forum.ziyouz.com

Maxsus bo'lim => Xorijiy bo'lim/Foreign board => Turk tili va adabiyoti => Mavzu boshlandi: Ansora 04 Yanvar 2011, 17:41:14

Nom: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 04 Yanvar 2011, 17:41:14
Türkçede ilk polisiye

Tanzimat Edebiyati'nin en önemli isimlerinden Ahmet Midhat Efendi; bilindigi gibi her eserinde okuyucusunu aydinlatmayi, bilgilendirmeyi amaçladigindan hace-i evvel, yani ilk ögretmen diye anilir. Aslinda Bagdat'ta Midhat Pasa'nin valiligi sirasinda onun maiyetinde çalisirken, sanat okulu ögrencileri için yazdigi ders kitaplarinin adi olan hace-i evvel, kendisine bihakkin lakap olmustur.(1)
Hocamiz Tanzimat Edebiyati'nin en popüler yazaridir. Düzyazinin bütün tür ve konularinda telif ve çeviri iki yüz kadar eser vermistir. Ahmet Midhat'in yapitlarinin özgün niteligi, akla gelen her konuda okuyucusunu aydinlatmasi, ona bilgi ve bunun yaninda çikarilacak bir ders vermesidir. Bu bilgiyi vermek için konuyu kesip araya girer; diyecegini der ve sonra yine konuya döner.
Efendi Babamiz (bu söyleyis de dönemin gazetecilerinin Ahmet Midhat Efendi'ye taktiklari bir diger lakaptir); yalniz edebi eserler yazmamistir. Matematikten askerlige, iktisattan tarihe, felsefeden teolojiye, astronomiden cografyaya her alanda kalem oynatmistir.
Edebi alanda ise her çesit edebi yapiti, siir hariç, denemistir. Roman, öykü, oyun, ani, gezi, inceleme, mektup, deneme türünden pek çok yapiti vardir. Dili biraz savruk ama amacina uygun olarak dönemine göre çok sadedir. Sohbet eder, karsinizda konusuyormus gibi yazar. Yazdigi edebi eserlerinde de çok çesitlilik egemen bir olgudur. Örnegin romanlari incelense; döneminde geçerli her cins roman türüne uygun eserleri vardir. Mesela romantik (Henüz Onyedi Yasinda), toplumsal (Felatun Bey ile Rakim Efendi), serüven (Hasan Mellah, Hüseyin Fellah), siyasi içerikli (Jöntürk), tarihi (Yeniçeriler), töresel (Arnavutlar, Solyotlar), bilimkurgusal (Dünyaya Ikinci Gelis), natüralist (Müsahedat) romanlari oldugu gibi ilginç ve ilk uygulamalar da onun kaleminden çikmistir. Örnegin yazinimizda feminizmi konu alan ilk romanlari da o yazmistir (Felsefe-i Zenan ve Diplomali Kiz). Hatta bilimsel roman yazdigini da iddia etmistir (Fenni Roman yahut Amerikali Doktorlar).
Iste bu çesitlilik içinde Ahmet Midhat Efendi gibi ilginç bir kisinin, özünde ilginç bir ugras olan polisiye romani ihmal etmesi herhalde beklenemezdi. Türkçemizde pek çok ilke imza atan Efendi Babamiz, dilimizde yazilan ilk polisiye romanin da yazaridir.
Türkçe'de nesredilen ilk çeviri polis romanlarindan biri olan dönemin ünlü Fransiz polisiye yazari Emile Gaboriau'nun Orcival Cinayeti isimli ilginç romanini çevirip 1883'te gazetesi Tercüman-i Hakikat'te tefrika olarak yayimladi ve ayni yil kitap olarak basti. Yine 1883 yilinda ilk telif polisiye romanimiz Esrar-i Cinayat'i yine gazetesinde tefrika ettikten sonra 1884'te kitap olarak yayimladi. Büyük boy (27x25 cm) 225 sayfalik kitabin basinda bu romanin gazetede tefrika edildigi belirtilip "ilk defa olmak üzere ayrica risale seklinde dahi tab olunmustur" ifadesi bulunmaktadir.
Esrar-i Cinayat, Ahmet Midhat Efendi'nin Gaboriau'dan etkilendigi ama yine de yerli renkleri ustalikla kullanip, konunun yerel yönünü iyice belirledigi bir polisiye romandir. Ahmet Midhat, bu romaninda, tipki Gaboriau ve Edgar Allen Poe ile baslayan geleneksel polisiye romanlarda oldugu gibi salt analitik çikarsamalarla sonuca varan bir polisiye roman yazmamis; melodramin insan kaderiyle ilgili trajik yazgisina; islenen cinayetler kadar basat bir yer vermistir. Romanda bütün Ahmet Midhat romanlarinda oldugu gibi; naif bir anlatim ve konuyu kesip okuyucuya genel anlamda bilgiler verme açikca görülür. Kitabin dili, dönemine göre çok sadedir; özellikle diyaloglarda bu durum daha belirgindir. Olaylarin gelisimi içinde mekan olarak Istanbul'un çesitli semtleri basarili bir sekilde kullanilmistir.
Dilimizdeki bu iki polisiye romani biraz ayrintili olarak vermek istiyoruz; çünkü bu kitabi bulmak bugüne kadar hemen hemen olanaksizdi; (2) ancak Türk Dil Kurumu Yayinlari Ekim 2000 tarihinde Esrar-i Cinayat adli kitabin yeni baskisini yayimladi. Ayrica geleneksel edebiyat kitaplarinda ve edebiyat ansiklopedilerinde, bu kitap Ahmet Midhat'in diger eserleri kadar önemsenip anlatilmadigindan; özellikle konuya ilgi duyabilecek genç okuyucular için bunun gerekli oldugunu düsünüyoruz.
Hediye Hanim'in konaginda...

______________________________________________________
1. Bu Hace-i evvel isimli ve çesitli bilimlerle ilgili ilk bilgileri veren kitap ilk kez 1286'da (1869) Bagdat Vilayet Matbaasi'nda , bir yil sonra ikinci baskisi ayni yerde ve ayni yil Istanbul'da üçüncü kez basılmıştır.
2. Türkiye Basmalari Toplu Katalogu. Cilt I, Ankara, 1990'a göre bu yapittan bütün Türkiye kütüphanelerinde 6 adet vardir. Bu satirlarin yazari da, bütün sahaf dostlarinin yakin ilgisine karsin bu kitabin pesinde on yil koşmuştur.
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 04 Yanvar 2011, 17:41:52
Olay "Binikiyüz $u kadar sene-i hicriyesine müsadif olan Temmuz ayinin onyedinci Sali günü" Istanbul'da yayimlanan gazetelerdeki bir haberle baslar. Karadeniz'de balik avindan dönen balikçilar, Bogaz'in girisindeki Öreke Tasi denilen yerde bir genç kizla iki adamin cesedini bulmuslardir.
Duruma, Beyoglu mutasarrifligi müstantiklerinden (sorusturma memuru, dedektif) Osman Sabri el koyar. Osman Sabri'nin kimligi söyle çizilir: Nazik olmak gibi bir kaygumuz olmazsa ciliz sözcügüyle tanimlayabilecegimiz, ufak tefek, karikatür gibi bir adamsa da; beyince ve onun sonucu olan zekaca zenginligine gözlerinden yayilan anlayis atesleri taniklik eder. Cinayet yerindeki kanitlara dikkat edilmedigi ve bozuldugu için ilk sorusturmadan fazla bir sonuç çikarilamaz. Efendi Babamiz, bu arada hemen araya girer; bir cinayet olunca; arastiricilarin yararlanabilmesi için hiçbir seye el sürülmemesinin önemini bir iki sayfacik anlatir.
Bu olaydan bir ay sonra Beyoglu'nda Halil Suri adinda Hiristiyan bir Arap evinde asili olarak bulunur. Halil Suri, dönemin önemli kisileriyle sIkI ancak karisIk iliskileri olan, zengin bir adamdir. Olay ilk önce intihar sayilir. Bu olasiligi belirttikten sonra Hace-i Evvel'imiz kalemi eline alip tam bes sayfa intiharin ne kadar kötü bir eylem oldugunu anlatir ve sonunda "konu hakkinda daha çok sey yazilabilir.. ama biz simdilik bu kadarini yeterli bulduk" der! Olay yine Osman Sabri'ye havale edilir. Dedektifimiz, bu kez bilimin de yardimiyla olayin intihar degil cinayet oldugunu ortaya çikarir. Bilimin katkisi doktorlarin tanisiyla gerçeklesmistir. Pek dogal olarak Efendi Babamiz yine sazi ele alir; tip biliminin çok gelistigini; dallara ayrildigini; artik bir doktorun bütün hastaliklardan anlayamayacagini anlatip, bagimsiz bir tip dali olan adli tibbin önemini vurgular.
Olaylarla, romanda anlatici olarak gördügümüz bir gazeteci de ilgilenmektedir, ancak Osman Sabri'den pek bilgi alamaz. Ama gazetelerde adinin anilmasindan ve övülmekten pek hoslanan Beyoglu mutasarrifi Mecdalettin Pasa, tanistigi gazeteciye, Osman Sabri'nin kendisine sundugu raporu bütün ayrintilariyla açiklar. Bereket versin gazetecimiz sorumluluk sahibidir(!), Osman Sabri'nin iznini almadan bu bilgileri yayimlamaz ve aralarinda bir dostluk kurulur.
Osman Sabri Efendi, iki cinayet arasinda bir bag oldugunu kesfeder. Öldürülen kizin elbisesindeki bir etiketten, elbiseyi diken terziyi bulur, ondan da elbisenin Hediye Hanim Konagi'nda dikildigini ve parasinin Halil Suri tarafindan ödendigini çikarir. Bu bilgiler bizi romanin renkli kisilerinden Hediye Hanim'a götürür... Hediye Hanim 35-40 yaslarinda, kocasinin gelirine göre çok lüks bir hayat yasayan bir kadindir.
Olaylari aydinlatmak için kararli olan dedektifimiz, gazeteciden yardim ister ve müstereken bir plan uygularlar. Osman Sabri bir ak hadim olan yardimcisi Köse Necmi bohçaci kadin kiligina girip, söz konusu konaga gider ve Osman Nuri'nin tanidigi bir kuyumcudan ariyet olarak aldigi elmaslari çok ucuza satar gözüküp, Hanim ile dostlugu ilerletir. Bu arada da dedektifimizin Mutasarrif Pasa'ya kafa tutup kendini azlettirirdigini duyan ve korkan kuyumcu geçici olarak verdigi elmaslari geri ister. Osman Sabri veremeyecegini, isterse kendisini Mutasarrif Pasa'ya sikayet etmesini söyleyerek kuyumcuyu kizdirir. Kuyumcunun sikayeti üzerine de Pasamiz büyük bir keyifle Osman Sabri'yi tevkif ettirir ve gazetecilere onu küçük düsürecek beyanlarda bulunur.
Halbuki Osman Sabri'nin amaci olayin mahkemeye intikalini saglamaktir; mahkemede gazetecimiz ve Köse Necmi'nin tanikligi ile cinayetleri aydinlatmak gayesiyle elmaslari Hediye Hanim'a gönderdigini yargiçlara anlatir ve Hediye Hanim'in sorgulanmasini saglar. Bu arada Köse Necmi, Mecdalettin Pasa'nin Hediye Hanim'a yazdigi bir mektubu da ele geçirmistir. Pasa da mahkemeye gelip ifade vermek zorunda kalir. Hediye Hanim sIkIsInca, Öreke Tasi'nda ölü bulunan kizin kendi evlatligi olan Peri adli bir kiz oldugunu kabul eder ve onu Halil Suri'yi sevdigi için, Peri'ye deli gibi a$ik olan Kalpazan Mustafa adli bir kisinin öldürdügünü ve sonra da Halil Suri'yi öldürmesinin mümkün oldugunu ifade eder. Osman Sabri, Hediye'nin verdigi ifadeye inanmaz ve merkezi hükümetin verdigi emirle görevine döndügünden ve artik Mecdalettin Pasa'dan da bir tehlike gelmeyeceginden gerçegi bulmak için çalismaya baslar.
Polisiyenin kurallari...
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 04 Yanvar 2011, 17:44:58
Ancak, Efendi Babamiz, buraya kadar pekala ilginç bir polisiye roman niteligini basariyla koruyan yapitini, bundan sonra kendi eliyle yok eder.Tefrika mi çok uzamistir, Ahmet Midhat Efendi mi sIkIlmIstir bilinmez ama; bir polisiye romanda yapilmamasi gereken bir hatayi yapar. Polisiye roman meraklilarinin bildigi bir hususu burada hatirlatalim. Polisiye roman yazmanin olmazsa olmaz bazi kurallari vardir. Bunlari ünlü polisiye roman yazari S. S. Van Dine 1928'de yirmi madde halinde toplamistir. Bu kurallarin en önemlisi de "Suçlunun kim oldugu, durup dururken yapilan bir itiraf ile degil; kanitlar incelenip, taniklar dinlenip, bir dizi çikarsama yaptiktan sonra belirlenmelidir" der.
Ahmet Midhat Efendi'nin yazdigi bu ilk polisiye roman; yukarida degindigimiz zaafina karsin yine de ilginç özelliklere sahiptir. Bir kere Edgar Allen Poe ve onu izleyenlerin; olaylarin toplumsal yönleriyle hiç ilgilenmeyip, sirf analitik çözümleme ile muammayi halletme seklindeki geleneksel polisiye roman çizgisinden epeyi uzak bir yapittir. Daha çok Gaboriau'nun basini çektigi; melodram ögelerine öncelik veren; kahramanlarini sosyal ortamlarindan soyutlamayip aksine toplumsal ögeleri öne çikaran bir yapidadir.
Sefih ve dalavereci bir mutasarrif, dönemin adliye örgütünün eksiklikleri, bu bozukluklarin dürüst ve görevine bagli Osman Sabri'nin isinden atilmasina neden olan sonuçlari romanda açikca belirtilmektedir. Bir üst yöneticinin suçlularla isbirligi yapabilecegini ilk kez bu romanda görüyoruz. Tabii bu arada Efendi Babamiz, söz konusu toplumsal elestirilerini yaparken; egemen güçlerin hismini üstüne çekmemek için kendine özgü tavriyla araya girip sevgili karilerine söyle der:
"Okurlarimiza ihtar etmeliyiz ki Öreke Tasi cinayetinin ortaya çiktigi dönemlerde simdiki mahkeme usulleri ve mahkemelerin düzenlenmesi ve bugünkü adliye örgütü yoktu. Son dönemdeki adli alandaki gelismeler ve yeni adliye örgütü; özellikle velinimetimiz, reformcu Padisah Efendimiz Hazretleri'nin basarilari kapsamindaki islerdendir ki; bu devleti, bu ülkeyi yeniden yaratircasina basardiklari bunca önemli reformlar arasinda; kamu güvenligi açisindan en yararli olanlardan birisi de yeni adliye düzenlemeleridir."
Esrar-i Cinayat romaninin bir önemli özelligi daha vardir. Bu satirlarin yazari, Paul Fesch'in Abdülhamid'in Son Günlerinde Istanbul adli kitabini(3) çevirirken; gözüne dönemin basin hayatini anlatan bölümde su satirlar çarpti:(4)
"Kavgaci Hayal gazetesinin kapatilmasi; olaylari ve hükümetin davranislarini kontrol etmeye devam eden; elestiri ve kinamalarini ondan esirgemeyen basini korkutmamisti. Hücumlari çogu zaman dogru amaçlara yönelik oluyordu ve basinin elestirilerinin en yüksek makamlarca dinlenip kabul edilmesi de hiç ender rastlanan bir olay degildi. Bunu kanitlamak için bir örnek yeterlidir: Dönemin Beyoglu mutasarrifi yüz kizartacak kadar sefih bir hayat yasiyordu. Bugünlerde de çikan bir gazete; Tercüman-i Hakikat; onu adam edebilmek için bir girisimde bulundu. Kahramanlarindan biri tipki tipkisina Beyoglu mutasarrifina benzeyen bir tefrika roman yayinina basladi. Bu yüksek görevli memur tefrikada çok ustaca tasvir edilmisti. Hayatinin bütün çirkef yanlari göz önüne seriliyordu. Kamuoyunun gücünde gülünç duruma düsen mutasarrif, kurnaz tefrikacinin açiga çikardigi utanç verici durumdan kurtulmak için ülkeden Avrupa'ya kaçmak zorunda kaldi."
Yazarin bu satirlarinda söz konusu ettigi zaman, II. Abdulhamid'in saltanatinin ilk yillaridir. Bu yillarda Tercüman-i Hakikat gazetesinde tefrika edilmis ve kahramanlarindan biri de Beyoglu mutasarrifi olan tek roman ise size yukarida anlattigimiz Esrar-i Cinayat'tir. Türkçedeki ilk polisiye roman türünde ilkligi yaninda; görevini kötüye kullanan bir üst görevliyi de açiga çikararak ülkeden kaçmasina neden olmak gibi bir baska islevi de üstlenmesi gerçekten ilginç bir rastlantidir ve 1883 yilinin sefih ve mürtekip Beyoglu mutasarrifi, tipki romandaki Mecdalettin Pasa gibi Avrupa'ya kaçmak zorunda kalmistir.

_______________________
3. Paul Fesch, Abdülhamid'in Son Günlerinde Istanbul, Istanbul, 1999. Pera Yayinlari.
4. Paul Fesch, Constantinople aux derniers jours d'Abdul-Hamid, Paris, 1907, s. 38.

Erol Üyepazarci
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 04 Yanvar 2011, 17:53:48

POLİSİYE’DE TÜRK DEDEKTİFLER

Amanvermez Avni (Osmanlı Polis Hafiyesi) — Yazarı Ebüssüreyya Sami

Albay Haki (Gizli Polis Teşkilatı Şefi) — Yazarı Eric Ambler

Badik Hilmi — Yazarı R. Cahid

Başkomiser Nevzat Çiçekçi —Yazarı Ahmet Ümit

Burçak Veral (Bar İşleten Entelektüel Delikanlı Travesti) — Yazarı Mehmet Murat Somer

Can Davetçi (Entelektüel Bir Polis Şefi) — Yazarı Ender Sevinç

Cem Beyoğlu (Özel Dedektif) — Yazarı Nihan Taştekin

Cingöz Recai (Hırsız) — Yazarı Server Bedii Takma Adıyla Peyami Safa

Muhabir Ece (Gazeteci) — Yazarı Nihan Taştekin

Evan Taner (Türk Polisi) - Yazarı Lawrence Block

Fakabasmaz Zihni ( Dedektif) — Yazarı Hüseyin Nadir

Ferit Pamir (Gazeteci) - Yazarı Eşref Bağrım

Francis (Kedi Dedektif) — Yazarı Akif Pirinççi

Haldun Kurter (Emekli Komiser) - Yazarı Yıldırım Üçtuğ
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 04 Yanvar 2011, 17:54:29
Kemal Aslan (Kgb Casusu) - Yazarı Cengiz Abdullayev

Kemal Kayankaya (Özel Dedektif) — Yazarı Jacop Arjouni

Kıskaç Hamdi - Yazarı Yavuz Turgut

Komiser Atakan (Polis-Psikolog) - Yazarı Mehmet Söztutan

Komiser Ceyda — Yazarı Müzeyyen Yılmaz

Komiser Çetin İmken - Yazarı Barbara Nadel

Komiser Agnes Hatice Kemahlıoğlu — Yazarı Erdal Erkut

Komiser Cemal Bozkurt — Yazarı Muvaffak Akman

Metin Çakır (Kadın Satıcısı ) - Yazarı Armağan Tunaboylu

Murat Davman (Detektif İle Ajan Arası Bir Gazeteci) — Yazarı Ümit Deniz

Nahit Sami (Türk Arsen Lüpin'i) - Yazarları E. Ali Ve S. Sadi

Orhan Çakıroğlu - Yazarı Murat Akdoğan

Orhan Demir (Özel Dedektif) - Yazarı Sadık Yemni

Osman Sabri Efendi (Beyoğlu Sorgu Yargıçlarından) — Yazarı Ahmet Mithat Efendi

Remzi Ünal (Özel Dedektif) — Yazarı Celil Oker

Rüzgar Kızıldeniz (Arkeolog) - Yazarı Ayşe Akdeniz
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 04 Yanvar 2011, 17:56:20
Sarp Sapmaz (Kimyager) - Yazarı Sadık Yemni

Sinan Dorukan (Özel Dedektif) — Yazarı Hakan Karahan

Suat Erez (Özel Dedektif) - Birol Oğuz Adını Kullanan İngiliz Yazar Brunel Hawes

Yağız Balcı (Cinayet Masası Başkomiseri) - Yazarı Cüneyt Ülsever

Yılmaz Ali (Polis) - Yazarı Vala Nurettin

Uzay Polisi Kim Kessler -Yazarı Cenk Eden

Cıva Necati, Çekirge Zehra, Ele Geçmez Kadri, Kara Hüseyin, Kan Dökmez Remzi, Kartal İhsan, Pire Necmi, Şeytan Hadiye, Tilki Leman gibi polisiye macera kahramanlarımızı da anmadan geçmek olmaz.
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:09:31
İNSANLAR NEDEN DEDEKTİF ROMANLARI OKURLAR?

Yıllardır dedektif romanlarından söz edildiğini duyarım. Aşağı yukarı tanıdığım herkes onları okuyor ve bu kitaplar hakkında içine dahil olmayı başaramadığım uzun tartışmalar yürüyor gibi. Bana hep Woodrow Wilson’dan W.B. Yeats’e kadar çağımızın en ciddi kamusal figürlerinin çoğunun bu kurgu biçiminin tutkunu olduğu anımsatılır. Pek hoşuma gitmeyen birkaç Chesterton hikâyesi dışında, Sherlock Holmes’un erken dönem taklitçilerinden bu yana dedektif romanı okumamıştım. Okuduğum taklitçi, Düşünen Makine adında bir karakter icat eden ve bu karakter hakkındaki öykülerinin ilk cildini 1907 yılında yayımlayan merhum Jacques Futrelle idi. Oniki yaşımda bu edebiyat biçiminden sıkıldığımı hissetmeye başlamış, Sherlock Holmes’un beni büyülemesine karşın, Düşünen Makine’den sıkılmış ve onu terk etmiştim.

Kısa bir süre önce değişik popüler kitap türlerini örneklemeye başladığımdan beri, üretim hacmiyle baş etmek için kitap dergilerinin özel editörler istihdam etmek zorunda kaldıkları bir ölçekte üretilen ve olağanüstü popülerleşen bu kurgu türünün örneklerini incelemem gerektiğini düşünüyordum. Okuduklarımın ortalamanın üzerinde kitaplar olacağından emin olmak için, mütehassısların özellikle saygı duyduğu yazarların yeni kitaplarını bekledim. Rex Stout’un Nero Wolfe öykülerinin son cildi Not Quite Dead Enough (Yeterince Ölü Değil) kitabıyla işe başladım.
Bulduğum şey beni oldukça şaşırttı ve hevesimi kırdı. Kitabın, aşağı yukarı kırk yıl önce Jacques Futrelle’in ürettiğinden daha büyük bir sadakatla eski Sherlock Holmes formülünü yeniden ürettiğini gördüm. Her şeyden önce başkalarıyla kıyas kabul etmez, emsalsiz bir özel dedektif vardı. Kokain ve viyolin müptelası olmasına karşın, her daim entelektüel yetenek ve dehasını kullanmaya hazır olan Holmes gibi, Nero Wolfe da, üstün zekâlı, resmi ve törensel davranışlara meraklı bir adamdır. Kinayeli konuşma ve egzantrik alışkanlıkları olan dedektif, orkide yetiştirme ve gurme yemeklerin müptelasıdır. Kahramanın yanında da ona hayran olan çömezi vardır. Azıcık kalın kafalı Scotland Yard müfettişi Lestrad, karşımıza Polis Departmanı’nın şaşkına dönmüş, enerjik müfettişi Müfettiş Cramer olarak karşımıza çıkar. Aşağı yukarı tek fark, ince ve hareketli bir adam olan Holmes’un yerine, Nero Wolfe’un şişman ve uyuşuk bir adam olmasıdır. Canileri intihar etmeye zorlamaktan hazzeden Holmes’un aksine Wolfe onları adalete teslim etmekten hoşlanır. Thirty-fifth Street West’in uzak köşelerindeki evinde kendisine daima eşlik eden birası ile koltukta sadizmin tadını çıkaran Nero Wolfe’un sessiz geceleri ve zengin yemeklerinden hoşlandım. Rex Stout’un kitabını oluşturan iki öykü Not Quite Dead Enough (Yeterince Ölü Değil) ve Booby Trap (Bubi Tuzağı) beni hayal kırıklığına uğrattı. İki öykü de, alışılagelmiş öykülerden daha kısaydı. Bu öykülerde büyük dedektif, ordu için ciddi bir askeri eğitimden geçtiğinden dikkatini asıl mesleğine veremiyordu. Bu nedenlerle sözünü ettiğim öykülerin, yazarın bu türde verdiği örneklerin en iyisi olmayabileceği sonucuna vardım. The Nero Wolfe Omnibus (Bütün Nero Wolfe Öyküleri) kitabında yer alan, daha önce yazılmış iki öyküyü de okudum: The Red Box (Kırmızı Kutu) ve The League of Frightened Men (Korkmuş Erkekler Cemiyeti).

Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:09:52
Her iki öykü de bana umut ettiğim heyecanı vermekten uzaktı. Daha sonraki hikâyeler yarım yamalak ve derinlikten yoksun ise, bunlar da karman çormandı. Öyküler hiçbir yere ulaşmayan ve hikâyede gerçek hiçbir işlevi olmayan bölümlerle doluydu. Sherlock Holmes’a dönüp baktığım zaman Nero Wolfe’un orijinalinin ne kadar uzak ve soluk bir kopyası olduğunu gördüm. Conan Doyle’un eski hikâyelerinde mizah, şık at arabalarının masalsı şiiri, Londra’nın kasvetli kulübeleri ve yalnız taşra malikâneleri vardır ki, Rex Stout’un öykülerinin arka planını oluşturan modern New York’ta bunları taklit etmesinin yolu yoktur. Sürprizler bile orijinal metinde daha eğlencelidir; Sherlock Holmes’da en azından tavanı aşağı inen bir yatak odanız, hizmetkârların zilinden aşağı inen eğitimli bir yılanla karşılaşırsınız. The League of Frightened Men (Korkmuş Erkekler Cemiyeti) adlı öyküde zeki akıllıca bir psikoloji numarası kullanılsa da — gizemli sorunun cevabı genellikle ne beklenmedik ne de hayal mahsulüdür. Birkaç tane eğilmiş paslı çivinin altındakini bulmak için, talaş yutarak çok sayıda sandığı açmak zorunda olduğum hissine kapılmaya başladım. Dedektif romanlarının, romanın tanıtım ve değerlendirme yazılarını hazırlayan eleştirmenlerin gizemin çözümünü kamuya açıklamasını yasaklayan gelenekten yararlanarak haksız kazanç sağladığı gibi beni dertlere sevk eden bir inanç beslemeye başladım. Bu gelenek hem kurgunun önemli bir bölümünün anlamsızlığının gizlenmesine yarıyor, hem de dedektif romanı yazarlarının başka hiçbir türün yazarına nasip olmayan türden bir korumadan yararlanmasını sağlıyor. Sırrın açığa çıkacağı beklentisiyle gerilim yaratmak zor değildir; ama okurda beklediğine değdiği hissini uyandıracak kadar dâhice, pikaresk ya da eğlendirici bir suç işleme yolu bulmak için biraz yetenek gereklidir. Rex Stout’un yanlış izler, ipuçları ve bitmek tükenmek bilmeyen sapmalarla gizlediği asıl sır, ancak kitabın son bölümünün boşluklar bıraktığı anlaşıldığında ölçeği kavranabilen hayal gücü yoksunluğudur.
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:10:07
Uzmanlar, devam ettirilen Doyle geleneğinin, dedektif romanının yaygınlaştığı on yıllar boyunca dedektif romanı janrında yapılanların hepsini veya türün en iyilerini de kapsamadığı düşüncesindedirler. Bulmaca içeren dedektif romanları da vardı; bana bu türün Agatha Christie’nin öykülerinde yaratıcılığın doruklarına ulaştığı yönünde güvence de verilmişti. Böylece Agatha Christie’nin Death Comes As the End adlı yeni kitabıyla beni oyuna getirdiğini itiraf etmeliyim. Katilin kim olduğunu tahmin edemiyor, kitabı okumaya ve katili tahmin etmeye teşvik ediliyordum. Kitabın sonunda katilin kim olduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım. Ama Agatha Christie’den hiç hoşlanmadım, umarım hayat boyu onun bir kitabını daha okumak zorunda kalmam. Bu noktada muhtemelen Death Comes As the End kitabında anlatılan öykünün MÖ 2000 yılında Mısır’da geçtiğini ve kitabın yazarın tipik eserlerine tam da benzemeyen Lloyd C. Douglas türü bir tadı olduğundan da bahsetmeliyim kuşkusuz. ("œGüneşin altında kayığın içine kucağında küçük Teti ile serilip uzanırken, Nil üzerinde beraber yelken açmak, balık tutmak ve gülmek için Khay yoktu artık.") Yazım tarzının aşırı duygusallığı ve bayağılığı, kitapları okumayı edebi açısından imkânsız hale getiriyordu. Sırf sorunun çözüldüğünü görmek için baştan sona bu tür bir kitabı okuyamazsınız. İkiboyutlu bir evrende bile kendi başlarına var olmalarına izin verilmeyen, kitabın hangi bölümünde ya da zaman çizelgesinin hangi dakikasında olduğunuza bağlı olarak güvenilir veya tekinsiz görünmesi, kuşku uyandırmak için yapmacık davranması gereken karakterlere ilgi duyamazsınız. Anlatılan suç öykülerinde karakterler geliştirmeye çalışan ve belli bir tarzda Nero Wolfe ve Archie Goodwin karakterlerini yaratan Bay Stout’un durumunda, bunu oldukça rahatsız edici bulmuştum. Ama Mrs. Christie Mr. Stout’tan daha uzmanlaşmış olduğundan ve çözülmesi gereken bulmaca üzerinde daha az zaman harcaması gerektiğinden, insanı alakadar eden öyküleri ya tümüyle bertaraf etmek ya da metni bu öykülerin oldukça tatsız parodisiyle doldurmak zorunda kalıyor. Yeni romanında gerilimin üç aşamasında kendisine yarar sağlayacak kuklalar üretmek zorunda: ilk önce kimin öldürüleceğini, daha sonra kimin cinayetleri işlediğini, son olarak da kadın kahramanın iki adamdan hangisiyle evleneceğini önceden kestiremiyor olmanız gerekli. Bütün bu oyunlar, sihirbazın dikkatinizi kartlardan uzaklaştırmak için kullandığı garip ve gereksiz el hareketlerine benziyor. Oyunlar, bir sihirbazlık gösterisi gibi sizi hafifçe şaşırtıp, hafifçe eğlendirebilir. Ama Death Comes as the End gibi bir gösterideki konuşmalar sürekli sıkıcı ve bir kâğıt oyununun zarafetinden yoksundur.
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:10:24
Edebiyatın çok sayıda kişinin ilgisini çekiyor gibi gözüken bir alanına haksızlık edebileceğimden korkarak, Alexander Wollcott’un "œAmerika’nın ürettiği en iyi dedektif romanı olarak nitelendirdiği" ve yayımlanmasından itibaren Dashiel Hammett’in Jimmy Durante’nin deyimiyle "œentelektüellerin baş tacı" olmasına yol açtığı için bu alanın klasiklerinden biri olduğunu varsaydığım Malta Şahini’ni okudum. Ama 1930 yılında neyi baş tacı ettiklerini düşündüklerini anlamak zordu doğrusu. Mr. Hammett, Pinkerton dedektifi olarak gerçek bir deneyimin avantajına sahipti. Hammett, Sherlock Holmes’un eski formülü ile gangesterlere ilgi duymanın moda olduğu günlerde okurların yeni bir biçimde ürpermesini sağlayan yeraltı dünyasının soğuk zulmünü kaynaştırmıştı. Ama bunun ötesinde, öyküye hayali bir yaşam kazandırma becerisinden yoksundu. Yazar olarak yeri, Rex Stout’un mertebesinin de altındadır, tıpkı Rex Stout’un James Cain’in altında olduğu gibi. Malta Şahini, her gün günümüz gazetelerinde güçlü çene yapılı kahraman ile kaşarlanmış güzel maceraperest kadının iniş ve çıkışlarla dolu maceralarını izlediğiniz çizgi dizilerin pek de üstünde görünmüyor.

Dedektif romanının T.S. Eliot ve Paul Elmer More’un hissettiği ve benim hissetmeyi başaramadığım büyüsü nedir? Hayal gücü ile dolu bir kurgu eseri olarak bana tümüyle ölü gibi gözüken bir tür bu. Graham Greene’ın hayranlarının iddia ettiği gibi, casus romanları şiirsel olanaklarını ancak şimdi gerçekleştiriyor olabilir; psikolojik dehşet duygusunu sömüren cinayet romanları ise tümüyle farklı bir konudur. Ama gerçek anlamıyla dedektif öyküsü en iyi ürünlerini ondokuzuncu yüzyılın sonunda vermiştir. Edgar Allan Poe’nun mantıksal çıkarsama yoğunluğunun bir kısmını M. Dupin’e aktardığı, Dickens’ın sunduğu gizemleri toplumsal ve ahlaki önem taşıyan konularla zenginleştirdiği, sırrın çözümünün cidden söylemek istediği bir şeyin dışavurumcu sembolü olduğu bu dönemden sonra dedektif romanı gerilemeye başlamıştır. Yine de dedektif romanı okur üzerindeki etkisini korumuş, hatta iki dünya savaşı arasındaki yirmi yılda öncesinden daha da popüler hale gelmiştir. Bu durumun ciddi bir nedeni olduğuna inanıyorum. Bu yıllarda dünya, her şeye işleyen yaygın bir suçluluk duygusu ve sorumluluk sahibini nihai olarak saptamak mümkün olmadığı için kaçınılması imkânsız gibi gözüken ve her an gerçek olabilecek bir felaket korkusunun egemenliğindeydi. İlk günahı kim işlemişti ve bir sonraki günahı işleyecek olan kimdi? Romanlarda ikinci cinayet daima beklenmedik bir anda, soruşturmanın devam ettiği bir noktada işlenir; Nero Wolfe’un öykülerinin birinde cinayet tam da büyük dedektifin ofisinde işlenir. Herkes şüphelidir ve caddeler kime sadık olduğunu bilemediğimiz pusuda ajanlarla doludur. Hiç kimse suçsuz değildir; hiç kimse güvende değildir; sonuçta katil saptandığında hissedilen duygu rahatlamadır — ne de olsa katil sizin ya da benim gibi normal bir insan değildir. Katil, meslek erbabının "œGeorge Gruesome" olarak tanıdığı kötü kahramandır. Katil, yanılması imkânsız bir Güç, suçun kimin üzerinde kalması gerektiğini çok da iyi bilen mağrur ve her şeyi bilen dedektif tarafından yakalanmıştır.

(Edmund Wilson, A Literary Chronicle: 1920-1950, 1952)
Edmund Wilson imzalı bu yazı, Mart 2005 tarihli Kitap-lık dergisi sayı 81’de İdil Eser çevirisiyle yayınlanmıştır.
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:11:43
Polisiye Yazmak İçin Uyulması Gereken 20 Kural

Polisiye literetür araştırmacısı ve yazar S.S. van Dine'ın "Polisiye yazmak için uyulması gereken 20 kural"ı şöyle:
1 - Okuyucudan ipucu saklanmamalı, okuyucu ile dedektife eşit imkanlar sağlanmalı.
2 - Suçlunun dedektife oynadığı oyunların haricinde okuyuca akıl karıştırıcı fazladan oyun yapılmamalı.
3 - İşin içine aşk girmemeli. Asıl konu bir suçluyu adalete teslim etmek olmalı.
4 - Dedektif asıl suçlu çıkmamalı.
5 - Suçlu, akıl yürütme ile bulunmalı, Tenten'in yaptığı gibi tesadüfen değil. (Tenten kısmını biz ekledik elbette!)
6 - Bir dedektif ipuçlarını toplamalı, analiz etmeli ve çözmeli.
7 - Mutlaka bir cinayet olmalı, 300 sayfada cinayetten az bir şey anlatmak okuyucunun çabasına saygısızlıktır.
8 - Suçlar doğal yoldan çözülmeli. Fal baktırmak, ruh çağırmak, kristal küre döndürmek gibi paranormal yöntemler sayılmıyor.
9 - Kahraman sadece bir dedektif olmalı, birden çok dedektif, okuyucuya haksızlık ve 1. ile 2. maddeye ihanettir.
10 - Suçlu, hikayede önemi olan biri olmalı, okuyucu tarafından tanınmalıdır.
11 - Katil uşak çıkmamalıdır. Bu en çaresiz yazarların yöntemidir.
12 - Kaç suç işlenirse işlensin tek bir suçlu olmalıdır.
13 - Gizli örgütlerin, mafyanın dedektif öykülerinde yeri yoktur.
14 - Suç ve araştırma bilim kurgu sınırlarına girmemeli, mantıklı olmalıdır.
15 - Gerçekler hep göz önünde olmalıdır. Okuyucu kitabı bir kere daha okursa finalden önce de her şeyin yerli yerine oturduğunu görebilmelidir.
16 - Bir polisiye uzun betimlemelere, edebi karakter çalışmalarına yer vermemelidir. Bunlar heyecanı düşüren etkenlerdir.
17 - Porfesyonel bir suçlu, suçluluk duygusu duymaz, polisiye romanlardaki suçlular da duymamalıdır.
18 - Polisiye romandaki suç asla kaza ya da intihar çıkmamalıdır. Okuyucunun kalbini kırmamak için suçun dahiyane şekilde önceden planlanmasına özen gösterilmelidir.
19 - Suçun arkasındaki sebepler kişisel olmalıdır, uluslararası komplolar ya da sadece para sebebiyle işlenen suçlar ucuz numaralardır.
20 - Aşağıda sayılacak durumlar ve objeler, kendine saygısı olan bir yazar tarafından asla kullanılmamalıdır. O kadar çok kullanılmışlardır ki, türün sevenlerine çok aşinadırlar, yazarın orijinalliğine büyük zarar verirler:

a) Suç mahalinde bırakılan sigaranın markası ile suçluyu tanımak.
b) Suçluyu korkutmak için kullanılan sahte ruh çağırma seansları.
c) Parmak izleri.
d) Suçluya havlamayan ve içeriden biri olduğunu ortaya çıkaran köpek.
e) Suçlu sanılanın şeytani ikizinin suçlu çıkması.
f) Bayıltıcı şırınga.
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:13:07
TÜRK POLİSİYESİ

AFİF YESARİ

(Muzaffer Ulukaya)

(16 Nisan 1922- 23 Ağustos 1989)

İstanbul'da doğdu. Yazar Mahmut Yesari'nin oğludur. Ortaokulu terk ederek okul yaşamına son verdi. Kendi kendini yetiştirdi. Tiyatro ve sinema oyunculuğu da içinde olmak üzere birçok iş yaptı. Yazılar yazdı, kitaplar hazırladı. Birçok çeviri yaptı. Bazılarını Muzaffer Ulukaya takma adıyla imzaladığı iki yüz kadar dedektif romanı (büyük bir bölümü sahte Mike Hammer romanları) yazdı. Tanin, Son Havadis, Hürvatan, Dünya gazetelerinde ve Hayat dergisinde gazeteci-yazar olarak çalıştı. Dergi ve gazetelerde magazin, sinema eleştiri yazıları yazdı. Gazetecilik dışında zaman zaman aktörlük yaptı; İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda, özel tiyatrolarda ve filmlerde rol aldı. Radyo oyunları ve skeçler kaleme aldı. İTÜ Televizyonu’nda yayımlanan ilk yerli TV oyununun senaryosunu yazdı. Düşünce Tiyatrosu adını verdiği tiyatroda diyalogu kaldırıp piyes kahramanının düşüncelerini spikerin ağzından aktaran bir tekniği ilk uygulayan oyun yazarı olarak ün kazandı. Bu tür tiyatro üzerine kurumsal yapıtlar da yayımladı.

Kendi adıyla ikisi çeviri olmak üzere 14 kitabı yayınlanan Afif Yesari, Muzaffer Ulukaya takma adıyla 200 kadar polisiyeye imza atarak bir rekorun sahibi oldu. Başlangıcından bugüne dek, Cumhuriyet döneminde Türkiye’de yazılan polisiye metinlerin toplamından çok daha fazladır "œAfif Yesari"nin kaleminden çıkanlar.

Dedektifi : Mike Hammer

Doktor ona içkiyi yasak ettiği için, Yesari de Hammer'a içkiyi bıraktırmıştı. Bildiğiniz Mike. Sadece yazarı farklı. Bu serinin gerçek seriden daha iyi olduğu söylenir. Adam öldürmekten hiç çekinmeyen, sekreteri Velda ile büyük bir aşk yaşamasına karşın her serüveninde birkaç kadınla daha birlikte olmaktan geri durmayan bu maço detektif, bir dönem Yeşilçam'da bile kendisine yer edinmiş, Orhan Günşiray polisiye filmlerin yerli Mike Hammer'ı olarak ün kazanmıştı.

Kendi adıyla yazdığı bazı kitapları:Tren Yolu (1949), Hafta Tatili (1954), Olduğu Gibi (1966), Uzak (1966), Soytarının Biri (1967), İşte Beyoğlu (1950), Boşluk (1970), Hengame (1979), Şalter (1984), İstanbul Hatırası (1987), Çay ve Simit (1989).
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:17:06
AHMET KARCILILAR

06.06.1965'te Denizli’de doğdu. 1976'dan itibaren yerel gazetelerde öyküleri yayımlandı.. 1987'de A.Ü Eğitim Bilimleri Fakültesini bitirdi.. 1990-98 yılları arasında pazarlama, finansman ve satış gibi çeşitli alanlardaki iş deneyimlerinin ardından yazarlıkta karar kılarak 1998 yılında Yağmur Hüznü'nü yayımladı. Yine aynı yıl Hayalet Gemi’de öykü ve denemeleri yayımlandı. 2000 yılında Gülden Kale Düştü, 2001'de Fotoğraf Hikayeleri, 2002'de Akrep ve Semender’i yayımladı. 2003 yılında bir yayınevinde editör olarak çalışmaya başladı.. 2004'te Kitap’ı yayımladı..Yağmur Hüznü isimli ilk romanıyla Orhan Kemal Roman Ödülü'nü kazandı.

ANONİM KİTAP
"Kitabın özeti şu: Yazarları bilinmeyen kitaplar yayımlayan Anonim Kitaplar adında bir yayınevi var. Bu yayınevinin editörü kitapların sonsuza dek anonim kalması için yazarlarını birer birer öldürüyor. Sıkıntılı yazarın biri bunu fark ediyor. İntihar etmek için yayınevini arayıp editörle görüşüyor ve bir kitap vereceğini söyleyerek evine çağırıyor."

YAĞMUR HÜZNÜ
Ahmet Karcılılar, Yağmur Hüznü adlı ilk romanıyla edebiyat dünyasına şaşırtıcı bir giriş yaptı: karşımızda usta bir romancı var.
Karcılılar, hiçbir romancıda görmediğim bir anlatım biçimi uyguluyor. Anlattığı her şeyi bütün ayrıntılarıyla betimliyor, kalemini bir kamera gibi kullanıyor ve bu, romana müthiş bir Şahinlik havası veriyor.
Roman neyi anlatıyor? Tutucu bir kasabadan çizgiler; dini ayin yaparken polisin bastığı kadınlar, cinsel sorunlar, sağlık sorunları, 'Esma ile Macide'nin eşcinsel ilişkileri' ve ölüm üstüne, ölümden sonrası üstüne düşünceler....

GÜLDEN KALE DÜŞTÜ
Romanın içeriğinden çok dava konusu oluşuyla gündeme geldi Gülden Kale Düştü. Yazarın eski eşi kitapta adı geçen Gülden'in kendisi olduğunu iddia edip özel hayatını romanlaştırdığı için dava açmıştı. Kitap şimdi iki farklı şekilde okunuyor. Bir, sadece roman olarak, iki yazar mı yoksa eşi mi haklı tartışmasına taraf olmak için. Roman, bir Anadolu kentinde (Denizli) yaşamını sürdüren bir yazarın başından geçen polisiye olayı anlatıyor. Aşklar, ayrılıklar, dostluklar ve bir cinayet. Çıkmaza sürüklenen bir evlilik hikayesinin trajik sonu. Bence kafanızı bunların hiç birine yormayın ve keyifli bir polisiye olarak okuyun kitabı.

AKREP VE SEMENDER
"Ama biz bulmuştuk birbirimizi, sen istemedin beni Anlamıyorsun! Bir kadın olarak, gelip geçici bir aşk olarak beni bulmandan söz etmiyorum. Binyıllardır birbirimizi arıyoruz biz. Binyıllardır parçalanmış ruhumuzu bir araya getirmek, tamamlanmak için uğraşıyoruz. Binyıllardır birbirimizi bulmak için işaretler bırakıyoruz ya da işaretler arıyoruz dünyada. Anlamıyor musun, belki de ilk defa bu kadar yakınız tamamlanmaya. Bıraktığım bütün işaretleri buldun sen. İşaretleri izleyip buraya kadar geldin. Bak! Bütün gözlerinle bak!"
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:19:26
AHMET MİTHAT EFENDİ

(1844-1912)
1844’te İstanbul’da doğan Ahmet Mithat Efendi, küçük yaşta babasını kaybedince bir süre ağabeyinin gözetiminde öğrenimini sürdürdü. Orta öğrenimini Tophane ve Niş’te tamamladı. Bu arada Fransız dilini öğrendi. Daha sonra Tuna ilinde devlet hizmetine girdi ve Tuna valisi Mithat Paşadan ilgi gördü. Onunla birlikte Bağdat’a gitti. Burada vilayet adına Zevra gazetesinin yayınlanmasında görev aldı.Öğrenciler için, ilk kitapları olan Hace-i Evvel ile Kıssadan Hisse’yi (1870) burada çıkardı. 1871’de İstanbul’a döndü. Evinde küçük bir basımevi kurarak yayıncılık ve gazeteciliği sürdürdü. Dağarcık adlı dergiyi çıkardı. Darwin üzerine yazdığı bir yazı nedeniyle Rodos’a sürgün edildi. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a döndü.Takvim-i Vekayi gazetesi yöneticiliği ile Matbaa-i Amire Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Daha sonra Tercüman-ı Hakikat gazetesinin çıkmasını sağladı (1877-1912). 28 Aralık 1912’de vefat etti. Ahmet Mithat Efendinin yazı hayatı, kitap sevgisi ve okuma alışkanlığının ülkemizde yerleşmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Dedektifi : Osman Sabri Efendi

YAZARIN ESERLERİ :
Hikâyeleri:
Kıssadan Hisse ( 1870), Letaif-i Rivayat (1871-1893), Durûb-ı Emsal-i Osmaniye Hikemiyatını Tasvir (1872)
Romanları:
Hasan Mellah (1874), Hüseyin Fellah (1875), Felâtun Beyle Rakım Efendi (1875), Dünyaya İkinci Geliş (1874), Karı Koca Masalı (1875), Paris’te Bir Türk (1876), Süleyman Musli, Çengi (1877), Yeryüzünde Bir Melek (1878), Henüz On Yedi Yaşında (1880), Karnaval (1880), Vah (1881), Dürdane Hanım (1881), Acaib-i Âlem (1881), Cellat (1883), Esrar-ı Cinayat (1883), Hayret (1884), Haydut Montori (1887), Arnavutlar-Solyatlar (1887), Demir Bey (1887), Gürcü Kızı (1888), Müşahedat (1890), Papazdaki Esrar (1890), Hayal ve Hakikat (1891), Ahmed Metin ve Şirzad (1890), Taaffüf (1895), Gönüllü (1896), Eski Mektuplar (1897), Jön Türk (1908).
Oyunları:
Açıkbaş (1874), Ahz-i Sar yahud Avrupa’nın Eski Medeniyeti (1874), Hükm-i Dil (1874), Zuhur-i Osmaniyan (1877), Çerkes Özdenleri (1883), Çengi (1884), Eyvah (1884)

İki yüzün üzerinde eser vermiş olan Ahmet Mithat Efendinin ayrıca çok sayıda düşünce, inceleme kitapları, ders kitapları, ansiklopedik eser ve çevirileri vardır.
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:19:39
ESRAR-I CİNAYAT (1883)
(Bu eser Türkçe’de İlk Polisiye Roman Olarak Kabul Edilir.)
Ahmet Mithat Efendi hiç şüphesiz Türk edebiyatına en çok eser veren yazarlardan bir tanesidir. Yaşadığı dönemin şartları dikkate alındığında bir çok konuda eserler vermesi onun çok yönlü bir yazar olduğunun işaretidir. Ahmet Mithat Efendi, 1883'te Tercüman-ı Hakikat gazetesinde tefrika ettiği ve bir yıl sonra kitap haline getirilen Esrar-ı Cinayat isimli romanla bir ilke imza atar.
Esrar-ı Cinayat Türk edebiyatındaki ilk telif polisiye romandır. A. Mithat Efendi basın dünyasının çok yönlü bir yazar olarak yazdığı değişik türdeki eserlerine böylece polisiye bir romanı da eklemiştir.
Esrar-ı Cinayat çeşitli suçların işlenmesi ve suçluların cezalandırılması sürecini anlatırken kimi yerlerde geleneksel polisiye romanlarından ayrılır.
Esrar-ı Cinayat'ta da çeşitli olaylar Beyoğlu müstantiklerinden olan Osman Sabri Efendi tarafından analitik biçimde yorumlanır"¦
2005 yılında yeniden yayınlandı.

Kaynak:Timaş Yayınları, yenisayfa.com
Bkz: Türkçe’de İlk Polisiye
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:20:30
AHMET ÜMIT

Ahmet Ümit 1960 yılında Gaziantep’te doğdu. İlk ve orta öğrenimini Gaziantep’te tamamladı. 1978 yılında Yüksek öğrenim için İstanbul’a geldi.1983 yılında Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünü bitirdi. İlk öyküsünü 1983 yılında kaleme aldı.

İlk kitabi "œSokağın Zulası" 1989 yılında yayınlandı. Yaşadığı dönemin politik etkilerini taşıyan kitap, ölüm ve karanlık günlerin bunalttığı genç bir insanin ütopyasına sımsıkı sarılışını konu alan şiirlerden oluşuyordu.1992 yılında yayınlanan ilk öykü kitabi "œÇıplak Ayaklıydı Gece" yayınlandığı yıl "œFerit Oğuz Bayır Düşün ve Sanat Ödülü"nü aldı. Bu kitap, Ahmet Ümit’i yazın dünyamıza tanıtan ilk kitap olma özelliğini de taşıyor. 1994 yılında "œBir Ses Böler Geceyi" adli uzun öykü kitabi yayınlandı. Kitap insanla inanç arasındaki ilişkiyi mistik bir gerilim öyküsüyle dile getiriyordu.

1994 Yılında ATV için çekilen "œÇakalların İzinde" adli polisiye dizinin öykülerini ve senaryosunun yazılımına katıldı. 1995 yılında her yastan çocuklara seslenen "œMasal Masal İçinde" adlı kitabı yayınlandı. Kitap, insani değerler olmadan yaşamın nasıl anlamsız bir hal aldığını anlatıyordu.

1995’den sonra çeşitli gazete ve dergilerde Kafka, Dostoyevski, Patricia Highsmith, Edgar Allan Poe ve polisiye roman yazarları üzerine inceleme-tanıtım yazıları kaleme aldı. Kitaplarının hemen tümünde var olan gerilim duygusu, 1996 yılında yayınlanan "œSis ve Gece" adlı romanında tümüyle dışa vurdu. "œSis ve Gece" Türkiye’de yankılar uyandırdı, tartışmalara yol açtı. Yunanistan’da yayınlanarak yabancı dile çevrilen ilk Türk polisiyesi unvanını kazandı.

1998 yılında ise "œKar Kokusu" yayınlandı. Roman, politikanın, insan yazgısı üzerindeki etkilerini bir cinayet soruşturması ekseninde okura sunuyor. "œAgatha’nın Anahtari" adli polisiye öykü kitabı 1999’un Ocak ayında yayınlandı. Türkiye’deki suç yelpazesinden örnekler sunan öyküler, insanin suç karşısındaki tavrını ve psikolojisini çarpıcı bir biçimde aktarıyor. Patasana adlı romanı 2000 yılının Şubat ayında yayımlandı. Patlasana insanın içindeki şiddet duygusunu sıkı bir gerilim içinde tarihsel bir fonda anlatıyor.


Dedektifi :Başkomiser Nevzat Çiçekçi
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:20:45
AHMET ÜMİT’İN ROMANLARI :

SOKAĞIN ZULASI (1989)
İlk kitabı "œSokağın Zulası" 1989 yılında yayınlandı. Yaşadığı dönemin politik etkilerini taşıyan kitap, ölüm ve karanlık günlerin bunalttığı genç bir insanın ütopyasına sımsıkı sarılışını konu alan şiirlerden oluşuyordu.

ÇIPLAK AYAKLIYDI GECE (1992)
"Çıplak Ayaklıydı Gece", Türkçe polisiye edebiyatın usta ismi Ahmet Ümit’in, her biri bir romana kapı aralayacak kadar zengin içerik taşıyan öykülerinden oluşuyor.

MASAL MASAL İÇİNDE (1994)
"Masal Masal İçinde", adından da anlaşılacağı gibi bir masal kitabi.

BİR SES BÖLER GECEYİ (1994)
Süha orta yaşlı bir üniversite görevlisidir. Anket yapmak için bir Alevî köyüne yaptığı ziyaret onu yeni bir dünyayla ve ilginç olaylarla karsılaştıracaktır. "Bir Ses Böler Geceyi" adli eserinde Alevî kültürünü çeşitli özellikleriyle satırlara yansıtan Ahmet Ümit, bu topraklarda kimsenin birbirine o kadar da uzak olmadığının altını çiziyor.

MASAL MASAL İÇİNDE (1995)
Edebî polisiyenin usta ismi Ahmet Ümit, bu kitabında, Çin’den Mısır’a kadar uzanan bir coğrafyada geçen ve birbirine geçiş sağlayan masalları polisiye bir kurguyla anlatıyor. Ahmet Ümit kitaplarının kapaklarını da hazırlayan usta ressam Orhan Akkaplan’ın çizdiği gravürlerse kitapta geçen masallara görsel etki yaratıyor.
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:21:00
SİS VE GECE (1996)
Evli ve çocuk sahibi, mesleğine aşkla bağlı bir istihbaratçı olan Sedat, çeşitli ayak oyunlarıyla örgütünden uzaklaştırılınca kendisini sudan çıkmış balık gibi hisseder. Onu yasama bağlayacak, mesleği kadar tutkulu bir şey gereklidir hayatında. Bu arada Mine’yle karsılaşır ve hayatındaki ölümcül boşluğu aşk doldurur. Ancak Mine’nin ansızın ortadan kaybolması, her şeyi altüst eder ve Sedat da sevdiği kadını aramaya baslar.
'Sis ve Gece'de okur, bu arayış boyunca Sedat’la birlikte insan ilişkilerine doğru ilginç bir yolculuğa çıkar. İstanbul’un Tarlabaşı, Kurtuluş gibi unutulmuş semtlerinin ara sokaklarında süren bu arayış, kimisi geçmişin anılarına bağlı, kimisi değerlerini yitirmiş, para ve çıkar ekseninde gelişen trajik ve komik ilişkilerin insanlarını çıkartır karşımıza.
Seçtiği mekânlar ve insan ilişkileriyle İstanbul’un tarihten beri süregelen karmaşık etnik yapısına da işaret eder 'Sis ve Gece'. Türkiye’de yasayan Rumların son temsilcilerinden olan Madam Eleni ve kızı Maria’nin öyküsü çarpıcı olduğu kadar düşündürücüdür de. Bu toprakların insani olan Madam Eleni ve kızı Maria, son dönemde yaşanan kültürel kaos ve yozlaşma nedeniyle kendi komşuları tarafından kurban olarak seçilirler. Türkiye kültürünün en özgün renklerinden olan bu insanların son yıllardaki yaşamı trajik bir biçimde aktarılır.
'Sis ve Gece'de, suç ya da cinayet, kurguyu tamamlayan, gerilimi tırmandıran birer dekor ya da motif olarak yer almaz romanda. Suç, insan yazgısı üzerinde trajik sonuçlar doğuran bir öğe olarak boy gösterir. Ahmet Ümit, toplumsal düzeni savunan bir insanin serüveninde, bu amansız yabancılaşmayı, yalnızlaşmayı dile getirir.

KAR KOKUSU (1998)
Ahmet Ümit’in yazarlık serüveninde ikinci romandır "Kar Kokusu". Roman, 1980’li yıllarda, o dönemin Türkiye Komünist Partisi’nin eğitim için Moskova’ya gönderdiği parti üyelerinin katıldığı kolektifte yaşanan bir cinayeti konu edinir.
Daha fazla konuşmak içinden gelmemişti Leonid'in. O yaprak kımıldamayan boğucu New York akşamında sessiz kalmayı seçmiş, içkisini yudumlayarak, karanlığa gömülen yaz güneşine dalıp gitmişti. Ama simdi, bu buz gibi Moskova sabahının içinde ilerleyen trenin aralık penceresinden içeri dolan dipdiri kar kokusunu yeniden duyuyordu. Yıllar öncesinde bıraktığı bu duyguyu aradan geçen onca zamandan sonra neyin, hangi olayın ona armağan ettiğini kavrayamasa da, ciğerlerini kar kokusuyla doldurarak, Moskova'nın aşina olduğu köselerine, binalarına, sokaklarına sevgiyle bakıyordu.
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:21:14
AGATHA'NIN ANAHTARI (1999)
öyküler
Ahmet Ümit, ülkemizde de iyi polisiye roman yazılacağını kanıtlayan genç bir yazarımız. Sis ve Gece, Kar Kokusu, adlı romanlarıyla büyük ilgi çeken yazarımızın bu kez de polisiye öykülerini sunuyoruz. Öyküler, günümüz Türkiye'sinde geçiyor. Köşklerden gecekondulara uzanan geniş bir sosyal yelpaze içindeki gizemli suçları anlatıyor yazarımız. Farklı konular, farklı tipler, farklı mekânlar içinde gelişen soluk soluğa okuyacağınız öyküler. Sağlam bir matematik, siki bir kurgu, yalın, hızlı bir dil. Kısacası polisiyelerde arayacağınız bütün nitelikler bu öykülerde.

PATASANA (2000)
Anadolu’nun güneydoğusunda yakın zamana kadar yaşananlarla üç bin yıl önce yaşananlar arasındaki benzerlikler üzerine kurulu bir Ahmet Ümit romanı "Patasana". Bölgede, Hitit uygarlığına ait kalıntıları açığa çıkartmaya çalışan bir kazı ekibi, kazı sırasında bulduğu tabletlerden bir cinayetin bilgisine erişirken, o sırada islenen cinayetler yaşananlara tuz biber eker. "Patasana", ilginç kahramanları, yarattığı gerilim atmosferi ve entrikalarıyla okuyucunun elinden düşüremeyeceği bir polisiye.

ŞEYTAN AYRINTIDA GİZLİDİR (2002)
Şeytan Ayrıntıda Gizlidir, günümüz Türkiye’sindeki suç manzaralarını içeriyor. Eski İstanbullulardan yeni göçenlere, yalılardan gecekondulara, batakhanelerden edebiyat çevrelerine kadar geniş bir sosyal yelpaze içinde anlatılan öyküler.

KUKLA (2003)
"Kukla", Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vuran Susurluk Olayı’ndan yola çıkan bir roman. Ahmet Ümit islenmesi zor bir konuyu ele almış; ancak Türkçe sinin zenginliği, usta işi kurgusu ve yarattığı gerçekçi karakterlerle önemli bir eser ortaya çıkarmayı basarmış. Kukla, Türkiye de bu türde yayımlanan romanlar içinde; gerek islenişi, gerek kurgusu, gerek kişiliklerin yaratılması, gerekse de Türkçe sinin güzelliğiyle birinci sınıf bir yapıt değerlendirmesini hak ediyor.
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:21:30
BEYOĞLU RAPSODİSİ (2003)
Üç arkadaşın hikâyesi bu. Biraz da Beyoğlu’nun hikâyesi. Beyoğlu’nun karmaşasının, kalabalıkların arasına gizlenen sırların hikâyesi. Sokakların, binaların, bildiğimiz, bilmediğimiz köselerin, ama en çok insanların hikâyesi. Çocukluktan başlayan, mekânı yine Beyoğlu olan bir dostluğun bugünü anlatılıyor "œBeyoğlu Rapsodisi"nde. Üç farklı kişiliğin, üç farklı yasam tarzının birleştiği bir nokta bu dostluk. Önce onları tanıyoruz, hayatlarına tanık oluyoruz. Sanıyoruz ki, her şey hep böyle doğal gidecek. Sanıyoruz ki, hayat normal seyrini sürdürecek. Ama gün geliyor, bir fotoğraf sergisi hayatlarını değiştiriyor.

ASK KÖPEKLİKTİR (2004)
Aşk, imkansızı ümit etmektir. Ahmet Ümit, Aşk Köpekliktir'de bu derin gerçeği anlatıyor: Aşkın göz kamaştıran yanılsamasını, muhteşem bencilliğini, karanlık cesaretini, görkemli yıkıcılığını... Kitaptaki öykülerde aşk bir kavramlar galerisi olarak yer alıyor. On ayrı öyküde, aşkın on ayrı yüzü sergileniyor. Aşk, kimi zaman kanlı bir cinayet için kafi delil oluyor, kimi zaman bir mucize, kimi zaman çözümsüz bir problem, kimi zaman bir ütopya, çoğu zaman da köpeklik. Aşk anlatırken gerçeklerden yola çıkıyor yazarımız. Abartısız, basit, yalın ama insani sarsan gerçeklerden. Aşkın büyüleyici güzelliğinin yanında insan benliğini yok sayan çirkinliğini de dile getiriyor. İnsanı rüyalara sürükleyen heyecanı kadar, ruhumuzu karanlık labirentlerde koşturan kör coşkusunu da gözler önüne seriyor. Aşkın ne olduğunu tarife kalkmıyor yazarımız, ama bu duyguyu okurla tartışıyor.

BAŞKOMİSER NEVZAT ÇİÇEKÇİ'NİN ÖLÜMÜ (2005)
Ahmet Ümit’in yazdığı, İsmail Gülgeç’in çizdiği Başkomiser Nevzat, Türkiye’de edebiyat ve çizgi romanın buluştuğu nadir örneklerden"¦
Aslında İstanbul bir çiçek kentidir.Tarihe böyle geçmiştir.Lale Devri kenti diye"¦Lalenin kalkıp, tüm dünyaya göç ettiği kenttir İstanbul..
O nedenle şimdi boynu bükük kalmıştır çiçek yönünden İstanbul’un.
(Kitaptan bir bölüm)
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:21:42
KAVİM (2006)
Kabzasında bir haç olan bıçakla öldürülmüş bir adam... Üstelik yanı başında bir Kutsal Kitap açık bırakılmış, satırlardan birinin altı adamın kanıyla çizilmiş ve kitabın kenarına bir azizin adı düşülmüş...Kavim de olaylar böyle başlıyor işte. Komiser Nevzat, yardımcısı Ali ve Zeynep de olayı çözmek için hemen harekete geçiyorlar. Ahmet Ümit in beklenen yeni romanında gizemli olaylar çerçevesinde işlenen cinayetleri aydınlatmaya çalışıyor kahramanlarımız. Hıristiyanlık, Süryanîlik, Arap Alevîliği gibi dinî konuların da rol oynadığı, İstanbul dan Mardin e uzanan, devletin derinliklerinde kurulmuş yanlış düzene çarpıp geri tepen ilginç bir soruşturma bu. İşlenen cinayetler gizemli ve çarpıcı, ama kahramanlarımızın soruşturma sırasında karşılarına çıkan gerçekler daha da çarpıcı. Çok heyecanlı, gerilimli bir polisiyeyle karşı karşıyayız, orası kesin. Ama bu polisiye bize Türkiye nin yakın geçmişi ve bugünüyle ilgili de çok şey söylüyor. Yani, Ahmet Ümit yine çok katmanlı ve çok sesli bir romana imza atıyor. Kavim, hem polisiye severleri hem de tüm roman severleri mutlu edeceğe benziyor.

NİNATTA'NIN BİLEZİĞİ (Ekim 2006)
Günümüzden 3 300 yıl önce yapılan bir savaştır Kadeş ve iki büyük uygarlığı Mısırlılar ile Hititleri karşı karşıya getirir. Savaş sonrasında yapılan anlaşma ise tarihe bir ilk olarak geçer. Dünya çok uzun yıllar Kadeş Savaşı’nı Mısır kaynaklarından elde edilen bilgilere göre değerlendirdi. Daha sonra elde edilen bulgular tarihin bile yanılabileceğini gösterdi. Örneğin Mısırlılar tabletlerinde savaşı kazandıklarını yazmalarına rağmen, uğrunda savaşılan bugünkü Suriye topraklarının savaş sonrasında hâlâ Hititlerin elinde olduğunu öğrendik.
"Ninatta’nın Bileziği"nde ise tarihin ötesinden savaşın kederiyle örtülü bir kadın sesi ulaşıyor bize ve ölümsüz sevdasının öyküsünü taşıyor bugüne. Ninatta, sonsuz bir aşkı anlatırken Hitit dualarını, Hitit büyülerini, Hitit-Mısır yazışmalarını da aktarıyor ve okuru zevkli bir tarih yolculuğuna çıkarıyor.
"Ninatta’nın Bileziği", Türk polisiye edebiyatının usta ismi Ahmet Ümit’in kaleminden, "Patasana"dan sonra Hititler üzerine yine çarpıcı bir epik roman.
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:23:40
AKİF PİRİNÇCİ

1959 yılında İstanbul’da doğan ve halen Bonn'da yasayan Akif Pirinçci, radyo oyunları ve kısa fantastik öyküler yazdıktan sonra Viyana'da sinema ve televizyon eğitimi aldı. Birçok film şirketine senaryo yazdı.
"Pirinçci kedilere özgü bir paralel evren yarattı. Bu oyuna katılanlar, zarif ve esprili bir serüven yaşayacaklar." - Die Welt-
"Kadife patili dedektif Francis'in etrafında dönen polisiye romanlar, son derece heyecanlı, eğlenceli, duygulu ve dilsel açıdan zengin." - Rheinpfalz-
"Akif Pirinçci bir dahi..." -Stern-
"Feliade, sıradan polisiye romanının geleneklerini alaya alan bir başyapıt." -San Francisco Chornicle-

Dedektifi : Francis (Kadife Patili Bir Kedi)

FELİDAE (1999)
Almanya'da yaşayan dünya yazarı Türk'ten uluslararası bir bestseller...
Avrupa'nın en pahalı çizgi film prodüksiyonuna konu olan Felidae", Sherlock Holmes'dan sonraki en ünlü dedektif karakteri! Felidae, bir insanlık ve uygarlık eleştirisi, bir iç hesaplaşma, bir özeleştiri romanı... Aslında ne bir fabl en de bir masal olan Felidae, gerçekte bir polisiye roman. Romanın kahramanı Francis ve sahibi Gustav'ın taşındığı mahallede işlenen seri kedi cinayetler Francis'in ağzından anlatılır. Bu seri cinayetlerin çözümünde türdeşleri ile beraber ve heyecan dorukta tutulurken, ortaya çıkan süpriz son; okuru, dünyayı ve insanlığı sorgulamaya itiyor. Felidae, Almanya'da yayınlandığı 1989 yılında bu alanda ilk olan En İyi Polisiye Roman Ödülü'nü aldı. Ve yalnızca Almanya'da iki milyondan fazla okura ulaştı.

GÖVDE (Der Rumpf) (2000)
Kolsuz bacaksız bir insan cinayet, hem de kusursuz bir cinayet işleyebilir mi?
Yazarın üzerinde iki buçuk yıl çalıştı bu eser, kara mizahın yeyeni bir örneği, birinci sınıf bir polisiyedir. Romanın kahramanı ve anlatıcısı, kolları ve bacakları olmayan bir katildir. Olay tuhaf bir özürlüler yurdunda geçer. Roman ölümü hatırlatan kavramlarla dopdoludur: Hastalık, işkence, cinayet! Bu eserde özürlülük-mükemmellik ya da iyi-kötü gibi karşıtlıklar ortadan kaldırılarak, kötülüğün kaynağı araçlarda değil, "öz"de, insan ruhunun derinliklerinde aranır.
"İşte benim öyküm burada başlayacaktı. Olağanüstü çetin, olağanüstü dramatik, kan dolu. Tehlikeli insanların elinde tehlikeli silahların bulunduğu bir öykü. Bu öyküde evren ve içinde sayısız sırrı barındıran küçücük bir yıldız anlatılıyor. Bu öykünün içinde soluk kesen, ancak sahte Tanrıçaların ve bizlerin geçmişi anlatılıyor. Ve elbette onlar, yani "Efsunlanmış Avcılar' anlatılıyor..."

Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:23:58
FRANCİS FELİDAE II (2001)
Avrupa’nın ve dünyanın en ünlü dedektif kedisi Francis, geri döndü!
Francis, kadife patili akıllı kedi... Fırtınalı bir gecede evden kaçar. Çünkü sahibi Gustav, kendisinin ve kedisinin yaşamını yeniden düzenlemeyi amaçlayan bir kadına aşık olmuştur. Ev yaşamındaki tehlikeden kaçarken kentin kanalizasyon çukuruna düşen ve kendisini ürkütücü bir öykünün içinde bulan Francis, gözleri görmeyen kediler, acımasız avcılar, kurnaz çeteler, vahşice işlenmiş seri cinayetler ve güzel bir dişiyle karşılaşır...
İş seri cinayetleri çözmeye geldiğindeyse, Francis, kıvrak zekası ve alaycılığıyla, dedektif rolünü üstlenir.
Yayınlandığı 37 ülkede de ayni ilgiyle karşılanan Felidae romanlarının ikincisi FRANCIS'in sinemaya uyarlama çalışmaları da sürüyor.

SONU HEP GÖZYAŞI (2002)
Almanya'da yasayan ve dünyaca ünlü dedektif kedi karakteri Francis'in yaratıcısı Akif Pirinçci'nin kendi aşk romanı! .. Bugün kitapları 37 ülkede birden yayınlanan ve milyonlar satan, kariyerinin başlangıcındaki bir dünya yazarının yaşamından gerçek bir kesit..

CAVE CANEM (Cave Canem) (2002)
Cave Canem (Dikkat Köpek)
Dedektif kedi Francis yine iş başında! Yaşadığı bölgede esrarengiz hayvan cinayetleri giderek çoğalıyor ve kurbanlar arasında bu defa sadece kediler değil, can düşmanları köpekler de yer alıyor. Konuyu görüşmek için iki taraf zorunlu olarak bir toplantı düzenliyor; çünkü katilin kendi türlerinden biri olma ihtimali çok yüksek. Francis bu olayı emekli bir polis köpeğiyle birlikte aydınlatmak zorunda bırakılıyor. Buna öfkelenen ve hayatının ikinci baharını dolu dolu yaşamak isteyen Francis'in doymak bilmeyen merakı, onu büyük bir komplonun ip uçlarına götürüyor;

Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:24:12
DÜELLO (Das Duell) (2003)
Milyonlarca Felidae hayranı bu romanı dört gözle bekliyordu:
Genç, dişli bir rakip ve bölgedeki bütün kedilerin yüreklerini ağızlarına getiren esrarengiz bir katil: Dört ayaklı usta dedektif Francis, yaşamının en büyük mücadelesiyle karşı karşıya.Akif Pirinçci düş gücü konusunda ne denli usta bir sihirbaz olduğunu bu romanıyla bir kez daha kanıtlıyor. Kadife partili kahramanlarının sıra dışı bakış açılarından yararlanarak, hem sürükleyici, hem de biz insanların maskesini düşüren bir yaklaşım sergiliyor ve bu arada elbette müthiş eğlendiriyor.

SALVE ROMA! BİR FELİDAE ROMANI (2005)
Haydi, Roma’ya!
Sahibi, Forum Romanum’da yeni keşfedilen katakompların kazı çalışmalarını yürütmek üzere parlak bir iş teklifi aldığında, Francis’i yanında götürmek istemez. Ancak Francis, hayallerini süsleyen kente kavuşturmak için, bu yolculuğa katılmanın bir yolunu bulur. Sivri kulaklı turistimiz, sokak kedilerinin barındığı ve tehlikeli kedi mafyasının her şeyi kontrol altında tuttuğu Largo Argentina’ya sağ salim ulaşır. Kısa sürede buradaki azılı çetenin, tüyler ürpertici bir sırrı olduğunu keşfeder. Francis’in dedektiflik duyguları alevlenir. Usta dedektif, metropolün ara sokaklarını ve karmaşık katakomp sistemini avucunun içi gibi bilen yeni dostunun yardımıyla, ürkütücü katilin ilk izlerini sürmeye başlar.
Akif Pirinçci bir kez daha yüksek gerilimi, tuhaf karakterleri ve alışılmadık mekanları olağanüstü bir romanda buluşturmayı başarıyor.
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:25:21
ALİ CEVAT AKKOYUNLU

Ali Cevat Akkoyunlu 1949’da İstanbul’da doğdu. Saint-Joseph Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi’nden sonra Viyana’da lisansüstü eğitimini tamamladı. Yirmi beş yıl süren ticaret hayatının ardından 1999 yılında kendini emekliye ayırdı ve kitap çevirmeye başladı. Beş yılda tarih, gerilim, polisiye türünde kırkın üzerinde kitap çevirdi. "Hedef İblis" Akkoyunlu’nun ilk romanıdır.

HEDEF İBLİS

"Cihat olmadan, dünyada İslam'ı egemen kılmak mümkün değildir!..." şiarıyla yola çıkan bir grup terörist. Hedef Amerikan Başkanı. Dünyada öldürülemeyecek insan yoktur onlara göre. Dikkatli ve kusursuz bir hazırlık, kararlı ve becerikli bir adam her şeyi halledebilirdi.

Amerika dışında bir operasyon hazırlamak daha doğru olacaktı. Yapılan hazırlığa, seçilen yer ve yönteme göre suikastçı ya işinde profesyonel bir uzman ya da inançlı bir fedai olabilirdi.

İslam'ın baş düşmanlarının hemen hepsi AGİT Toplantısı için İstanbul'da olacaktı. Amerikalısı, Rus'u, İsraillisi, Fransız'ı, İngiliz'i. Bu fırsattan yararlanıp, hepsi yok edilebilir miydi?

Peki ya istihbarat servisleri?.. Onların bu suikasttan haberleri yok muydu? MİT, CİA, FBİ ve Mossad... Hepsi İstanbul'daydı. Yani, imkansız bir eylemdi.
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:26:12
ARMAĞAN TUNABOYLU

1962 yılında Eskişehir’de doğdu. Ortaokul ve liseyi İstanbul’da okuduktan sonra İzmir’de Sinema-TV öğrenimi gördü. Okulun ardından İstanbul’a dönerek kısa bir süre gazetecilik yaptı. Daha sonra çeşitli televizyon şirketlerinde ve dizilerde görev aldı. Yıllardır polisiyeye olan meraki sonunda Yıldız Cinayetleri Bir Metin Çakır Polisiyesi olarak kitaplaştı.

Dedektifi :Metin Çakır
Kendi başını kurtarmak için katilin peşine düşen —ayıptır söylemesi- emekli bir pezevenk!.. Yakışıklı değil, güçlü kuvvetli hiç değil, cesaret derseniz yanından bile geçmemiş Metin’in. Hani gece vakti İstiklal Caddesinde ortaya çıkan, yanınıza gelip "œbir emrin var mı abi?" deyişinden sunacağı hizmeti belli eden, tiksintiyle baktığınız karanlık ve kriminal tiplerden biri o.

RESİM CİNAYETLERİ (2005)
Gülmem onu sinirlendirdi. İki adımda yanıma gelip yakama yapıştı: ‘Resimleri nereye sakladın?’ İlk defa yüzlerimiz bu kadar birbirine yakındı, simdi öpsem ne yapardı? Sonra gözümü göğsüne kaydırdım, iste burada gördüklerimle daha çabuk hipnotize olurdum. Tam da oluyordum, salonun kapısında gürültüler oldu. Asım Abi ve Nihat içeri girmişti. ‘Hayır bilmiyoruz, yumurtla bakalım gerisini’ dedi Asım Abi. Salonda volta atmaya başladım. Benim sahnemdi, rolüme fazla çalışmamışım ama altından kolayca kalkabileceğime inanıyordum, yeter ki teklemeyeyim. ‘Uzatma traşı’ dedi Asım Abi. Yapmak istediğim dramatik etkiyi bir anda yerle bir etmişti gene. Bir daha başıma cinayet açıklamak gibi bir durum gelirse Asim Abi’yi arayacaktım. Asım Abi ramazan topu gibi bir sesle, ‘Otur oturduğun yere’ dedi. Ben bile karşıma çıkan ilk koltuğa attım kendimi. Tansu iyice sararıp bozarmaya başlamıştı. Ağzından birkaç ‘saçmalık ama bu’ gibi laf döküldü, sonra ağlamaklı, nefretle bakarken hiç de güzel, hiç de seksi değildi. Neresini beğendim bu kızın diye kendime sordum. Bundan sonra sahne Asım Abi’nindi. Alkışlar, çığlıklar arasında indim. Bütün stadyum inliyor, ‘Metin... Metin’ diye bağırıyordu. ‘Ağbi ben gidiyorum’ dedim. Bu benim son repliğimdi.

YILDIZ CİNAYETLERİ (2004)
Asım Abi, 'hadi oradan' der gibi bakıyordu. Asim Abi her zaman ayni biçimde bakardı. Tek kas oynamazdı yüzünde ama siz ondan çok farklı anlamlar çıkarırdınız. Anlam çıkarmaya devam ettim. Bakışlarda acıma vardı, iğneleme vardı. Aldırmadım, ne de olsa kusmukların içinde oturan o değil, bendim. Sigara bitene kadar sesimi çıkarmadım. Aynur'u düşündüm. Hangi hayvan yapmıştı bunu? Sonra neden yapmıştı? Muameleden hoşnut kalmayan müşteriler en fazla döverlerdi. Bu kadar ileri gidebilecek kimse olamazdı. Sonra ilk aklıma gelen Kürdo oldu. Acaba Aynur ona diklenmiş miydi? Ama o 'ensesine vur ağzından lokmasını al' bir insandı. Dediğim gibi ahlaklı bir kızdı o. Asla menajerine karşı gelmezdi. Hem Kürdo daha ilk günden sermayesini neden parçalasın ki?
Mesleği: Kadın satıcısı. Çeşitli düşmanları var, başına çok sayıda cinayet sarılıyor... Ve en çok korktuğu ama gizliden gizliye hayranlık duyduğu komiser Asım Abi'si de var muhitte.
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:27:06
AYŞE AKDENİZ

Asıl adı Ayşe Kubilay olan Ayşe Akdeniz,1959’da İstanbul’un Yeşilköy semtinde doğdu. ilk ve orta öğrenimini Yeşilköy’de tamamlayan Akdeniz, İngiltere’de, Yorkshire/Bradford Güzel Sanatlar Akademisi Uluslararası Fuar Alanları Mimarîsi ve Grafik Bölümü’nü bitirdi (1981). Aynı yıl ABD’ye yerleşti. Yeni Gündem dergisinde ABD insanları üzerine yazıları yayımlandı. 1990’ların başında bir süre İstanbul’a dönüp çeşitli uluslararası fuarların düzenlenmesinde görev aldı.şimdilerde "œkaralama defteri" olarak nitelediği ilk polisiye romanı 1999 başında çıktı. iki kızıyla birlikte San Francisco’da yaşayan Ayşe Akdeniz, polisiye romanlar yazıp yoga yapıyor.

YAZARIN ESERLERİ

ATEŞLE TANGO

Ferhat’ın psikolojik sorunları ile dedesinin yaşadıkları birbirine geçiyor. Ustaca kurgulanmış romanın sonunda da okuyucuyu büyük bir sürpriz bekliyor. Aşkın, maceranın, gizemin ve tarihin harmanlandığı Ateşle Tango size heyecan dolu saatler vaat ediyor

RÜZGAR, KAN VE KELEBEK

Soğuk bir kış gecesinde, İstanbul'da bir gece kulübünde, genç bir kadın kalbinden hançerlenerek öldürülür. Tanınmış arkeolog Rüzgar Kızıldeniz'in tesadüfen tanık olduğu bir cinayet onu, Londra, Beyrut, Atina, İstanbul, Rodos hattında gelişen ölümcül bir maceranın içine sürükleyecektir.
Bir ucunda Piri Reis'in sır dolu hatıraları vardır bu maceranın, diğer ucunda Usame bin Ladin'in adamları... Piri Reis haritalarında gizlenen Antik bir Ege uygarlığı ile küçük Artemis'in sırrı da, bu soluk soluğa kovalamacının sonunda aydınlanacaktır.
Rüzgar, Kan ve Kelebek hayatı sürekli sorgulayan, aşka tutkun, kızgın Sahra kumu gibi sıcak kalbinde birden fazla erkeğe yetecek kadar sevgi barındıran, romantik ve tutkulu bir kadının, Ayastefanoslu Rüzgar Kızıldeniz'in, kendini bulma, "ölümsüz kimliğini" keşfetme hikayesidir aynı zamanda. Ve de ona ulaşmaya çalışan Akdeniz erkeklerinin...
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:27:53
AZİZ NESİN

Asıl adı Mehmet Nusret’tir. 20 Aralık 1915’de İstanbul’da Heybeliada’da doğdu. 1935 yılında Kuleli Askeri Lisesi’ni bitirip Harp Okuluna geçti. 1937 yılında Ankara’da Harp Okulunu bitirip asteğmen oldu. İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Trakya’da çadırlı ordugahta görev yaptı. 1942’de Erzurum Müstahkem Mevkii İstihkam Tb. Bölük Komutanlığına atandı. Bir bomba kazasında yaralandı. Erzincan’da depremde yıkılmış olan ordu cephaneliğinin boşaltılmasıyla görevlendirildi. 1944 yılında Ankara Harp Okulu’nda açılan ilk tank kursuna katıldı. Aynı yıl Zonguldak’ta uçaksavar top mevzileri yaptırmakla görevlendirildi.
Aziz Nesin, 1945 yılında askerlikten ayrıldı. Karagöz Gazetesinde ve Yedigün Dergisinde redaktörlük ve yazarlık yaparak profesyonel yazarlığa başladı. Aynı yıl Tan gazetesinde köşe yazarlığı yapmaya başladı. İlk bağımsız eseri olan ‘Parti Kurmak Parti Vurmak’ adlı 16 sayfalık broşürü yine 1945’te çıktı. 1946’da Sabahattin Ali ile birlikte Markopaşa ve Gülmece gazetelerini çıkardı. Nesin, 1947 yılında yazılarından dolayı Bursa’ya sürgün edildi. İkinci kitabı Azizname’yi 1948’de çıkardı. Taşlamalardan oluşan bu kitap için İstanbul 2.Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı. 4 ay tutuklu olarak süren dava sonunda mahkumiyet almadı. Başka bir yazısından dolayı açılan davada bu kadar şanslı olmadı. 1949 yılında İngiltere Prensesi Elizabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi, Mısır Kralı Faruk birlikte Ankara’daki elçilikleri aracılığıyla Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na resmen başvurarak, bir yazısında kendilerini aşağıladığı iddiasıyla aleyhine dava açtılar. 6 ay hapse mahkum edildi.
Aziz Nesin 1955 yılında 6-7 Eylül olaylarında İstanbul’daki azınlıkların ev ve dükkanlarının yıkımına karışmakla suçlandı ve sıkıyönetim tarafından tekrar tutuklandı. Daha sonra Halil Lütfü Dördüncü’nün ‘Yeni Gazetesi’nde köşe yazarlığına başladı. 1956 yılında İtalya’da (Bordighera’da) yapılan ve 22 ülkenin katıldığı Uluslararası Gülmece Yarışmasında ilk ödülü olan Altın Palmiye’yi ‘Kazan Töreni’ adlı öyküsüyle kazandı. Ertesi yıl aynı ödülü ‘Fil Hamdi’ adlı öyküsüyle ikinci kez kazandı. 1961 yılında Tanin Gazetesi’nde köşe yazarlığına başladı. Aynı yıl Zübük adlı haftalık gülmece gazetesini de çıkarmaya başladı. 1962’de sahibi olduğu Düşün Yayınevi, sebebi bilinmeyen bir şekilde yandı. Ancak 50 yaşında pasaport alabildiği için ilk kez yurtdışına çıkışı 1965 yılında oldu. Pasaport alabildikten sonra davetli olduğu Berlin ve Weimar’daki Antifaşist Yazarlar Toplantısı’na katıldı ve dönüşünde gözaltına alındı. Altı ay süren bu ilk yurtdışı gezisinde, Polonya, Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan’a gitti. 1972’de kimsesiz çocuklara yardım amaçlı Nesin Vakfı’nı kurdu. 1977 yılında Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı seçildi. İlk ciddi rahatsızlığını Rusya’da geçirdi; 1982 yılında Vietnam’daki Asya-Afrika Yazarlar Birliği toplantısından dönüşte Moskova’da kalp hastalığından hastaneye kaldırıldı. Kalp Hastalıkları Araştırma Merkezi’nde bir ay kalarak tedavi gördü. 1984 yılında 12 Eylül rejimine karşı Aydınlar Dilekçesi girişiminde bulundu. 1985 yılında Tüyap’ın düzenlediği ‘Halkın Seçtiği Yılın Yazarı’ ödülünü kazandı. 1989’da Salman Rüşdi’nin Şeytan Ayetleri kitabını Türkçeye çevirtip yayınlamak istedi ancak başarılı olamadı. 2 Temmuz 1993’de Sivas’da katıldığı Pir Sultan Abdal şenliklerinde ateşe verilen Madımak Oteli'ndeki 37 kişiyle birlikte öldürülmekten kıl payı kurtuldu. Aziz Nesin, 5 Temmuz 1995’de İzmir-Çeşme’de katıldığı bir imza günü sonrası, sabaha karşı kalp krizi geçirerek öldü. Ölümünden sonra vasiyeti gereğince Nesin Vakfı’nda bilinmeyen bir yere gömüldü.
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:28:13
DÜĞÜMLÜ MENDİL (Aziz Nesin’den bir Seri Katil Romanı-1955)

Tekrarı bile anlamsız aslında; Aziz Nesin büyük bir mizah ustasıydı. Hikaye, roman, oyun, taşlama ve diğer türlerde yazdığı eserlerinin hemen hepsinde bu yanı ağır basar. Ancak okuyacağınız yazıda bu türden eserleri üzerinde durmayacağım. Aziz Nesin’in pek az bilinen bir romanından söz etmek istiyorum; "œDüğümlü Mendil"den. Belki Nesin hayranları biraz garipseyeceklerdir. Çünkü "œDüğümlü Mendil", edebiyatımızın belki de ilk "œseri katil"ini barındıran bir polisiye roman!.. Esinlenmişliği nedeniyle Rıza Çavdarlı’nın 1941 tarihli "œMüthiş Katil Landru"sunu saymadığımı belirtmek isterim.
"œAyda Bir Polis Romanları"nın üçüncü kitabı olarak 1955 yılında yayımlanmış "œDüğümlü Mendil". O yılların polisiye roman ölçülerinde, küçük boyutlarda, yüz elli sekiz sayfa tutarında. Kitabın arka sayfalarında yayınevinin ilk iki kitabının isimlerine rastlıyoruz. İlk kitap Peyami Safa’nın Server Bedi müstearı ile yazdığı -Cingöz Recai serisinden- "œBeyaz Zehir"miş. İkinci kitap ise ünlü polisiye ustaların çeviri hikayelerinden derlenen "œOtomobilde Üç Kişiydiler".

Aziz Nesin’in böyle bir polisiye roman yazdığının bilinmemesinin en önemli nedeni, hiç kuşkusuz kitaba kendi ismini koymayışı. Hatta kapakta yazar ismi bile yok. Kapağı çevirdiğimizde yazarının Nuru Hayat olduğunu öğreniyoruz. Anlaşılan o ki, vatanın/milletin yüce menfaatleri bahanesiyle devletimizin aydın, yazar ve sanatçılarına göz açtırmama geleneğinin gadrine 1950’li yıllarda uğrayan Aziz Nesin, geçim sıkıntısı nedeniyle tıpkı Kemal Tahir gibi takma isimle "œucuz" bir kitap üretmek zorunda kalmış. Hemen hatırlatalım, yazılarında iki yüze yakın takma ad kullanmıştı Nesin.
Devletin ve toplumun bir kısmının aydın, yazar ve sanatçıları şüpheli görme geleneği sürdüğüne göre, bu konu üzerinde durmaya gerek duymuyorum. Önemli olan Aziz Nesin, Kemal Tahir, Peyami Sefa, Afif Yesari, Oğuz Alpaçin ve daha pek çok yazarın geçimlerini temin etmek için takma isimle polisiye roman üretmişlikleri; hem de seriler halinde!.. Gerçekten de 50’li yıllarda polisiye roman —özellikle Mayk Hammer tarzında sert özel detektif maceraları- büyük ilgi görmüş, Çağlayan yayınlarının hazırladığı kitaplar o zaman dek akla hayale gelmedik baskı adetlerine ulaşmışlardı. Çevirecek kitap yokluğunda ise iş yerli yazarlara düşmüştü. Yeri gelmişken 50’li yıllarda polisiye romanlar yazan diğer ünlü yazarlarımızın isimlerini de analım: Vala Nurettin (Tuzaktaki Kaplan, 1951), Refik Halit Karay (Dişi Örümcek, 1953 - Yer Altında Dünya Var, 1953 - İki Cisimli Kadın, 1955), Bedirhan Çınar (Ateşle Oynayanlar, 1954), C.Fehmi Başkurt (Valde Sultanın Gerdanlığı, 1954), E. Mahmut Karakurt (Son Tren, 1954), İlhan Engin (Kaderden Kaçamazsın, 1955), Server Bedi (Kral Faruk’un Elmasları, 1955), H.Cemal Beydeşman (Katillerini Arayan Ölüler, 1956), Ümit Deniz (Ölüm Perdesi, 1957) ve Aydın Arıt (Sapıklar, 1959).
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:28:32
Psikolojik gerilim
Artık romanın hikayesine geçebiliriz: "œŞubat ayının sonları, bir akşam üstü. Hava erkenden kararmış, etrafta mavimsi bir beyazlık var. İstanbul surlarının iç taraf bedenine gömülmüş küçük evlere, kulübelere giden, kaldırımsız, dar bir yolun başındayız. Çiçek çiçek karlar dökülüyor. Karlara batıp çıkan bir çift erkek ayağı görüyoruz. Adamın ayağındaki iskarpinler, bu sokaklarda, yaz kış görünmiyen çeşitten pahalı, güzel ve şık... İnce tabanlı, yumuşak glase iskarpinlerden başımızı biraz yukarıya doğru kaldıralım. Gayet düzgün ütülü, dar gri çizgili bir pantalon... Sonra kabarık, tiftik tüylü yakası kürklü bir palto... Kenarları kıvrık siyah fötr şapkanın altında yumuşak çizgili, sempatik bir çehre var. Saçların şakaklarda kırlaşmış olduğu şapkanın altından belli oluyor. Adamın yüzü son derecede sakin görünüyor. Ellerinde gri, miflonlu eldivenler var, Fakat elleri, yüzü kadar sakin görünmüyor. Sol elinde, bembeyaz keten bir mendil tutuyor. Adam durmadan bu mendili avucunda asabi hareketlerle sıkıyor, buruşturuyor. Sonra iki eldivenli eli ile çekiştiriyor, tekrar avucunda yoğuruyor".
Kılık kıyafetinden, az sora bineceği Cadillac otomobilinden zenginliği hemen anlaşılan bu adam köklü bir ailenin hayattaki tek ferdi, iş adamı İsmet Doğar. İthalattan ihracata, moda evinden güzellik salonu işletmeciliğine kadar pek çok tarakta bezi olan İsmet bey, İstanbul’un sur dibindeki bu yoksul semtinde on yedi yaşında güzel bir kızı gözetliyor, Necla’yı.
Tam o sıralarda İstanbul sokaklarında gazeteci çocuklar da heyecanla bağrışıyorlar; "œyazıyor, dün geceki korkunç cinayeti yazıyor"¦" Bu cinayet, İstanbul’da arka arkaya devam eden faili meçhul cinayetler serisin bir yenisí. Polis, son iki ay içinde, üç genç ve güzel kadın cinayetini tespit etmiş. Ayrıca daha önceki dört kadın ölümün de bu cinayetlerle ilişkisi olduğundan şüpheleniyor. Şüpheleniyor diyorum, çünkü "œkadınların, nasıl ve ne şekilde öldürüldüğünün tespit edilemeyişi yüzünden bu esrarlı cinayetlerin düğümü çözülemiyor ("¦) Maktul kadınlar. kendi ecelleriyle ölmüş oldukları intibaını verecek kadar tabii bir ölüm halinde bulunmuşlar ve ilk zamanlar bu yüzden bir cinayet şüphesi uyandırmamış""¦
Cinayet masası şefinin gözü, son cinayet olayında öldürülen kadınla aynı odada kaldığı tespit edilen İsmet Doğar’ın üzerinde. İsmet bey ise genç Necla’dan başkasını görecek halde değil. Kızsa kendisi gibi yoksul bir üniversite öğrencisiyle nişanlı. Elbette zengin adam yoksul delikanlıyı parası sayesinde kolaylıkla alt edecektir. Ne var ki detektifler İsmet Doğar’ın hatıra defterini ellerine geçirmişler, onun çocukluğuna dair kayıtlardan cinayetlerin faili olduğuna kanaat getirmişlerdir. Hikaye İsmet beyin köşkündeki düğünde, köşkün dehlizlerindeki bir kovalamaca sahnesiyle son bulur.
Elli yıl önce ekmek parası gailesiyle yazılmış bir polisiye, muhtemelen polisiye tutkunları dışında kimsenin ilgisini çekmeyecektir. Ancak, ne Aziz Nesin’in ne Kemal Tahir’in ne de Peyami Safa’nın belli ki yazarlık kariyerlerine yakıştırmadıkları için takma isimlerle kaleme aldıkları bu romanları küçümsemeyin. Yazarlar her buldukları fırsatı değerlendiriyor, metinlerinde hem dünya görüşlerini hem de yazma hünerlerini ustalıkla sergiliyorlar. Mesela Aziz Nesin, sosyal farklılıkların keskinliğini, yoksulların çaresizliğini, kentin zengin ve yoksul mahallelerinin yarılmışlığını hikayesine kusursuzca ama gözümüze de sokmadan yerleştirivermiş. Üstelik yer yer katilin iç dünyasına nüfuz etmeyi, gerilimli bir atmosfer yaratmayı da başarıyor.
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:28:59
Şimdi yapacağım alıntıdan da anlaşılacağı gibi, Aziz Nesin’in mizahla sosyal eleştiriyi bir araya getiren ironik üslubu da yerli yerinde; "œGazetelerde bir aydan beri büyük büyük reklamlar çıkıyordu. Şehrin bütün sinemalarında reklâm fïlmleri oynamıştı. Radyoda her gün üç dört defa haber veriliyordu. Balkanların ve Orta Doğunun en büyük Güzellik Enstitüsü bugün açılıyordu. Avrupa’dan Amerika’dan büyük paralar ödenerek makineler, âletler getírilmişti. Kadınların yüzlerinde, vücutlarında fazla kıllar kalmıyacaktı Buradaki elektrik âletletiyle, insanlar, istedikleri kadar zayıflayacaklar, kültür-fizik yaparak, jimnastik hareketleriyle vücuda istenilen biçim ve ölçü verilebilecekti Bundan başka, "œYıldız Güzellik Enistitüsü"nce güzelleştirme ameliyatları da yapılacaktı. Bütün bu işler için Amerikadan, Avrupadan doktorlar, mütehassıslar getirtilmişti Yaşlı kadınların sarkık memeleri, burada ameliyatla on sekiz yaşındaki kız göğsü kadar dik hale getirilecek, şiş göz kapakları düzeltilecek, vücuttaki fazla etler, yağlar alınacaktı."
Ne yazık ki "œDüğümlü Mendil"in yeni bir baskısı yıllardır yapılmadı. Umarım Nesin Vakfı bu yıl başladığı Nesin külliyatı neşriyatına ustanın bu unutulmuş polisiyesini eklemeyi de ihmal etmez.

AZİZ NESİN’İN BÜTÜN KİTAPLARI
1. Parti Kurmak Parti Vurmak, 2. Azizname, 3. Monologlar, 4. Geriye Kalan, 5. Mizâh Hikâyeleri Antolojisi, 6. İt Kuyruğu, 7. Kadın Olan Erkeğin Hatıraları, 8. Yedek Parça, 9. Düğümlü Mendil, 10. Fil Hamdi, 11. Damda Deli Var, 12. On Dakika, 13. Koltuk, 14. Kazan Tören, 15. Gol Kıralı, 16. Toros Canavar, 17. Deliler Boşandı, 18. Hangi Parti Kazanacak, 19. Ölmüş Eşek, 20. Bir Sürgünün Anıları, 21. Erkek Sabahat. (Erkek Olan Kadının Hatıraları), 22. Mahallenin Kısmeti, 23. Bay Düdük, 24. Havadan Sudan, 25. Nazik Alet, 26. Biraz Gelir misiniz, 27. Memleketin Birinde, 28. Gıdıgıdı, 29. Nutuk makinesı, 30. Kördöğüşü, 31. Aferin, 32. Az Gittik Uz Gittik, 33. Mahmut ile Nigâr, 34. Saçkıran, 35. Bişey Yap Met, 36. Ah Biz Eşekler, 37. Gözüne Gözlük, 38. Hoptirinam, 39. Bir Koltuk Nasıl Devrilir, 40. Yüz Liraya Bir Deli, 41. Zübük, 42. Biz Adam Olmayız, 43. (Yeşil Renkli) Namus Gazı, 44. Sosyalizm Geliyor Savulun, 45. Toros Canavarı, 46. Rıfat Bey Neden Kaşınıyor, 47. İhtilali Nasıl Yaptık, 48. Böyle Gelmiş Böyle Gitmez — Yol, 49. Şimdiki Çocuklar Harika, 50. Poliste, 51. Vatan Sağolsun, 52. Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı, 53. Üç Karagöz Oyunu, 54. Çiçu, 55. Tut Elimden Rovni, 56. Hadi Öldürsene Canikom, 57. Merhaba, 58. İnsanlar Uyanıyor, 59. Leylâ ile Mecnun, 60. Cumhuriyet Döneminde Türk Mizahı, 61. Hayvan Deyip de Geçme, 62. Tatlı Betüş, 63. Bu Yurdu Bize Verenler, 64. Böyle Gelmiş Böyle Gitmez — Yokuşun Başı, 65. Seyyahatname (Duyduk Duymadık Demeyin), 66. Borçlu Olduklarımız, 67. Surnâme, 68. Pırtlatan Bal, 69. Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, 71. Tek Yol, 72. Büyük Grev, 73. Ben de Çocuktum, 74. Uyusana Tosunum, 75. Beş Kısa Oyun, 76. Anıtı Dikilen Sinek, 77. Suçlanan ve Aklanan Yazılar, 78. Dünya Kazan Ben Kepçe I, Alamanya Alamanya — Bizden Aptal Bulaman Ya, 79. Sondan Başa, 80. Benim Delilerim, 81. Yetmiş Yaşım Merhaba, 82. Kalpazanlık Bile Yapılamıyor, 83. Ah Biz Ödlek Aydınlar, 84. Soruşturmada, 85. Seviye On Ölüme Beş Kala, 86. Salkım Salkım Asılacak Adamlar, 87. Maçinli Kız İçin Ev, 88. Kendini Yakalamak, 89. Korkudan Korkmak, 90. İnsanlar Konuşa Konuşa, 91. Nah Kalkınırız, 92. Bulgaristan'da Türkler, Türkiye'de Kürtler, 93. Rüyalarım Ziyan Olmasın, 94. Sora Sora Cennet Bulunur, 95. Hoşçakalın, 96. Aşkım Dinimdir, 97. Nasrettin Hoca Gülütleri, 98. Hazreti Dangalak, 99. Bir Zamanlar Memleketin Birinde, 100. Bütün Oyunları, 101. Onursal Doktor Olamamanın Büyük Onuru, 102. Bir Dokun Bin Dinle, 103. Bir Tutam Aydınlık, 104. Aziz Nesin — Ali Nesin Mektuplaşmaları I, 105. Aziz Nesin — Ali Nesin Mektuplaşmaları II, 106. Aziz Nesin — Ali Nesin Mektuplaşmaları III, 107. Aziz Nesin — Ali Nesin Mektuplaşmaları IV, 108. Çuvala Doldurulmuş Kediler, 109. Sıvas Acısı, 110. Böyle Gelmiş Böyle Gitmez III, Yokuş Yukarı, 111. Mumhala I, 112. Aziz Nesin — Tahsin Saraç Mektuplaşmaları, 113. Gözünüz Aydın Efendim, 114. Türkiye Şarkısı Nâzım, 115. Bir Vicdan Davası, 116. Aziz Nesin — Meral Çelen Mektuplaşmaları, 117. Bayan Döviz, 118. Birlikte Yaşadıklarım Birlikte Öldüklerim, 119. Mumhala II, 120. Okuduğum Kitaplar, 121. Okuduğum Kitaplar II
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:29:15
AZİZ NESİN’İN TAKMA ADLARINDAN BAZILARI
1.Nuri Numaracı (Numara...)
2.Purefüsur Hıdır (Sanat Tarihi Dersi)
3.Dr. Veli Vallahi (Doktorun Yemini)
4.Falan Filan (Sık Kemeri (Taşlama))
5.Şerifzâde Şerafettin Şerif (Hem Şeref, Hem Para!)
6.Uğur’un Ablası (Bir Yolcu Uğurlarken)
7.Fren (Cebir Osman)
8.Hacı Ali Kaptan (Amatör Ruhlu Bir Polis)
9.Karga (Rehber Kursu İmtihanı)
10.Üç yıldız (Gerçek Yıldız) (Geçinip Gidiyoruz)
11.Ramazan Oyunbozan (Bir Zamanlar Pehlivandım)
12.İlyas İlikler (Müjgânın Düğmeleri)
13.Şef Garson (Meğer Beni Tanırmış)
14.Fatma Fittek (Sofra Kurarken Nelere Dikkat Etmeli?)
15.Pervin Tatlı (Evde Kalmış Kızlar Kongresi)
16.Müberra Besili (Evde Kalmış Kızlar Kongresi)
17.Cevri Bey (Curcuna)
18.Jale İlik (1955 Modası Nasıl Olacak?)
19.Bülbül (Bedava Sünnet Düğünü)
20.Melik Cûdi (Zavallı Marlen)
21.Yusuf Parazit (Çok Şükür Radyolar Islah Edildi)
22.Vites (Sinemaskop, Ne Yazılıydı)
23.Çamurluk (Artık Yeter Apartımanı)
24.Bazı Şaşar (Benî Beşer Fatma)
25.Eski Bir Dargelirli (Evin Namusu)
26.Eleştirmeci (Şiir Antolojisi)
27.Yazmış (Baloya Gidiyoruz)
28.Ali Zirzop (Hafızasını Kaybeden Adam)
29.Hakkı Haklar (Orta Anadolu Üniversitesinde Hukuk Dersi)
30.Tavus (Cürmümeşhut)
31.Haşmet Haşmetli (Dilenciler Kralı)
32.Nâm-ı Müsteâr (Refah Seviyesi, Taşlamalar, "œPardon, Dört Perdelik Gomedi"/ 14-12)
33.(Dolmuşta Yer Yok!..)
34.Hasene Hostes Ha-Ho (Fıkra Anlatma Hastalığı)
35.Mes’ut Bir Aile Reisi (Evlilik Gibi Var mı?)
36.Hafız Hıfzı (Hafızanın İhaneti)
37.Kimmiş Oymuş (Kim O?)
38.Boyalıdır Sürünmesin (Çok İlerledik)
39.Fazıl Fesleğen (Namus!)
40.Ateş Sin (Öyküler)
41.Vedia Nesin (Şiirler)
42.Jean Ameiens (Modern Sanat)
43.M Sabih Şendil ? (Taşlamalar, "œZamane"/ 14-12)
44.Şemşüddin Günaltay ? (Taşlamalar, "œAğlama Oğlum"/ 14-12)
45.Kervancı ? (Taşlamalar, "œIsıran İt"/ 14-12)
46.Dertli ? (Taşlamalar, "œEylersin"/ 14-12)
47.Falan-Filân (Taşlamalar, "œKadillak Nerede", "œÖtme Bayım", "œHoş Geldin"/ 14-12)
48.O Şair ? (Taşlamalar, "œŞeker Kavgası"/ 14-12)
49. Nuruhayat (Beyaz Mendil[1], polisiye roman[2])
50. Mehmet Şebin (Beynini Yiyen Adam adlı piyes. Üsküdar Cezaevi, 1951)

Kaynak:A. Ömer Türkeş’in pandora.com.tr adlı internet sitesinde bulunan yazısı, nesinvakfi.org.
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:31:26
BIROL OGUZ

Gerçek adı Brunel Hawes olan yazar 1957'de İngiltere'de doğdu. Güzel sanatlar eğitimini İngiltere ve Amerika'da tamamladı. Londra'da tanıştığı bir Türk kızının arkasına takılıp Türkiye'ye geldi. Türk kız arkadaşı ile evlenen yazar 1980 yılında Türkiye'ye yerleşti ve Türk vatandaşlığına geçti. 10 yılı aşkın bir süredir ise, Birol Oğuz ismini kullanıyor. Dergi editörlüğü, öğretmenlik, tercümanlık, reklam metni yazarlığı, gazetecilik yaptı. Doğu hayranı Birol Oğuz, öykü yazıyor, senaryoları var ve İngiltere'deki ITN televizyonu ile IRN radyosunun Türkiye temsilciliğini yapıyor. İki çocuğu var. Oğlu İngiltere'de üniversitede, kızı İstanbul'da Saint Benoit Lisesi'nde öğrenci.Birol Oğuz, İngiliz polisiyesinin soğukkanlı ve araştırmacı tadını, klasik polisiyenin kurallarıyla ustalıkla birleştirmeye devam ediyor.

Dedektifi : Suat Erez
Eski polis, yeni dedektif Suat Erez esrarengiz bir kadın. NSA (Amerikan Ulusal Güvenlik Teşkilatı) mensubu olan Amerikalı kocası, ondan ayrılırken kızını da kaçırmış. İşte Suat’ın içini yakan da bu. Bir yandan da cinayetlerle uğraşıyor. Yabancı dil bilgisi, yaşına rağmen görmüş geçirmişliği, keskin zekası ve yılmak bilmeyen araştırmacılığıyla polisiyenin zehir hafiyelerinin arasında kendine iyi bir yer kapıyor.

SİYAH MAVİ
Bir tarihî eser kaçakçılığı!.. Amerika, IMF, FBI, CIA... Herkes, her şey, doğrudan ya da dolaylı olarak işin içinde... Ve olayı çözmeye çalışan bir kadın detektif: Suat. Bir yandan önüne çıkan dev yap bozun parçalarını birleştirmeye çalışırken diğer yandan kocasının Amerika’ya kaçırdığı çocuğunun izini bulma isteğiyle yanıp tutuşan bir kadın. Basarili bir detektifin sezgileri ve bir annenin çocuğuna olan özlemi birleşirse yap boz tamamlanır, zincir çözülür mü?.. Her şey sekiz gün içerisinde yaşanıyor.

SİYAH BEYAZ
Siyah - Beyaz, üstü örtülmüş dedikoduların örtüsünü sıyıracağa benziyor. Baş kişilerinden birinin ünlü Amerikalı romancı James Baldwin olduğu bu kitapta, hafiyemiz Suat Erez dolambaçlı yollarda gizli kapakları aralıyor.
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:32:08
BÜLENT RUSCUKLU

1944 yılında İzmir-Karşıyaka’da doğan M. Bülent Ruscuklu, ilk ve ortaöğrenimini doğduğu kentte tamamladı. Yükseköğrenimini, Ankara DTCF Fizik Antropoloji Bölümü’nde yaptı. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın yurt içi ve yurt dışı birimlerinde yirmi yedi yıl çalıştıktan sonra emekli oldu.


ESERLERİ :

Casuslar Savaşı (2003)

Kaynayan kazan Ortadoğu'da akıllara durgunluk veren bir operasyon öyküsü.
Nefes kesen bir macera.
İngiltere ve İsrail'e uzanan örgütlenme girişimleri.
Mit, Mossad ve diğer istihbarat teşkilatlarının faaliyetleri.
Hizbullah liderlerine karşı Suriye'de yapılan bir darbe.
Ardından da anlaşılacağı üzere, casusların cirit attığı Ortadoğu'da nefes kesen bir operasyonun öyküsü!


Şeytan Krallığı (2004)

Bülent Ruscuklu bu romanında okurlarını yine maceradan maceraya koşturuyor.
Afganistan'da başlayıp, Amerika'da doruğa ulaşan serüven Umman'da son buluyor.
Yine M.İ.T, C.I.A ve VEVAK'ın (İran İstihbarat ve Güvenlik Servisi) Kafkaslar ve Ortadoğu'daki amansız iktidar mücadelesini izliyoruz.
Bu kitapta, uyuşturucu sevkıyatının petrol boru hattı vasıtasıyla yapılması gibi kaçakçılığının akıl almaz yöntemlerine tanık oluyoruz.
Çağımızın vebası olan uyuşturucuya ve onun tacirlerine, uyuşturucu baronlarına, mafyaya, Şeytan Krallığı'na karşı yürütülen amansız bir mücadelenin öyküsü...
Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:32:24
Savaşın Eşiğinde (2005)

Ülkeleri gerçekten seçilmiş politikacılar mı yönetiyor?
Yoksa onların arkasındaki güçler mi?
Hükümetleri istedikleri gibi yönlendiren 'Güçler' ve onların arkasındaki 'Gerçek Güç' Türkiye ile Yunanistan'ı, siyasi ve ekonomik çıkarları için savaşın eşiğine kadar sürüklemeyi planlamıştır. Ülkelerde ihtilal çıkarma ve terör yaratma konusunda, dünyada bulunabilecek en yetenekli kişi, elbette 'Gerçek Güç'ün,hizmetindedir. Ülkelerini savaşa girmekten kurtarmak için MIT ve Yunan Gizli Servisi EYP tarihlerinde ilk defa olarak işbirliğine gitmek zorunda kalmıştır.
Mete Çeliker zorunlu olara güzel EYP ajanı ile birlikte çalışmak durumundadır. Savaşı önlemek için başlattıkları takip Yunan adalarında son bulacak' "
Dünya İmparatorluğu kurma emelinde olan 'Gerçek Güç'e darbe vurmak mümkün müdür?



Kore Savaşı-Unutulan Savaş ve Gazi Faruk Pekerol'un Anıları (2005)

Onlar Türk askeriydiler.
Onlara karşılarındaki askerlerin düşman olduğu söylenmişti.
Çok uzaklarda ve çoğunun ismini dahi belki de ilk defa duydukları bir ülkedeydiler.
Öyle de olsa, ülkenin menfaati için, düşman olarak gösterilen askerlerle çarpışacaklardı.
Ülkenin siyasi geleceği, onların göstereceği kahramanlığa bağlıydı.
Onlara öyle anlatılmıştı.
Süngüleriyle her zaman vatanı savunmuştu onlar. Bu doğaldı çünkü vatan için vardılar.
Siyasilerin işin kolayına kaçtığı, toplantı salonlarında yapmaları gereken mücadeleyi, askerlerin süngülerinin ucuna havale ettiği düşünülebilirdi.
Türk evladının bilmediğimiz bir ülkede, ideolojik savaş uğruna ölmesinin ne kadar anlamsız ve bizim olmayan savaşa Mehmetçiği göndermenin kabul edilemeyecek bir siyaset olduğu söylenerek, kolay bir muhalefet yoluyla halkın desteği alınabilirdi. Ancak muhalefet sadece şekil yönünde karşı çıkarak, iktidarı destekledi.Savaşın en kanlı günleri yaşanırken, ülke arzuladığını aldı ve NATO'ya girerek, kırk yıl sürecek Soğuk Savaş dönemini,düşmanın sıcak nefesini ensesinde hissetmeden geçirebildi. Dış politikanın, çıkarcı iç politikaya alet edilemeyeceğini biliyordu o zamanki siyasetçiler.
Sonuçta, Onlar kahramanca mücadele ettiler, Kore'de savaştılar, öldüler. Ve başardılar.

Nom: Re: Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey
Yuborildi: Ansora 20 Yanvar 2011, 18:32:36
Suikast (2006)

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na yapılacak suikast önlenebilecek mi? Bu suikastın arkasında kimler var? Amaçları ne? Ortadoğu’nun yakın geçmişini ve bugününü mercek altına alan, nefes kesen bir macera!
Ortadoğu tarih boyunca dünyanın kargaşalı, sorunlu bölgesi olmuştur. Siyasi yönden, dini, askeri açıdan her zaman mücadele yaşanmıştır. Yine sıcak ve kanlı bir ve kanlı bir dönemden geçilen bugünlerde, tüm dünyanın gözlerî buraya çevrilmişken her ülke kendi çıkarına göre ayrı ayrı hesaplar yapıyor bu topraklar üzerinde. Kimi gizli kimi açık herkes bir strateji belirleyerek tüm planlarını bunun üzerine kurup yürütüyor.Dünya kamuoyunu meşgaleden pek çok teori var Ortadoğu’yla ilgili. ABD'nin İran'a müdahalesi gerçekleşecek mi? Bunun için ne gibi şartların sağlanması gerek? Bölgede hangi ülke kimin yanında yer alacak? Bu stratejik oyunda Türkiye taşlarını nasıl yerleştirmeli?Bu kaos ortamında kahramanımız MİT ajanı Mete Çeliker'in eline çok gizli önemli bir bilgi geçiyor. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na suikast düzenleneceğini öğrenen Mete Çeliker, yılların deneyimini ve bilgi birikimini, gizli bağlantılarını ve zekâsını kullanarak Başbakan'ı kurtarabilecek mi? Bölgedeki hassas dengeleri de gözeterek bu suikastın arkasında kimin olduğunu ortaya çıkarabilecek mi?
Suikast, gizli servislerin, komploların, ihtilallerin eksik olmadığı uluslar arası siyaset arenasında Ortadoğu’nun yakın geçmişini ve bugününü mercek altına alan, nefes kesen bir macera romanı.