Kilisli Rıfat Efendi'nin kitaba gösterdiği muazzam özen
Kilisli Rıfat Efendi (Rıfat Bilge) kitabı yayınlamak için aldı. Almasına aldı, ama kitabı koyacak bir yer bulamadı. Kitabı kaybetmekten müthiş endişe duyuyor, emniyetli bir yer bulmak için çırpınıyordu. Önce umumi kütüphaneye götürdü. Müdür, şiddetle itiraz etti: "Yüzlerce okuyucu gelip gidiyor. Biri alıp giderse, ben ne yaparım, alamam." dedi. Bunun üzerine Vefa Okulu'na götürdü Okulun demir kasası vardı. Müdür Akif Bey, aman aman diyerek mesuliyeti kabul etmek istemedi. Oradan Maarif muhasebecisine gitti. Muhasebeci Sıtkı Bey de demir kasasına koymayı kabul etmedi. Matbaa-i Amire'nin kasasına koymak istedi Müdür Hamit Bey, "Ne söylüyorsun. Bizim matbaa ahşaptır. Bir yangın olur da, kitap yanarsa beni astıracak mısın? Kabul etmem, ne yaparsan yap." dedi.
Sonunda bir çanta içinde evde saklamak zorunda kaldı. Duvara koca bir çivi çakarak oraya astı. Çocuklarını devamlı surette nöbete dikti. Yangın halinde önce bu çantanın kurtarılmasını istedi. Geceleri ise çantayı yastığının altına koyarak yattı. Bir buçuk yılda kitabın basımı tamamlandı.
Kilisli Rıfat Efendi'nin elyazmasından matbaa için hazırladığı defterler, günümüze ulaşmıştır. Millet Kütüphanesi'nin emekli müdürlerinden Mehmet Serhan Taysi, bu defterleri iki cilt halinde ciltlenmiş bir biçimde Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi'nde gördüğünü söylemektedir. Onun fikrine göre, Matbaa-i Amire'nin o dönemdeki sorumluları, bu defterlere tarihi önem arz etmişler ve ciltleyerek kütüphaneye teslim etmiş olmalıdırlar Böylece, büyük bir duyarlılık örneği sergilemişlerdir.
Dîvân ü Lügati’t Türk için en veciz değerlendirmelerden birini yine Ali Emiri Efendi yapmıştır:
"Bu kitap değil, Türkistan ülkesidir. Türkistan değil bütün cihandır. Türklük, Türk dili bu kitap sayesinde başka revnak kazanacak." Bir başka sözünde de "Türk dilinde şimdiye kadar bunun gibi bir kitap yazılmamıştır. Bundan sonra da yazılamaz. Bu kitaba hakiki kıymeti verilmek lazım gelse, cihanın hazineleri kafi gelmez." demiştir.