GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE  ( 43130 marta o'qilgan) Chop etish

1 2 3 4 5 6 B


vuslati  03 Aprel 2011, 18:32:57

Abdürrahîm Tırsî (GÜLCE- BAHÇE)

             -I-

Alaz içre göynür özüm,
Medet senden yâ İlâhî.
Kan pınarı iki gözüm,
Medet senden yâ İlâhî.

Nice günahı devşirdim,
Nefsime lokma pişirdim,
Eşiğine yüz düşürdüm,
Medet senden yâ İlâhî.

Dünyaya geldiğim günden,
Kesmedim ümidin senden,
Toprağa düşmeden beden,
Medet senden yâ İlâhî.

Demi devran şu mekânım,
Fayda vermez ki unvanım,
Sen bilirsin sen Sultanım,
Medet senden yâ İlâhî.

Gün olup benzim solacak,
Gözüme toprak dolacak,
Kabirde halim no’lacak,
Medet senden yâ İlâhî.

Melekler gelir görmeye,
Nerde deyince sermaye,
Sorguda cevap vermeye,
Medet senden yâ İlâhî.

İsrafil Sur’a üfürür,
Açılır defterler bir bir,
Mahşerde hesap verilir,
Medet senden yâ İlâhî.

Bu kul nefsinin kölesi,
Mizanın olmaz hilesi,
Yakar cehennem çilesi,
Medet senden yâ İlâhî.

Aşk oduna sensin çarem,
Yalvarırım eyle kerem,
Kereminden gelir İrem,
Medet senden yâ İlâhî.

             -II-

İznik Tirse cevahiri,
Belirsiz doğum tarihi,
Mutasavvıf halk şairi,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

Şiirde Yunus mirası,
Tırsî’dir asıl mahlası,
Aşk-ı muhabbet hastası,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

Babası, Bolu’ya yerleşik Bayezid Fakih,
İsfendiyaroğullarından, köy imamı.
Zaman zaman İznik’e yol düşürüp,
Eşrefoğlu Rumi’nin sohbetlerine katılır.
Katılır katılır amma
Buna sebep,
Küçük Abdürrahîm yanındadır hep.
Eşrefoğlu’nun isteği, babasının rızası
O’nu, İznik’te alıkoyar küçük yaşta.
Aldığı eğitim ile
Galip gelen Tırsî’dir nefis ile savaşta.

Nefsine vurarak palan,   
Ve haramı haram kılan,
Tasavvuf ilmine dalan,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

Büyük veli Rumî’nin irşat halkasında
Yıllarca yandı, yandıkça pişti,
Piştikçe büyüdü, büyüdükçe pişti.
Müritlerin içerisinde en gözdesi oldu,
Postnişin makamına erdi.
Ve
Eşrefoğlu’nun kızı Züleyha Hatun’la evlendi.

Henüz talebeyken Hızır’ı görmek,
Gönlünü gül edip yoluna sermek,
Dilerdi sohbetin hazzına ermek,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

Eşrefoğlu bir gün saldı pazara,
Bilmeden bir tane verip Hızır’a,
Bir sepet elmayla döndü huzura,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

O
Bilmez
Amma bir
Bir bilen var,
Hocası bakar:
Biri eksik bunun.
Abdürrahîm der ki:
Bir zat aldı gelirken.
Neden hemen eteğine
Tutup yapışmadın o zatın?
Bilmem ki kimdir, necidir o zat?
O Hızır aleyhisselamdı, heyhat!
Görsem diye yanardın bilemedin bak,
Bu gün bu gece seni bekleyecek Yaylak.
Buyurunca hocası duramaz, derhal
Karşılar Hızır’la bekleyen mahal.
Allah’a hamd ve senâ ederek,
Varıp ayrılırken huzurdan,
Sırra mazhar olmak için
Dua ister Hızır’dan.
Kadir kıymetin bil,
Hizmet ettiğin
Zattan iste,
Der Hızır
Kaybolurken gözden. Yanar özünden.
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

Bundan sonra şevk gayret ve özen,
Gündelik hayata verir bir düzen,
Hizmette kusuru bastırıp ezen,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

Nice gönüllere tahtını kuran,
Bolca kerametle dostunu saran,                               
Kudret sofrasından lokma koparan,   
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

Hizmete amade dolu bir yaşam,
Hak rızası için bilmedi evham,
Oturduğu postta yürüttü nizam,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

Rumî dergâhına ilki halefin,
Bin beş yüz yirmide sarınıp kefin,
Hocası yanına yapıldı defin,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

                 -III-

Gizemci ozanlara etki eden Yunus’un,
Abdürrahîm Tırsî’ye kaynaklığı aşikâr.
Hocası Rumi gibi hece vezni, yalın dil,
Yaşadığı yüzyılda Türkçenindir büyük kâr.

Bir divanı varsa da görmemiştir günyüzü;
Her ilâhî hoş seda her mısra ermiş sözü.
Gönlü fethetmiş Hûda, esiri gonca kokar.

Zamanda dâhi
Sendendir yâ İlâhî,
Verelim sahi
Birkaç örnek ilâhî.

‘‘İnâyet eyle kullara
Nazar kıl hâlime Allah
Hazan yapraklara döndüm
Sarardım soldum yâ Allah

Aşkın bana kâr eyledi
Bağrımı biryân eyledi
Gözüm yaşın kan eyledi
Gece gündüz akar Allah

Bîçâre kaldım der—mânde
Özümden vaz geldim ben de
Murâdım sendedir sende
Seni ister seni Allah

Aklım başa gelmez oldu
Can bedende durmaz oldu
Gönlüm bana gelmez oldu
Seninle bâzârı Allah

Oldum dîdârına müştâk
Kerem eyle hâlime bak
Ey keremler edici Hak
Dîdârını göster Allah

Yüreğimde çıktı başlar
Başıma çöktü teşvişler
Gelir geçer yazlar kışlar
Derdinle yanarım Allah

Bu Abdürrahîm-i Tırsî
Urup topraklara yüzü
Sana ulaşmağa özü
Seni ister seni Allah’’

‘‘Yücelerden döndüreyim
Alçaklara gönül seni
Alçaklardan alçaklara
İndireyim gönül seni

Ayırayım halktan seni
Şöyle hak edeyim teni
Ayaklar altına yani
Bırakayım gönül seni

Nice kaçarsın yabana
Aşk gemin urayım sana
Sürüp ol maşuktan yana
Hem çalayım gönül seni

Başım gurbete urayım
Benlik defterin düreyim
Alnım yazısın göreyim
Uydurayım gönül seni

Başımın terkin urayım
Canımı yolda koyayım
Ne kim olursa olayım
Komayayım gönül seni

Yürüyeyim yane yane
Aşk odun urayım cane
Bakmıyayım masivaye
Göçüreyim gönül seni

Koyayım namusu arı
Talep edeyim o yâri
Dün gün çektireyim zarı
Ağlatayım gönül seni

Dost gamın alayım başa
Yürüyeyim kalka düşe
Vasfı dile gelmez işe
Uğratayım gönül seni

Sığınayım ol Mevlaya
Yüz süreyim ol âlâya
Abdürrahîm-i Tırsî’ye
Uydurayım gönül seni’’

‘‘Ey dost senin derdin ile
Yürüyeyim yane yane
Dökeyim gözümden yaşı
Akıtayım dane dane

Bana seni gerek seni
Sensiz neylerim ben beni
Aşk şarabı canım canı
İçir bana kana kana

Doldur gönlüm fikrin ile
Hem dilimi zikrin ile
Dost dost diye aşkın ile
Çarh vurayım döne döne

Eyle cismim candan üryan
Olayım yüzüne hayran
Götür hicabı aradan
Gösteredur cana cana

Bu Abdürrahîm-i Tırsî
Sen sultanın eksiklisi
Seni umar kerem issi
Ulaştırsan hane hane’’

Vuslatî der o bir bahir,
Bilsin zaman bilsin ahir,
Hem evliya hem de şair,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

Osman Öcal

Qayd etilgan


vuslati  19 Fevral 2012, 03:43:04

Borcum Olsun(GÜLCE- TOKMAK)

Çomağı tutan celep zamansa haydut,
Devrilen gönderlerim kırılan değer.
Bilirim akla ziyan son nefes, umut,
Düşüyor uçurumdan hep birer birer.
***Bileylenen kör kılıç omzumu döver,
***Kök dibinden kesilir dal başın eğer,
***Günü batıma çeker vampir bir seher.

Kan üstüne basıp dans eden çakal,
Koçsuz koyunlardan kurar yozunu.
Paslanmış yüreği mest eden çakal,
Karanlık dehlizde yalar tuzunu.
***Yiyip yiyip kangurunun muzunu,
***Yükselen kartalın çırpar tozunu,
***Boyu zürafadan uzunmuş meğer.

Bir can verirsem bin dirilirim,
Sitemim olmaz havlu tutana.
Tasma takmayı ben de bilirim,
Kuyruk sallayıp uzun yatana.
***Ortam toz duman katan katana,
***Son borcum olsun kaşın çatana,
***Attığım taşlar yağlıysa gever.

Vuslatî der dik olsun başın,
Cahilce okul kurana bakın.
Sahi nedir bitmez telaşın,
Neysiz davul vurana bakın.
***Gocunursan yarana bakın,
***Yersiz kalem kırana bakın,
***Yal yediği kabına siyer.

Osman Öcal



Qayd etilgan


vuslati  19 Fevral 2012, 03:43:35

Tuğra-VII (GÜLCE-TUĞRA)

Sen anamsın han beratlım sen kızansın sen kızım,
Sen yiğitsin Tanrı kutlum, varlığım sen can sızım.
Rehberim, ses bayrağımsın sonsuza dek dalgalan
Türkü börklüm ağca atlım başbuğumsun uldızım;
Durma şaşkın kırk kanatlım yoksa doğmaz yıldızım.

Osman Öcal

Qayd etilgan


vuslati  19 Fevral 2012, 03:44:06


Bir Manda (GÜLCE-ÜÇGEN)

Bir
Zaman
Bir manda
Yığar göle
Yoğun kıvamda
Has damızlık çalar
Boz bulanık dumanda

Dur
Der şer
Kör şişer
Yoktur destur
Her dirhem fostur
Tam tutarken maya
Kalkar birden duldaya

Ben
Derken
Ve birden
Nodulu yer
Görevimdir der
Gem verip ağzına
Çökerler boğazına

Her
Müşir
Konuşur
Aynı dilden
Savılır gölden
Küpelenir kulak
Doğurmadan bir malak

Osman Öcal

Qayd etilgan


vuslati  19 Fevral 2012, 03:44:24

Ölen Şehit Kalan Gazi (GÜLCE-YİĞİTÇE)

Ölen Şehit kalan Gazi,
Yer Tanrı’dan gök Tanrı’dan.
Ana baba bala eşi,
Der Tanrı’dan bir Tanrı’dan.

Yaprak yeşil dal kırmızı,
Bayrak bayrak ay yıldızı;
Toprak tutup er beliyor,
Her tarafta bir Tanrı’dan.   

Yazık olsun ölmez töre,
Kazık çatal girmez yere;
Bozuk ayna bozar yüzü,
Ar verile bir Tanrı’dan. 
   
Hurda sağan kör nazarlık,
Barda doğan bir pazarlık;
Kârda onlar zararda kim,
Mir gerekir bir Tanrı’dan.

Deven yatsın atın bin der,
Seven yürek sesin gönder;
Güven sensin umut sizden,
Ser düşerse bir Tanrı’dan.

Hay Vuslatî yaz Yiğitçe,
Say sevdamız Gülce Gülce;
Ay büyüsün ulusun kurt,
Sır Tanrı’dan bir Tanrı’dan,

Osman Öcal

Qayd etilgan


vuslati  08 Noyabr 2012, 03:40:07

      Teşekkürler İlqar Müezzinzade

      Bir insanın yaşı, cinsiyeti, işi ve konumu ne olursa olsun, dostluk kapısını aralıyorsa; hele ki aradaki maddi sınırları kaldırıp gönlünün güzelliğini önümüze seriyorsa nazarımızda gönül adamıdır, büyük insandır.

      İşte, Güney Azerbaycan’dan (İran Azerbaycan’ı) Sayın İlqar Müezzinzade; gönül sürgüsünü ardına kadar çeken örnek bir şair, gördüğü haksızlığı içine sindiremeyen ve milliyetinin bilincinde olan bir yazar, bir mühendis. Kendilerine selam ve teşekkürlerimizi sunuyoruz.

     Edindiğimiz bilgiye göre; bir süre önce Gülce Edebiyat Akımı öncülerinden Sayın Mustafa Ceylan ile irtibata geçerek İran’da Dada Bilverdi adında ki bir şairin Zolal adında bir şiir formu ortaya koyduğunu ve bununda çokça reklamını yaptığını belirtiyor. Reklamcılardan birinin de Dada gibi Farsça konuşan Tacikistan asıllı Azam Khujaste adında bir şairin olduğunu öğreniyoruz. Örütbağ ortamında İngilizce olarak kaleme alınan Azam Khujaste’nin reklam makalesini okuduğumuzda ise şaşkına dönüyoruz.

      İlqar Müezzinzade Gülce Edebiyat Akımı nazım türlerini tamamen incelemiş bir şair olarak Dada’nın ortaya koyduğu ve Azam Khujaste’nin makalesinden anladığımıza göre Farsça, Rusça, Tacikçe ve İngilizce reklamının yapıldığı nazım türünün Gülce’den aşırma olduğunu fark ediyor. Yapılan haksızlığa göz yummayıp durumu Sayın Mustafa Ceylan’a bildiriyor.

     Örütbağ ortamında bilgi hırsızlığının çok kolay olması aşırmacıları sevindiriyor mutlaka. Azam Khujaste Zolal’ın Ocak 2010 tarihinde doğduğunu belirtiyor. Oysa Gülce Edebiyat Akımı nazım türlerinin tamamı bu tarihten önce sayısısz şiir ile çok sayıda sitede yayınlanmış hatta hatta Amerika’dan Çin’e birçok yabancı sitede örnekleriyle tanıtımı yapılmış, çok sayıda Gülce şiirimiz dergi ve kitaplara girmişti.

     Güney Azerbaycanlı kardeşimiz bu bilgilendirme ile kalmıyor, geçtiğimiz günlerde çokça kaynak göstererek ‘‘Edebi hırsızlık ve "Gülce edebi akımı"la "zolal"sebkinin lal ilgili’’ başlıklı Farsça, Türkiye Türkçesi ve Azerbaycan Türkçesi ile bir makale yazıp yayınlıyor. Makaleden (Anadolu Türkçesinden)  yer yer kısa bölümler aktarmak istiyorum.

       ‘‘"¦"¦"¦"¦Kökü plak [1] sözüne dayalı ve Türkiye Türkçe sinde hukuk alanında: intihal; sosiyal alanda ise aşırma sözcüğüne dönüşen ifadeyi çoğumuz çeşitli alanlarda duymuşuz. (A) bu hareketi yapan da, «hırsız, aşırmacı, sarık, oğru" gibi sözlerle adlandırlır"¦"¦"¦.’’

         ‘‘"¦"¦"¦"¦. Hududen yıl-yarım önce bir gün, dostlarım "isa Zeyni" ve "zaman Paşazade" ile kafede edebiyat hakkında bahis ettiğimizde, ben Türkiye de oluşan "Gülce edebi akımı" nı dostlara tanıtır, okuduğum makaleler hakkında konuşuyordum ve kağıt üzerinde Gülce kaliblerinin resmini çizdiğimde, dostum "zaman Paşazade" bu iki kalibin birbirine benzemeyine işaret etti. (Dada bilverdi iddia ettiği zolal kalibiyle, Gülce edebi akınındakı üçgen kalibinin benzerliğini). yıl-yarım sürecinde bu konuda yaptığım soruşturma sayın okurların huzurunda sorularımın cavablanılmasını istiyorum"¦"¦.’’

        ‘‘"¦"¦"¦.. Bu araştırma ilginç bahisler ortaya getiriyor. İran da Fars ve Türk edebiyatında "Zolal" isimli bir sebkin her yerde reklam edilmesi ve Türkiye de "Gülce" adlı bir edebi akımın oluşması. Bu konuda faktlı bilgiler okuyuculara verilmiş bir takım sorular sayın "dada bilverdi" cinablarından (Zolal adlı sebkinin yaratıcısı olarak konuşan kimse) soruluyor ve sayın "dada" cinablarının mantıklı cevapları bekleniyor"¦"¦.’’

        ‘‘"¦"¦"¦"¦. bu makalede bir kimseyi suçlamak yoksa yarğılamaq konumunda olmayıp, sadece bir takım sorular öne süreceyim ve verilerden yola çıkarak edebi hırsızlık hakkında detaylı bilgiler halinde Türkiye ve İran'daki benzer edebi akımı araşdıracağım"¦"¦..’’

       ‘‘"¦"¦"¦.. Zolalın duğuluş ve çıkışları: sayın "dada bilverdi" cinabları "Zolal" adlı bir kalibin yaratıcısı olarak tüm webloglar ve sitelerde Konu yükleyip, kament olarak genel ve özel, çıkış yapmaktadır. o iddialarında, dünyanın edebi meydanlarından konuşup, Zolal adlı sebkini "dünyasal bir edebi tür" adlandırıyor. Dada, Zolalın hakkında yazdığı tanıtımlarda şöyle yazıyor:

      ‘»" Zolal» göklere gibi boy atıp. Tacikistan, İran, efğanistan, Arabistan, Azerbaycan, Güney Amerika, hülend ... ve sonunda buki,«Zolal»ın sahibi dünya edebiyatıdir ve konumu bunlardan daha akıla varmayan yükseklerdir. hakir ben de zolalın katibiyim , bir tek bildiyim kalemcilerin Kölesi olduğumdur. gelecekte zolalın dalgalarını daha fazla görmeyinize emin olun. "(H)
        sayın dada Türkçe'yi becerdiyinden fazla, Türkçe'de şiir yazıyor. Bu dünyasal işler uğrunda çalışan bir edebiyatçı nasıl bizim bu kulağımızın dibinde olan Türkiye Edebiyatından habersizdir? Ve neden çok uzak ülkelerin ismini söylediyi zaman Türkiye den ad getirmiyor? Zolal adlandırılan sebkin yazarı olarak Tacikistan, İran, efğanistan, Arabistan, Azerbaycan, Güney Amerika, hülend ... Kimi ülkelerde Latin Amerika'sına kadar ...! Bunun yayılmasını diyor, ama çok ilginçtir ki hatta azerbaycanda da yayınlanan Gülce Bare de habersizdir sanki! Bu site de (i) tam açık ve anlaşılır bir şekilde Azerbaycan da gülcenin çıkışını gördüğümüz yerde sayın dada dan şaşırtıcı bir çıkışla "Zolal hatta Azerbaycandada kök salıp" sözünü duyuyoruz. Sayın dada nın bu söyleyişinde zolal sebkinin latin Amerika'ya kadar yayınlanması iddia ediliyor, ama dünya edebiyat kutuplarından biri olan Türkiye'den isim yapılmamaktadır, oysa hem dil ve hem cuğrafiya açısından da bizim yakınlığımızdadır. Demek dadanın türkiyeden isim yapmamasının temel bir nedeni var. Türkiye yıllar Zolal dan önce sayın dada tarafından iddia olunan janrı kat-kat güzel ve geniş seviyede yaratıp, yerine düşürüp ve yüzlerce güçlü-kuvvetli şair Gülce! kalibinin çeşitli formlarında şah eserler yaratmıştır şarkılar besteleyibler. Bilverdi cinabları özel weblogunda yazdığı yaziya dayanmaktayım: "Zolalın doğum günü: 1388  yılı Behmen ayının ikisi (January 22, 2010)" (j)     

      Oysa sayın »mustafa ceylan« 25/10/1384  tarihinden buyana (January 5, 2006) (k) Gülce adlı bir edebi akıma beyaniyeler, platformlar ve makaleler yazmıştır. Yanı sayın dada dan önce bu tür Türkiye'de oluşmuştur. "¦"¦"¦’’

       ‘‘"¦"¦"¦.. Gülce dalında üçgen qalıbının kopisi olan Zolalı nasıl kendi tapıntınız gibi sunuyorsunuz? Edebiyatda büyük bir partlama ve devrimmidir bu? Bu derece de şişirdiyiniz basit bir sebkin sizden önce Türkiye de oluşmasına nasıl davranıyorsunuz? Nasıl sizden önce oluşturulmuş sebki kendi adıza yayarak onu dünya edebiyat tarihinde bir devrim sanıyorsunuz?

      Sayın "mustafa ceylan" ın tüm beyaniyeler, pılatform, kararları ve manifislerini okuyan ben, hiç birinde bu kadar abartı ve iğrak görmedim. Buna rağmen Dediyiz zolal, sayın ceylan cinablarının yarattığı edebi akımın karşısında sankı bir damladır denizin önünde ..........’’

       ‘‘"¦"¦"¦. sayın dada dan istenilen bu:  hangi makaleler ve bilimsel araştırmalarda "dünyanın önceki janrlar»ını inceleyip ve Zolalın «valeh edici ve inanılmaz« olması sonucuna varıbsınız. Tüm "dünyanın önceki janrları" hakkında derin bilgisi olan sayın dada, nasıl bu kulağımızın dibinde Türkiye'de ki o büyüklüğe yola düşen Gülce edebi akımından habersizdir? Yoksa Türkiye gibi büyük bir edebiyata edinmiş ülkenin edebiyat tarihinin janrlarını sayfalamayıbmı? Okuyublarsa gülceni görmemekleri olanaksızdır. okumayıblarsa nasıl "kurucu ve Bâni" adını kendilerine itlak edebiliyorlar?........’’

       ‘‘"¦"¦"¦"¦ Yeri vardır burda gülcenin hakkında sayın okuyuculara bir takım bilgiler verilsin. GÜLCE edebi akımı adı veriln hareket, edebi bir dernek olarak mustafa ceylan, ekerm yalbuz, osman Öcal, uzan sentezi (Gültekin Tuğa), harun Yiğit, yusuf bozan ve Refik doğanın öncüllüyünde 2009/10/20  gününde toplam yüze yakın şair ve yazarlarından ulaşan bir dernek olmuştur. Sizin şu ortaya koyduğunuz Zolal sebkinde hangi Türkiye'nin Gülce akımının yazar ve şairlreri gücüde Derneyiz olmuştur. Siz tek başıza basit bir sebk ileri sürdüyüzün bu kadar hay-harayı varmıdır?.........’’

       Gülce ekibi olarak hiç tanımadığımız ama yenice gönül köprüsü kurduğumuz soydaşımız Sayın İlqar Müezzinzade’nin çok uzun ve doyurucu olan makalesinden çok kısa bölümler aktardık. Takdir okuyucularımızın.

     Dada’yı: http://www.dadabilverdi.blogfa.com/cat-5.aspx

     Azam Khujaste’nin makelsini:  http://firdavsiazam.eto-ya.com/tag/iran/

     İlqar Müezzinzade’nin makalesini:  http://www.turkelleri.com/haber-6952-Edebi-hirsizlik-ve-Gulce-edebi-akimila-zolalsebkinin-lal-ilgili.html

     Gülce’yi okumak isteyenler www.gulceedebiyat.net adresinden okuyabilirler

       Osman Öcal






Qayd etilgan


vuslati  23 Noyabr 2012, 21:23:36

Ey Benim Ahududum (Gülce-Triyolemsi)

Toprağa düşen yazım alev yanaklı suzan;
Bir yanımda kar gülü bir yanımda son hazan.

Yüreğime serin su devşirilse umudum,
Gözlerin kara elmas ey benim ahududum;
Ne közümde nazar var ne küllenip uyudum,
Toprağa düşen yazım alev yanaklı suzan.

Dünlerim özgün tanık yarınlar kefil ömre,
Aşk oduyla kavrulan Vuslatî Yunus Emre.
Diz üstü insin bahar ne toy kalsın ne cemre;
Bir yanımda kar gülü bir yanımda son hazan.

Osman Öcal

Qayd etilgan


vuslati  09 Fevral 2013, 16:29:53

Kokuşmuş Siyaset (Gülce- Özge)

Zamanın yüzkarası şu kokuşmuş siyaset,
Semerin kaşı kırık dikiş tutmaz palanda.
Teminatsız teminat alkışlanan necaset,
Boğazlamış namusu sınırı yok yalanda.
Pohpohçuluk başa taç el davulu çalanda,
Cünüp olan yalaka basın salda bir ceset;
Ne şeref var ne şuur omuzlayıp alanda;
Dil buruna erişmez yıkılmayıp kalanda.
Ezber bozduran kapı veletlere veraset,
Millet malı arpalık emsali yok talanda.
 
Osman Öcal

Qayd etilgan


vuslati  09 Fevral 2013, 16:30:24

Tutulan Balık (Gülce-Gülce)
 
Tutulan balık,
Aynasız bir analık.
Başımıza baş,
Un tutmuyor gagalık.
 
Ortada piÅŸen,
Kindir oduna düşen.
Bülbülü garip,
Bağban uyur gülü şen.
 
Yularlı dana,
Nefes katar dumana.
Aklamaz kiri,
Ne sabun ne badana.
 
Önünde kaka,
Ruhsatı eski marka.
Bölüş bölüş ye,
Yağlayıcı yalaka.
 
Dağın ayısı
Eşi dostu dayısı;
Birdir bininiz,
Çıkar inmez sayısı.
 
Şunun şurası,
İki parmak arası.
Yarasın size,
Alınmıştır kirası.
 
Saymadım çile,
Bağım kutsal aşk ile.
Sahip çıkar mert,
Ele bele ve dile.
 
Osman Öcal
 
 

Qayd etilgan


vuslati  09 Fevral 2013, 16:30:58

Görelim (Gülce- Yunusca)
 
Emzirirken sıpayı son şişenin son cini,
El birliÄŸi sakisi masaya koydu ini.
Aynı köyün bekçisi öne çıkardı dini;
GeliÅŸmenin serisinde görelim"¦
 
Tek toynaklı danadan tamamlayıp kareyi,
Alnı yeri öpenden saydılar kefereyi.
Aslan yaptılar aslan delikteki fareyi;
Biraz daha gerisinde görelim"¦
 
Kime kısmet olur ki böyle pazarlık payı,
Dört duvar içi değil sanki cennet sarayı.
Galibin de galibi denksiz beslenen ayı;
Aşçı başı kirisin de görelim"¦
 
Göbekten vatansızı baş eğdirip fendine,
Taş doldurdu ananın gözyaşının bendine.
Ne boynuzlu engerek pay çıkardı kendine;
Bu sürünün çerisinde görelim"¦
 
Kim neye düşman bakın kim kimin dostu,
Dökerek yedikleri ne tere yağ ne sostu.
Kıyamet koparacak hazırlanır şah postu;
Usa vurup berisinde görelim"¦
 
Kral tahta yaslanıp güvenceyi bindirdi,
Gözümün göz bebeği namlusunu indirdi.
Alışan koçsuz koyun geviş alıp sindirdi;
Hele karlar erisin de görelim"¦
 
Vuslatî sözün söyler: Dalkılıç deli yürek,
Yağız yerin sahibi göğün altına direk;
Yüğrük atı tırsmayan Atsız’a atlı gerek;
Demire su yürüsün de görelim"¦
 
Osman Öcal
 

Qayd etilgan