AZÎZ MAHMÛD HÜDÂYÎ HAZRETLERİ'NİN HAYATI VE ŞİİRLERİ  ( 28713 marta o'qilgan) Chop etish

1 2 3 4 5 B


Ansora  21 Sentyabr 2011, 13:49:09

Hüdâyî Hazretleri, şiirlerinde Yûnus Emre Hazretleri'nin takip ettiği yoldan giderek gönülleri mâneviyat ile yoğurur. Kulları, bu dünyânın aldatıcı ve geçiciliği karşısında îkâz eder:
 
Kim umar senden vefâyı,
Yalan dünyâ değil misin?
 Muhammedü'l-Mustafâ'yı
 Alan dünyâ değil misin?
 Yürü hey bî-vefâ yürü,
Sensin hod bir köhne karı.
 Nice yüz bin erden geri
 Kalan dünyâ değil misin?
 Kastedip halkın özüne,
Toprak doldurup gözüne,
 Ehl-i gafletin yüzüne
 Gülen dünyâ değil misin?
 Eğer, şâh u eğer bende
Her kişiyi salan sende
Kimse mekân tutmaz sende
 Vîrân dünyâ değil misin?
 Kimisini nâlân edip
 Kimisini giryân edip
 Âhir-i kâr uryân edip
 Soyan dünyâ değil misin?
 İşin gücün dâim yalan
Çok kişiden arta kalan
 Nice kerre boşaluben
Dolan dünyâ değil misin?

Qayd etilgan


Ansora  21 Sentyabr 2011, 13:49:28

Bu şekilde dünyânın hakîkatini insana hatırlatan Hüdâyî Hazretleri, insanın sahip olduğu yüce makâma, yâni halîfetullâh olma sırrına dikkat çeker. Bu sırrı, insanın Hakk katından bu varlık âlemine gelişi ve yine Hakk'a dönüşü hakîkati çerçevesinde şöyle anlatır:
 
Ezelden aşk ile biz yâne geldik!
 Hakîkat, şem'ine pervâne geldik!
Tenezzül eyleyip vahdet ilinden,
Bu kesret âlemin seyrâne geldik!
 Geçip fermân ile bunca avâlim
Gezerken âlem-i insâne geldik!
Fenâ buldu vücûd-i fânî mutlak,
Bıraktık katreyi ummâne geldik!
Nemiz ola Hudâyâ sana lâyık
Hemân bir lutf ile ihsâne geldik!
Umarız erelim bâkî hayâta,
Civâr-ı Hazret-i Rahmâne geldik!
Geçip âhir bu kesret âleminden,
Hüdâyî halvet-i sultâne geldik!.
 

Qayd etilgan


Ansora  21 Sentyabr 2011, 13:49:41

Bütün evliyâullâh gibi Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in dâsitânî muhabbetinde zirveleşen Azîz Mahmûd Hüdâyî -kuddise sirruh-, gönlündeki Rasûlullâh aşkını şöyle dile getirir:
 
Kudûmun rahmet ü zevk u safâdır yâ Rasûlallâh
 Zuhûrun derd-i uşşâka devâdır yâ Rasûlallâh
 Nebî idin dahî Âdem dururken mâ ü tîn içre
 İmâmü'l-enbiyâ olsan revâdır yâ Rasûlallâh
 Hüdâyî'ye şefâat kıl eğer zâhir eğer bâtın
Kapına intisâb etmiş gedâdır yâ Rasûlallâh.
 

Qayd etilgan


Ansora  21 Sentyabr 2011, 13:49:56

Hüdâyî Hazretleri, birgün mürîdleriyle birlikte kayıkla Boğaz'ı geçerken şiddetli bir fırtına çıkmış, şu şiirle Cenâb-ı Hakk'a ilticâ etmiştir:
 
Allâhümme yâ Hâdî
Âsân eyle yolumuz!
Sehhil ubûra'l vâdî
Tiz geçir tut elimiz!
 Yâ Rabb fazl u cûd ile
 Kemâl-i şuhûd ile
Hakkânî vücûd ile
 Islâh eyle hâlimiz!
 
Görüldüğü gibi hizmetini geniş bir sahaya yayıp muvaffakıyetle sürdürmüş olan Hüdâyî Hazretleri, yaşamış olduğu asra ve sonraki yüzyıllara silinmez bir mühür vurmuş olarak 1628 miladi tarihinde ardından sayısız muhib, müntesib ile pek çok eser ve vakıf bırakarak bahtiyar bir şekilde rahmet-i Rahmân'a yürümüştür.
 Rahmetullâhi Aleyh!
 

Qayd etilgan


Ansora  21 Sentyabr 2011, 13:50:24

***


O'nun yapmış olduğu hizmetler, devletin ve milletin selâmeti açısından pek mühim bir ehemmiyeti hâizdir. O, cihan pâdişâhlarını dahî yönlendirebilmiş, böylece koca bir mülkün emîn ellerde temâdîsini te'mîn etmişti. O dönemlerde yavaş yavaş başlayan tekke-medrese mücâdelesi dolayısıyla sarayda ve ilim erbâbı arasında bir hayli nüfûz ve te'sîri azalan tasavvufî hayatı, tekrar dirilterek cemiyete yeni bir zindelik kazandırmıştı.
 O'nun mânevî tasarrufu vefatından sonra da devam etmiştir:
 1638'de Bağdad seferine çıkan IV. Murâd'ın dirâyetini bilen Safevî hükümdarı, onun Bağdad önlerine gelmesi hâlinde şehri mutlak surette kaybedeceğini bildiğinden Sultan'ı bir suikastle ortadan kaldırmanın daha yerinde olduğunu düşünerek üç husûsî yetiştirilmiş casusu Osmanlı ordusuna göndermişti. Bunlar, bir gece sekiz kadar nöbetçiyi aşarak Sultan'ın yanına kadar girmeyi başardılar. Hemen hançerlerini çekip yatağın başına yaklaştılar. Uyumakta olan Sultan, o anda bir rü'yâ görmeye başladı:
 Çok sevdiği rahmetli üstâdı Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri, kendisine misâfir olmuştu. Birlikte oturuyorlardı. Ancak o esnâda Hazret-i Pîr'in o vakte kadar görülmedik bir sür'atlilikle birden ayağa kalkmasıyla haykırması bir oldu:
 "-Oğlum Murâd! Ayağa kalk!"
 Zaten hocası daha ayağa kalkarken edeben ayağa kalkmaya davranan IV. Murâd Han, gelen emirle daha bir hızla yerinden doğruldu. Rü'yâda gerçekleşen bu doğruluşla birlikte uyanarak gerçekte de yatağından kalkıverdi ve başında bulunan eli hançerli üç şahsı fark etti. Derhal üzerlerine yorganını fırlattı ve başı ucunda duran yaklaşık üç yüz kiloluk topuzunu kavradığı gibi üçünü de yere serdi. Böylece hocası Hüdâyî Hazretleri'nin yeni bir tasarrufuyla mutlak bir suikastten kurtulmuş oldu.
 Hazret-i Pîr'in vefâtından sonra gerçekleşen bu tasarrufu, günümüzde de hâlen cârîdir ve birçok yaşanmış misâlleri vardır. İbret ve mâlumat bakımından bir misâl daha zikredelim:

Qayd etilgan


Ansora  21 Sentyabr 2011, 13:50:42

Yıl bir 1975. Öğle namazına yakın bir vakitte Hazret-i Pîr'in türbesi önüne nûr yüzlü, buğday tenli ve tıknaz boylu bir genç gelmişti. O an tesâdüfen Azîz Mahmûd Hüdâyî Câmii'nin imâmına rastladı ve:
 "-Efendim! Ben Azîz Mahmûd Hüdâyî'yi görmeye geldim! Kendisiyle nasıl görüşebilirim? Acabâ şu an burada mıdır?" diye sordu.
 Böyle bir suâl karşısında şaşıran imâm Muharrem Efendi:
"-Oğlum! Evet Azîz Mahmûd Hüdâyî burada!" dedi.
Hazret-i Pîr'in orada olduğunu duyan genç, sevinçle:
 "-Lütten beni onunla görüştürünüz!" dedi.
 Fakat buna bir mânâ veremeyen Muharrem Efendi, türbenin yanında olduklarından tekrar:
 "-Oğlum! Azîz Mahmûd Hüdâyî burada!" dedi.
 Genç de, talebini tekrarladı:
 "-O zaman benimle görüştür! Ben onunla görüşmek istiyorum!" dedi.

Qayd etilgan


Ansora  21 Sentyabr 2011, 13:51:03

Muharrem Efendi, hâlâ gencin hâlinden bir şey anlamadığından mes'eleyi çözebilmek için:
 "-Evlâdım! Sen Azîz Mahmûd Hüdâyî'yi tanıyor ve biliyor musun" diye sordu.
 Yüzü gibi sînesi sâf olan delikanlı da, lafın böyle uzayıp gitmesine ve muhâtabının kendisini neden Mahmûd Hüdâyî ile görüştürmek istemediğine hayret ederek:
 "-Ben Azîz Mahmûd Hüdâyî'yi yakından tanıyorum. Beni buraya o dâvet etti. Biz onunla ziyâret husûsunda sözleşmiştik. Benim geleceğimden haberi var." dedi.
 

Sözün burasında Muharrem Efendi, mes'elenin farklı bir vechesi ve sırlı bir nüktesi mevcûd olduğunu nihâyet idrâk etti ve merakla sordu:
 "-Evlâdım! Nasıl sözleştiniz?"
 Genç anlatmaya başladı:
 

Qayd etilgan


Ansora  21 Sentyabr 2011, 13:51:32

"-Efendim ben 1974 Kıbrıs harekâtında paraşütle indirilen komando grubundandım. Biz, ordumuzun denizden, Rumlar'ın da Beşparmak dağlarından karşılıklı mücâdelelerini sürdürdükleri bir hengâmda paraşütlerle atladık. Ancak hava pek rüzgârlı olduğundan her birimiz bir tarafa savruluyorduk. Ben de düşman hatlarına düştüm. Ağaçlık bir mevkîde iki yandan gelen cehennemî bir ateş altında kaldım. Ne yapacağımı bilemez bir halde büyük bir şaşkınlık içindeyken karşıma uzun boylu, heybetli ve nûr yüzlü ihtiyar bir baba çıktı. Bana tatlı ve mütebessim bir çehre ile baktı ve:
 "-Oğlum! Burası düşman hattıdır. Ne işin var burada? Niçin tek başına bu hatta girdin?" dedi.
 Ben de:
 "-Baba! Ben gelmedim, rüzgâr buraya düşürdü." dedim.
 Nûr yüzlü ihtiyâr, hafifçe başını salladı:
 "-Ben de harbe geldim. Sizden evvel gönderildim. Buraları çok iyi bilirim. Hangi birliktensin oğlum? Gel seni onların yanına götüreyim!" dedi.
 Birlikte müthiş bir ateş topu altında yola koyulduk. O mübârek insan, gâyet sâkin bir yolda yürüyormuşçasına rahattı. Her hâli beni ayrı bir şaşkınlığa sevkediyordu. Bana ismimi, nereli olduğumu v.s. birçok suâller sordu. Ben de istediği cevapları verdikten sonra iyice merak edip kendisini sordum:
 "-Baba! Ya sen kimsin?"
 O da:
 "-Oğlum! Bana Azîz Mahmûd Hüdâyî derler." dedi.
 

Qayd etilgan


Ansora  21 Sentyabr 2011, 13:51:46

Sonra:
 "-Baba! Sen bana çok büyük bir iyilikte bulundun? Şâyet memlekete sağ-sâlim dönersem, bir vefâ borcu olarak seni ziyâret etmek isterim. Adresini verir misin?" dedim.
 O güzel yüzlü mübârek insan, adres olarak sadece:
 "-Oğlum! Üsküdar'a gelip kime sorsan beni sana gösterirler!" dedi.
 Bu arada birliğime gelmiştik. Minnet, muhabbet ve hürmetle bu güzel insanın elini öptüm. Kendisiyle vedâlaştım. Sonra da kumandanımın yanına gittim.
 Beni bir anda karşısında gören kumandanım, pek şaşırdı. Benim o ateş çemberinden nasıl olup da kurtularak birliğime ulaştığıma hayretle haykırdı:
 "-Buraya nasıl gelebildin?"
 Ben de:
 "-Beni, yaşlı, güzel bir baba getirdi." dedim.
 Harb bittikten sonra memleketime döndüm. Ancak Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin bana yapmış olduğu iyilik hiçbir vakit aklımdan çıkmadığı için bir vefâ borcu olarak nihâyet ziyâretine niyetlenip Üsküdar'a geldim. Sorduğum kimseler:
 "O mübârek bir zâttır" diyerek burayı târif ettiler."
 Bu arada sükût edip derin bir nefes alan genç, Muharrem Efendi'ye önceki talebini tekrarladı:
 "-Efendim! İşte Azîz Mahmûd Hüdâyî ile böyle tanıştık. Artık himmet edin de beni kendisiyle görüştürün!" dedi.
 Böylece mes'eleyi bütün yönleriyle öğrenen Muharrem Efendi, şâhid olduğu bu mânevî manzara karşısında pek duygulandı. Yalvarırcasına gözlerinin içine bakan delikanlıya bir müddet hiçbir şey diyemedi. Sonra da kendini toparlayıp içli bir sesle âdetâ kekeleyerek hulâsaten:
 

Qayd etilgan


Ansora  21 Sentyabr 2011, 13:51:58

"-Evlâdım! Azîz Mahmûd Hüdâyî, hayatta olan bir kimse değil, 1543-1628 yılları arasında yaşamış bulunan büyük bir Allâh dostudur. Herhalde seni buraya Fâtiha okuman için çağırmış olmalıdır! İşte türbesi!" diyebildi.
 Bu cevabı duyan vefâkâr ve imanlı genç, daha o an öğrendiği hakîkat üzerine son derece müteessir oldu. Kendisini görmek niyet ve hasretiyle geldiği ve hayatını borçlu olduğu büyük velînin sadece türbesiyle karşılaşmıştı. Harp sahasının o müthiş hengâmında yaşadığı mânevî tasarrufun daha yeni yeni farkına vardı ve bir çağlayan hâlinde hıçkırmaya başladı. Ellerini yüzüne kapadı; uzun bir müddet içli içli ağladı.
 Hüdâyî mihrabının imâmı da, ağlıyordu...
 Bu hâdise, Allâh'ın velî kullarına bahşettiği mânevî tasarrufu ne güzel sergiler. Bu tasarruf, Hazret-i Peygamber sallâllâhü aleyhi ve sellem'den zamanımıza kadar gelen evliyâullâhın mânevî yardımlarından bir misâldir.
 Şunu unutmamak lâzımdır ki, fâil-i mutlak, Cenâb-ı Hakk'dır. Onun kullara yardımı, gerek melekler vâsıtasıyla, gerekse Allâh'ın velî kulları vâsıtasıyla günümüze kadar olagelmiştir.
 

Qayd etilgan