Adil Yakubov
Mukaddes
Mukaddes'e aşık olacaksınız!
Mukaddes kısa bir roman ama kesinlikle bir başyapıt. Romanın yazarı olan Adil Yakubov ise Özbek dilinin yaşayan en büyük romancısı olarak kabul ediliyor. Ama romanlarını okuduktan sonra aslında tüm Türk dilinin en büyük romancısı olduğunu göreceksiniz.
Adil Yakubov bir Özbek Türkü ve 1926 yılında doğmuş. Çocukluğunda babasının evde ünlü Özbek Romancısı Abdullah Kadiri’nin Ötgen Günler (Geçmiş günler) romanını okuduğunu hatırlıyor. Adil Yakubov henüz 11 yaşındayken Stalin döneminin ünlü "œcadı avı" başlar ve babası "œhalk düşmanı" suçlaması ile kurşuna dizilir.
Bu felaketi yaşayan Yakubov İkinci Dünya Savaşı başladığında henüz 17 yaşında olmasına rağmen gönüllü olarak Sovyet Ordusu’na katılır. Cephe gerisinde hizmete alınır.
1951 yılında cepheden döndükten sonra edebiyat yaşamı başlar. Kendisini edebiyat dünyasına kazandıran eseri ise Mukaddes’tir.
Mukaddes, özünde bir aşk romanı ve bu yanıyla son derece sürükleyici. Kitabın erkek kahramanı Şerif, Mukaddes’i ilk gördüğünde içinde bir kaynama hissediyor ve "œo an" aşık oluyor. Okurken aynı şekilde siz de Mukaddes’e aşık olacaksınız.
Bir okul sırasında yanınızda oturan genç kızın, onu daha önce hiç görmemenize, hakkında hiçbir şey -hatta adını bile- bilmemenize karşın nasıl olup da sizi bir anda kendisine aşık ettiğini çoğu delikanlı yaşamıştır ve romanı okurken belki de bu nedenle bir anda kendinizi aynı aşkın içinde bulacaksınız.
Fakat romanın odak noktası aşk gibi dursa da bu aşkın içinde geliştiği bir de toplumsal yapı ve kişisel seçim meselesi öne çıkıyor.
Şerif bir taraftan fabrikada işçidir ve üstelik örnek bir Sovyet işçisidir. Ailesi ise yine de çocuklarının okumasını, üniversiteye gitmesini ve mühendis olmasını istemektedir. Bu ise Şerif’i bir seçim yapmak zorunda bırakır; örnek bir emekçi mi olacaktır yoksa rahatı seçip aydın sınıfına mı katılacaktır?
Okumakla çalışmak arasında gidip gelen Şerif aslında sosyalizmin işçi kalmakla aydın olmak arasındaki tercihinin de bir romanı. Fabrikadaki işçi arkadaşları için okumak burjuva özentiliğidir ve emeğe ihanettir. Okumak kolayı seçmektir. Aslında Şerif de böyle düşünmektedir ama bir taraftan da ailesinin isteklerini kırmaya çekinmektedir.
Romanda dönemin sosyalist ideolojisi tartışılmaktadır ama bu tartışma sırasında kendinizi hiç de sosyalist olmayan ülkenizde bulacaksınız. Ailelerin "œaman evladım oku da bizim gibi hayatın zorluklarını çekme" öğüdününse aslında nasıl büyük bir toplumsal trajedinin üzerini örttüğünü sorgulayacaksınız.
Yakubov’un eseri bu açılardan tam anlamıyla sosyalist emekçiliğe bir övgü olarak görülebilir ama aslında sosyalizmin ötesinde bir adalet arayışının ve toplumsal vicdanın, yaşamın özü olduğu gerçeğini bizlere en çarpıcı şekilde gösterdiğini anlayacaksınız.
Çok sıradan bir hikayenin sıradışı sonu ise romanın gücünün ortaya koyduğu gibi bizleri hayatın en yalın gerçeği ile yüzleşmek ve kendimizi sorgulamakla baş başa bırakıyor: Yakubov aşkın ve adaletin terazisini elimize veriyor ve bizi vicdanımızla baş başa bırakıyor.
Romanı Türkiye Türkçesine Ahsen Batur’un özenli ve mükemmel çevirisi ile kazandırırken Mukaddes’i roman olarak seveceğinizi, bir genç kız olaraksa ona kesinlikle aşık olacağınıza eminiz.
Yakubov’un en önemli eseri ve başyapıtı "œUluğ Bey’in Hazinesi" ile birlikte, İbni Sina ve Biruni’nin hayatlarını anlattığı "œKöhne Dünya" romanını da aynı anda yayınlarken bu büyük romancının tüm eserlerinin de sırada olduğu müjdesini veriyoruz.