forum.ziyouz.com

Maxsus bo'lim => Xorijiy bo'lim/Foreign board => Turk tili va adabiyoti => Mavzu boshlandi: vuslati 02 Aprel 2010, 04:06:03

Nom: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 02 Aprel 2010, 04:06:03
GEREKÇEMİZ

Bütün Dünyada emsâli görülmemiş bir galibiyetin temilcileri(!),Cennet Anadolu'yu Cehenneme çevirebilmek için her türlü şer planı, projeyi uygulamaya koymuşlar ve koymaya devam etmektedirler.

Aziz yurdumuz bir ateş çemberi içindedir. Başları bulutlu, özgür dağlarımızda bölücü-dış destekli, kalleş bir örgütün eşkiyâsı vardır. Anadolu'nun her köy ve kasabasına gün geçmiyor ki bir Mehmetcik tabutu gelmesin. Kahraman ordumuza bu mücadelede şairin-yazarın, kültür ve sanat adamının destek vermesi gerekmez mi? Son günlerde ermenilerden özür dilemeye kalkışan sözde aydınlar bile ortaya çıkmıştır.Ülkesini, milletini, bayrağını ve vatanın bütünlüğünü, Anadolu insanının birlik ve beraberliğini isteyen kalemlerin,şair ve yazarların; bu tür oyunlara sessiz kalması düşünülemez. "Şairleri haykırmayan bir millet/sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir."

Ayrıca;

Anadolu insanı, kırsal kesimden Büyük kentlerin varoşlarına göçmüş ve göçmeye devam etmektedir. Şimdi, % 65'i 30 yaşın altında olan Halkımızın % 85'i kentlerde yaşamaktadır.

Adına sayısız şiirler yazdığımız İstanbul şehrimizin nüfusu,yüzlerce ülke nüfusundan bile fazladır.Bugün kişisel dertler ve sancıların temelinde toplumsal sorunlar bulunmaktadır.

Moda, özenti,kendini bilmezlik; havamızı, suyumuzu, toprağımızı kirlettiği gibi, dil ve edebiyatımızı da kirletmiştir.

Para-madde ve ekonomi kültür ve sanata da hükmetmektedir.Manâ-gönül zenginliği yerini maddeye terketmiştir.

Dünya ölçeğinde bir şairimiz-ozanımız da yoktur

Senelerden bu yana boş vezin kavgaları yapmaktayız.Oysa,HECE'de ARUZ' da SERBEST' de bizim.Vezin, bir araçtır, amaç şiirdir.Her veznin kendine özgü yapısı vardır.Bizim olan değerleri, Yahya Kemal Beyatlı, Necip Fazıl Kısakürek,Orhan Veli Kanık vb ustaların bıraktığı, açıkcası, bizlere şiiri emanet ettiği noktadan ele alıp daha ileri noktalara götürebilmeliydik.

Maalesef bugün,ileri götürmek şöyle dursun, sanat-şiir sanatı adına internetin sağladığı imkânlar da kullanılarak sanat-şiir katledilmektedir.

Okumayan, araştırmayan, tefekkür etmeyen, düşlerini gerçekleştirmek heyacanıyla yüreği gümbürdemeyen, halkın gündeminden ve kaygılarından uzak bir şair-şiir kara bulutunun içindeyiz.

Edep'ten kaynaklanan Edebiyatımız, bir asırdır, köklerinden koparılmadan yenilenmeyi, daha doğrusu yeni bir akımı beklemektedir.

Saygılarımızla

GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 02 Aprel 2010, 04:07:49
GÜLCE 100.GÜNÜNDE


Tarih: 13.09.2008, Saat:17.29...
İşte bu tarih ve bu saat, bizim, GÜLCE EDEBİYAT AKIMI adı ile antoloji.com sitesinde bir Grup kurarak ilk mesajı yayınladığımız andır.
İlk mesajımızda demişiz ki:

"ARZUMUZ;

-Türk Edebiyatında yeni şiir ve nesir türleri deneyerek, yeni nefes alanları yaratmak.

-Olabilir ve şairlerimiz-yazarlarımız önerileri benimser ise, GÜLCE'yi YENİ BİR EDEBİ AKIM haline getirmek ve edebiyat tarihimize armağan etmek.

-Yolumuzun uzun ve çıkmazlarla dolu olduğunu biliyoruz.

-Hoş geldin GÜLCE...Hoş geldiniz GÜL YÜREKLİ dostlarımız..."

Evet, böyle demişiz...

Aradan tam 100 gün geçti.
Bu 100 gün içerisinde,neler yaptık, neler yapmalıydık, neden yapamadık?
Bunun bir muhasebesini yapmamız iyi olacaktır.

Evet, bu 100 gün içinde :
1-Yeni Nazım Önerilerimizin sayısını 5' ten 16' ya çıkardık.

2-Nazım önerilerimizi birbirinden kıymetli şairlerimiz şiirlerinde nakış nakış işlemeye başlayınca, öneri olmaktan çıkarıp, YENİ NAZIM TÜRÜ haline getirdik.

3-Yeni nazım türlerimizi nakışlayan şairlerimiz şiirlerini antoloji.com' da bulunan sayfalarına ekledikçe, şiirlerin yorum kısmına,şiir türünü teknik olarak açıklayan ATÖLYE çalışmalarımızla, geniş anlamda edebiyat tarihi ve yorumlarla edebi akmımızın rüzgârını yakalamaya çalıştık

4-Grubumuz üye sayısı, günden güne artmış ve bugün antoloji com' da bulunan "Yeni Edebi Akım GÜLCE Grubu" nun 31 üyesi bulunmaktadır.

5-Edebi akımımızın öncülüğünü yapan Ekrem Yalbuz, Osman Öcal gibi üstadlarımızla, Ozan Sentezi, Yusuf Bozan, Refika Doğan gibi bir çok GÜLCE sevdalısı GÜLCE BAYRAĞI'nı dalgalandırmaya başladılar.

6-Çeşitli edebiyat portal ve sitelerinde aleyhimizde biraz öfke ve çekememezliğe dayalı muhalefetle de karşılaştık.

7-Her yeniliğin bir tepkisi olacaktır.Bu gayet normaldir. Oysa, GÜLCE, aruz, hece ve serbest' te şiir tarihimizin mazisinden gelen başarıya ve çizgiye karşı değildir.Onları, bulunduğu noktadan alıp, bozmadan, inkâr etmeden, karşı çıkmadan daha ileri noktalara taşımayı amaçlamaktadır. GÜLCE'yi eleştirenler de bunu ergeç anlayacaklardır.

8-Antalya Şairler Buluşması(5)' te 145 şairin bulunduğu toplantıda, katılımcılara GÜLCE anlatılmış, örnek şiirler seslendirilmiş ve GÜLCE EDEBİYAT AKIMI SAYI:1' matbu hale getirlip katılımcılara dağıtılmıştır.

9-Aruz veznimizi korkulan vezin olmaktan çıkardık ve şair dostlarımız kolayca ve ana dilimiz Türkçe ile aruz şiirleri yazmaya başlamışlardır.

10-Bazı şairlerimizin şiirleri A. Ökten İzgin tarafından İngilizce'ye çevrilerek(çevirinin zorluğu da dikkate alınarak) yayınlanmıştır.

11-GÜLCE grubuna,her isteyeni değil de, GÜLCE'ye gönül verenleri kaydetmeye devam edeceğiz.Çok üyeli bir grup olmak yerine, davasına sahip, araştıran, ürün veren saygın bir grup olmak daha iyidir diye düşünüyoruz.

12-Mevcut 16 nazım türüne, yeni dönemde, 2009' da yeni nazım türleriyle beraber nesir, öykü ve roman sahası gibi edebiyatın diğer alanlarında örnekler de ekleneceğini ummaktayız.

13-2009 yılını GÜLCE ATILIM YILI'na dönüştüreceğiz. Üniversitelerimizle iş birliği yaparak yeni projeler geliştireceğiz ve başta Azerbaycan olmak üzere yurt dışında Türkçe konuşan ve yazan şair ve yazarları da aramıza katarak yolumuza devam edeceğiz. Yıl içinde önemli bir GÜLCE etkinliğine de imza atmak istemekteyiz.

14-Daha nice 100 günlere,Gül yürekli şair dostlarımızla el ele, omuz omuza yürüyeceğimize yürekten inanıyoruz.



Saygılarımızla

GÜLCE EDEBİYAT AKIMI
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 02 Aprel 2010, 04:09:19
YENİNİN YENİSİ OLMAK

Mustafa CEYLAN
*************

Günümüz Türk Şiir Dünyasında internetin sunduğu imkânlarla bir fırtınadır, kasırgadır esip gitmekte. Göz gözü görmüyor, toz duman içinde her yer... İnternetteki her siteden derin feryatlar yükseliyor. Şiirimiz, şiir ağacımız ardı ardına baltalar yiyor, hem de şiir adına, şiir yazıyorum diyenler tarafından. Ah ki ah! ! ! Vah ki vah! ! Kara bir zaman girdabındayız... Bu kara zaman gidecek mi dersiniz?

Peki kim, nasıl ve ne zaman bu kara zaman dilimini şiirin sonsuz aydınlığıyla aydınlatacak dersiniz?

Şahsen ben, şiir yazanın 'çokluğu'ndan asla şikâyetçi değilim. Şiire dair internet sitesi, radyo, dergi vb'nin çokluğundan son derece memnunum. Hattâ, daha da çoğalsın arzusundayım. Fakat, esas olan bu çokluğun, 'kalitesi', 'kalıcılığı'... İşte biz bunu bekliyor ve istiyoruz.

Şiiri düzyazı, nesirden ayıran ve diğer sanatlardan ayıran özellikler nelerdir? Genç şairlerimizin bunu çok iyi bilmelerini istiyorum.

Serbest şiir, 'tamamiyle, biteviye serbest, rast gelesiyelik' asla değildir.

Günümüz serbest şiir tutkunu arkadaşlarımın çoğuna bakıyorum da, maşallahları var, günde bir değil, beş-altı şiir yazanları pek fazla. Şiirinin 'çokluğu'yla övünen şair yerine, gelecek yüzyıllarda da kendini ve şairini yaşatacak Mimar Sinan eseri benzeri 'kalıcı şiir'i yakalamış, kendi tarzını oluşturmuş, fakat övünmeyen, kadirşinas şair olabilsek keşke...

Derdimiz büyük. Büyük derdi deşmek yerine bu yazımda sizlere serbest şiire dair ÖNERİLERİM' i getirmek istiyorum.

Ve
Diliyor, bekliyorum ki, gençlerimiz 'yeninin de yenisi' olsunlar.

Yeninin de yenisi olmak için ne yapmak gerek?
Yeninin de yenisi olmak için okumak, araştırmak, tefekkür etmek, tecrübe etmek, düşünmek, çalışmak gerekli. Maziden, şiir tarihimizden hız ve ilhamlar almak gerekli.

42 yıldır şiir dünyası içindeyim. Şimdi rahmetli olmuş önemli şairlerimizin rahle-i tedrisinden geçtim, ders aldım. Çokça okudum, araştırdım, denedim, çok şiirimi yaktım, yırttım ve halâ 'kalıcı şiir' peşindeyim.

Tecrübelerimin akıl ve ruh dünyamda oluşturduğu SONUÇLAR'ı burada, bu sayfalarda, sizlerle paylaşmayı bir görev addediyorum.

Bu nedenle;
Dilerim, bu önerilerimi dikkate alan olur.

İşte İLK ÖNERİM:

1) Bakınız, HAN DUVARLARI şiirini hepiniz bilirsiniz, değil mi? Faruk Nafiz ÇAMLIBEL'in bu şiiri, yazıldığı dönemin 'yeninin de yenisi' bir şiiridir. Ve Türk şiir tarihimizin en önemli kilometre taşlarından birisidir.' HAN DUVARLARI' şiirini zirvede tutan, o güne kadar 'beyit' tarzında yazılmış bir şiirin mısraları arasına 'Maraşlı Şeyh oğlu Satılmış' ın dörtlükler_koşma-ile girmiş olmasıdır. Ölümsüzlüğü bence oradan gelmektedir.
Yani, "œHan Duvarları" nda şair, o güne kadar denenmemiş bir "œşekli-fiziki yapıyı" ustaca denemiş ve şiir tarihine imzasını silinmeyecek biçimde atmıştır.

Şimdi soruyorum:

Serbest şiir yazan kardeşlerim, serbest şiirin arasına niye bir dörtlük veya uyaklı-ayaklı-hece veya aruzla yazılmış dizeler monte etmeyi denemezler ki?

Ünlü şairlerin unutulmazlar arasında katılmış çoğu serbest şiirine bakınız, mutlaka;

İÇ AHENK'i sağlamak için KAFİYE veya REDİF'lerden, ses oyunlarından istifade etmişler veya, mısraları arasına HECE - ARUZ u serpiştirmişlerdir.

Arif Nihat ASYA'nın 'BAYRAK' şiirini okuyun, başlıbaşına serbest bir şiirdir, ama, muhteşem ses benzeşmeleri vardır.

Bakın şahsen ben SERBEST ŞİİR ile HECE ŞİİRİ'ni bir araya getiren yeni bir NAZIM TÜRÜ ÖNERİSİ ortaya attım. 'HER İNSAN ve BEN' başlıklı ve buna 'BULUŞMA' adını verdim. Hece ve serbestin buluşması yani. İsterseniz, bir inceleyin.

Genç şairlerimizin ve geleceğe kalma kaygısı taşıyan şairlerimizin 'yeninin de yenisi' olmaları için, yenilikten asla vaz geçmemelerini önermekteyim. Yenilik ama, mazinin tecrübelerinden istifade ederek tabi.


...DEVAMI GELECEK...

---------------------------işte bakın------------------
önce HAN DUVARLARI:

HAN DUVARLARI

-Osmanzade Hamdi Bey'e-
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...

Ellerim takılırken rüzgârların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına.
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine.
Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.

Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan;
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,
Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
Gitgide birer ayet gibi derinleştiler
Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...

Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;

'On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan
Baba ocağından yar kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa atılmışım ben'

Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi...
Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Araya gitti diye içlenme baharına,
Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına! ...

Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk.
Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
İki dağ ortasında boğulan bir geçide.
Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
Burada son fırtına son dalı kırıyordu...
Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
Gönlümde can verirken köye varmak emeli
Arabacı haykırdı 'İşte Araplıbeli! '
Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
Biz menzile vararak atları çektik hana.

Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;

'Gönlümü çekse de yârin hayali
Aşmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgârın önüne katılmışım ben'

Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,
Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!

'Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı'mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben'

Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
Post verenler yabanın hayduduna kurduna! ..

Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
'Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu? '
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi:
'Hana sağ indi, ölü çıktı geçende! '

Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.

Aradan yıllar geçti işte o günden beri
Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları! ..


Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

VE
BİZİM ÖNERİMİZ ' BULUŞMA'

-Her İnsan ve Ben- (Buluşma*) -Yeni bir NAZIM ŞEKLİ denememiz-(BAYRAM HEDİYEMİZ) -

Her insan, her insan birazcık deli
Ben sana deliyim, hem de zırdeli.
Hep seni görürüm ne yana baksam
Hep seni ararım gittin gideli...
Gittin gideli ne haldeyim,
Sorsan bir, arasan bir; ne olur...?
..............Hasret dağlarının Ferhatıyım
...........................Tek sana, tek sana sevdalıyım...

Her insan, her insan birazcık aşık
Ben sevdanı saran çılgın sarmaşık.
Yıktım duvarları, bahçeyi, çiti
Bu sebep yüzünden başım dolaşık...
Işık...
......Işık...
..........Işık...
...........Sonsuzluk türküm, bitmeyen ışık....
Yoksun işte, yoksun yanımda, canevimde
Özledim nefesini, sesini
....................Dava açtım mevsimlere
.......................Kışların kapısındayım
....................................Firardayım....

Her insan, her insan düşkün paraya
Ben sana düşkünüm, bak şu yaraya
Olmazsa derdime derman gözlerin
Döner deli gönlüm yıkık saraya...
Varlık sen, yokluk yine sen
Ötesi sadece boşluk,
.................Yosun gözlerinle bir bak istersen...
.....................Acılarımla başbaşayım;
...........................Işık* hızıyla sana koşayım
..................................................'Gel! ' dersen...

Her insan doğduysa, mutlak ölecek
Ölsem sevdan ile kim ne bilecek..?
Kırıp aynaları, durgun suya bak
Gözlerin benimle orda gülecek...
Gülüm,
..........Gülüm...
...................Gülüm...
..............Ve sana kavuşmaksa ölüm
......................Dünden razıyım her şeye, hazırım inan..!
.............................Gece yarısında suya indiğinde bir ceylan
.................................Mor menekşe buselerle avuçlarına
....................................Avuçlarına düşeyim; mutlu olurum o an...
.............................................Bitsin bu zulüm,
................................................................Gülüm,
....................................................................Gülüm...
...........................................................................Gülüm...


10 / 11. Ocak. 2006
******************************************************************
(*) Not. (Buluşma) adını verdik bu nazım türüne işte dostlar.
Hece şiiri ile serbest şiirin buluşması...
Burada;
Hece Vezinli mısralarımız 6+5=11 hece ile dokunmuş olup;
kafiye düzeni de (a / a /-/ a) (b / b /-/ b) (c / c / - / c) (d / d /-/ d) şeklinde olup; BULUŞMA' da rahatlığı temin maksadıyla 'mani' türünü özellikle seçtik. Buluşma noktalarını da ses tonlamalarıyla renklendirmeye çalıştık. Serbest mısralarımızı alabildiğine serbest bırakırken de ses ve iç ahenk'i gözden kaçırmamaya gayret ettik. Tekerrür sanatından istifade ettik.
Böylece hece-serbest kavgasını bu bayramda sona erdirmiş olduk biz...
E hadi, ne duruyorsunuz? İşte örnek dostlar....
Denemeye ne dersiniz?

(*) Işık- kelimesi Ahmet Erdem kardeşimin armağanıdır. (Atom hızı) demiştik. Duygu İmparatorumuz şair Ahmet Erdem'in görüşleriyle (Işık) yaptık dostlar...

(**) Yakında yeni NAZIM şekilleri ve türleri' ni sunmaya çalışacağım. BULUŞMA adını verdiğimiz bu nazım şeklini, başta şair Harun YİĞİT kardeşim 'İstanbul' şiirinde ve bir çok şair kimi şiirlerinde denemiştir. Ama bizim yaptığımız bunu sistematize edip bundan sonra sunacağımız NAZIM ŞEKİLLERİ ile yeni bir AÇILIM sağlamaktır. Zira, maksadımız Türk Şiirine yeni nefes alanları açmaktır dostlar. Yıllardan beri üzerinde çalıştığımız hususlardır bunlar. Saygılarımla...

Mustafa Ceylan
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 02 Aprel 2010, 04:10:23
'YENİLİK ANLAYIŞIMIZ'

Mustafa CEYLAN
***************

Şiirimizde yenilik,eskiyi inkâr etmek hiç değildir! Şiir tarihimizin altın zincirinin halkalarını kabul etmeyen,onlardan aşk-hız ve ilham alamayan bir zihniyet, yeniliğe de adım atamaz. Köksüz ağaç olamayacağı gibi, köksüz şiir ve şiirde yenilik de olmaz, olamaz. Şiir gökdelenlerini sağlam temeller üzerinde yükseltmeliyiz.

Mazinin havasını, enerjisini, tekniğini âti'ye, geleceğe; bugünü de harmanlayarak sunabilen şair başarılıdır ve yenilikçidir.

Şiirimizin kilometre taşları olan ozanlarımızı, edebi akımların lider kadrolarını,hamur yoğurma-şiir yazma teknik ve söylemlerini bilmek ve onları daha da geliştirmeye biz yenilik diyoruz. Bazıları buna 'restorasyon'-'yeniden düzenleme-süsleme' diyebilirler. Varsın ne derlerse desinler. Ama, yeni sesler ve yeni imzaların, geleceğe kalmalarının yegâne yollarından birisi de bu değil midir?

Dün, internet yoktu, elektronik-bilgisayar hızı yoktu, hattâ matbaa yoktu, bunca şiir radyosu, televizyon yoktu. Dün, Anadolu'nun bir kasabasında, âşıklar kahvehanesinde veya Toroslar'ın tepesinde çalınıp söylenen bir ezgi, ağızdan kulağa, telden tele, bir uçtan bir uca Anadolu'yu ve Türk dünyasına ulaşabiliyordu.Bugünün teknolojik imkânlarını, şairlerimizin çok iyi değerlendirmesini arzu etmekteyiz.

Yenilik, zamana yenik düşmemeli. Çağların tunçtan sinesini delip geçebilmeli.

Madem ki, şiire çoğu şairimiz 'söylenmemişi söylemek sanatı' diye tarifler getirmektedir.
Madem ki, Orhan Veli, Ankara hipodromu gişesinde karşılaştığı Ahmet Tufan Şentürk'e (siz bunca zamandır, dört bacaklı, düzgün masaya alıştınız; ben sizin önünüze üçgen bir masa koydum. Siz bugüne kadar evinize ana giriş kapısından girmeye alışmıştınız, ben aynı eve başka yerlerden de, bacadan da, açık pençereden de girilebileceğini ispat ettim) demiştir.

Biz, bunca teknik imkânlar elimizin altında iken, niye alışılmışın kalıplarını kırmayalım?
Necip Fazıl Üstadımız da, 'Çile' isimli eserinde 'poetika'sını anlatırken kalıp kırılmasını, kalıbın dar alanından çıkılmasını gerektiğini vurgulamamış mıdır?

Bence, kalıbı kırmak; geleneksel HECE-ARUZ şiirimizin ÖLÇÜ adını verdiğimiz KALIPLARI nı inkâr etmek değildir. Aksine; onlardan istifade ederek, ileriye doğru hamle yapmaktır.

ARUZ' u, Arap ve Fars patentinden çıkartarak Türk Dili'nin engin okyanusunda dalgalar araştırmak, bizim, günümüz şairlerinin baş görevi olmalıdır. TÜRK ARUZ'u özlemini çekmekteyim şahsen ben. Dilciler ve üniversitelerimizin edebiyat fakültesi kürsülerinden bunu bekler, bunu özlerim. Evet, TÜRK ARUZU... Bu sahada, İbrahim Alâattin GÖVSA dahil, çoğu şairimizin önemli çalışmaları da olmuştur. Yapılan bu çalışmaları ileriye taşıyacak dilciler ve edebiyatçılar nerdesiniz? Aruz'un o meşhur kalıpları ve mazmunlarını dilimiz, harsımız, kültürümüze göre, yeniden düzenleyecek uzmanlar çıkmazsa; elimizden geldiğince bunu biz ortaya koyacağız.

Milli veznimiz HECE' de de; yeni atılımlar doğuracak yeni nazım türleri ve tekniklerini de bir bir ortaya atacağız.

Şimdi, sözümüzün burasında, bir ÖNERİ GÜLÜMÜZÜ atalım olur mu?

İşte önerim:

ÖNERİ-2

2) Nitekim 'ÇAPRAZLAMA' adını verdiğimiz yeni nazım türü önerimiz bu çalışmamızdan sadece birisidir. (antoloji com 'da bu şiirlerim arasında Çaprazlama başlıklı şiirime bakabilirsiniz)

Biliyorsunuz ki, İslamiyet öncesi Türk şiirinde KAFİYE, MISRANIN BAŞ TARAFINDA İDİ. Daha sonra mısranın ORTASINA geldi. islamiyet'i kabulümüzden sonra, KAFİYELERİMİZ MISRA SONLARINA geçti. Sanki, orada çakılıp kaldı. ÇAPRAZLAMA ile biz şahsen bu kalıbı değiştirmeye çalıştık.

Yenilik, sadece şiirin fiziksel yapısında değil; öz'ünde de olmalıdır. İMGE'lere boğulmuş, ANLAŞILMAZ şiir yerine, GELENEKSEL ŞİİRİMİZİN nefesini günümüzle çiçekleyip, gül kokulu nefesleri iletmeliyiz gelecek nesillere. Şiirin ANLAM ve TEMA'sı üzerinde de hamleler gerçekleştirmemiz şarttır.


Saygılarımla.
Mustafa CEYLAN
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 02 Aprel 2010, 04:12:23
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI

MANİFESTO(*)


EY ŞAİR!


Birinci vazifen, Türk Şiirini, bütünüyle Türk Edebiyatını sevmek, ana dilimiz Türkçe ile kültür ve sanatını nakış nakış işlemek ve kalıcı eserleri üretmektir.

Bugün ve gelecekte ki varlığının değişmez temeli budur.

Bu temel, senin en kıymetli hazinendir.

Unutma ki, dilini kaybeden Milletlerin bağımsızlığı da olamaz.

Kültür emparyalizminin işgâli altında inleyen Yüce Milletin, şairlerinin haykırmasını, kültür ve sanat adamlarının üreteceği eserleriyle yüreğine ses olmasını beklemektedir.

İçinde bulunduğun vaziyete dön de şöyle bir bak!

Bütün Dünyada emsâli görülmemiş bir galibiyetin temilcileri,Cennet Anadolu'yu Cehenneme çevirebilmek için her türlü şer planı, projeyi uygulamaya koymuşlar ve koymaya devam etmektedirler.

Aziz yurdumuz bir ateş çemberi içindedir. Başları bulutlu, özgür dağlarımızda bölücü-dış destekli, kalleş bir örgütün eşkiyâsı vardır. Anadolu'nun her köy ve kasabasına gün geçmiyor ki bir Mehmetcik tabutu gelmesin. Kahraman ordumuza bu mücadelede şairin-yazarın, kültür ve sanat adamının destek vermesi gerekmez mi?

Anadolu insanı, kırsal kesimden Büyük kentlerin varoşlarına göçmüş ve göçmeye devam etmektedir. Şimdi, % 65'i 30 yaşın altında olan Halkımızın % 85'i kentlerde yaşamaktadır.

Adına sayısız şiirler yazdığımız İstanbul şehrimizin nüfusu,yüzlerce ülke nüfusundan bile fazladır.Bugün kişisel dertler ve sancıların temelinde toplumsal sorunlar bulunmaktadır.

Moda, özenti,kendini bilmezlik; havamızı, suyumuzu, toprağımızı kirlettiği gibi, dil ve edebiyatımızı da kirletmiştir.

Para-madde ve ekonomi kültür ve sanata da hükmetmektedir.Manâ-gönül zenginliği yerini maddeye terketmiştir.

Dünya ölçeğinde bir şairimiz-ozanımız da yoktur

Senelerden bu yana boş vezin kavgaları yapmaktayız.

Sanat-şiir sanatı adına internetin sağladığı imkânlar da kullanılarak sanat-şiir katledilmektedir.

Okumayan, araştırmayan, tefekkür etmeyen, düşlerini gerçekleştirmek heyacanıyla yüreği gümbürdemeyen, halkın gündeminden ve kaygılarından uzak bir şair-şiir kara bulutunun içindeyiz.

Edep'ten kaynaklanan Edebiyatımız, bir asırdır, köklerinden koparılmadan yenilenmeyi, daha doğrusu yeni bir akımı beklemektedir.


Ey Türk Kültür ve Sanatının şairi!

İşte bugün, bu hâl ve şartlar içinde bulunmaktasın. Şu halde vazifen, Türk Şiirini, bütünüyle Türk Edebiyatını kurtarmak ve Dünya'da hak ettiği yere getirmektir! Muhtaç olduğun kudret, Türk Edebiyatının başarılı mazisinde mevcuttur!

Dünü bugünle yoğurarak geleceğe yürümek zorundasın!

Haydi, durmak, susmak zamanı değil şimdi!


Saygılarımızla.

GÜLCE EDEBİYAT AKIMI

----

(*) Büyük ATATÜRK'ün GENÇLİĞE HİTABESİ' ne şairler için naziredir.
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 04 Aprel 2010, 18:02:46
Gülce Yeni Edebi Akım(AKROSTİK)

G ülistandan küfül küfül eser yel;
Dokun, ü lger gibi yan be közünde.
Odda yanar l eyla mecnuna yemin,
Taşar sevda sevda c eylan izinde;
Yürür aydınlığa kendinden e min.

Y ol bulur kar altı açar kardelen,
Gönül e nginlerde coşar ha coşar.
On dokuz n azımla gül dizer gelen,
Sonsuz bir azimle i ncim der koşar.

E debiyat için can olan canlar!
Akıl d ivaneyse fikir neylesin?
Tozar elif e lif anlayan anlar,
Yıldızlar suskunsa b ulut söylesin;
Altında kalanlar vah ile i nler.

A ynamız tarihtir dönük yüzümüz,
Geçip k arşısına nakış işleriz.
Vuslatî’yem ı lgın şendir izimiz,
Maziden atiye m iras düşleriz.

Osman Öcal
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 04 Aprel 2010, 18:05:47
Be Cahil (TUĞRA)

Kulsan hine; hayret! Ne denizler, ne sahil
Paklar mı ki sabret, buna mülkün de dahil.
Bir gün kırılırsın, başınız kabre düşer;
Kaldırmaya kudret bulamazsın be cahil!


Gönlümüz Sazdan Gelir (TUĞRA)

Gülce kartal, gülce düldül, gülce özgür, gülce şah
Gülce destan, gülce bülbül, gülce yıldız, gülce mah;
Tuğra benden, ben gönülden, gönlümüz sazdan gelir
Gülce ömrüm: Gülce bir gül! Gülce aşkım dön semah!


Osman Öcal



Rübai’ ye özgü aruz vezni:
mef'ûlü mefâ'îlü mefâ'îlü fa’ûl

Aruz vezni:
fâ'ilâtün/fâ'ilâtün/fâ'ilâtün/fâ'ilün
Nom: DEĞİL (Gülce-Tekil)
Yuborildi: Yusuf Bozan 07 Aprel 2010, 18:37:50
DEĞİL (Gülce-Tekil)

Aşktır o!
Şems, serap değil.
Mevlana harap değil.
Döner döner arar durur da;
İçtiği aşk badesi, şarap değil.

Rumi’ dir!
Ram olmuş aşkta.
Rübai solmuş aşkta.
Yazar yazar anar durur da;
Tattığı dost acısı, şurup değil.


280110sınırkent
DuyguluDuygusuz/TekilDünyalı

Yusuf Bozan

********************************************************
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI mız nazım türlerinden, 'Tekil' nazım şekline uygun olarak kaleme alınmıştır.   1-Adından da anlaşılacağı gibi, tek sayılı hece kalıbından oluşan bir nazım türüdür.

2-Dörtlüklerin şematik yapısı şöyleir:

"¦"¦"¦"¦"¦"¦.7 Hece
"¦"¦"¦"¦"¦"¦.9 Hece
"¦"¦"¦"¦"¦"¦.11 Hece
"¦"¦"¦"¦"¦"¦.13 Hece’li bir yapıdan OLUŞMAKTA.

6-Kafiye uygulamalarında şair tamamen serbesttir. Dilediği şekil ve çeşit-yer ve konumda kafiye uygulayabilir veya uygulamaz. Önemli olan BİRİNCİ MISRANIN 7, ondan sonra gelen mısraların 9-11 ve 13 hece ile meydana gelmesidir.

3-Dörtlük,beşlik, altılık veya başka şekillerde de uygulama yapılabilir. Sadece 1-3-5-7-9-11-13-15-17-19 vb hece sayı dizilişinin korunmasıdır. Şair dilerse (sırayı şaşırtmadan) 5-7-9-11 veya 3-5-7-9 hecelik mısra dizilişleri ya da (9-7-5-3) VEYA (15-13-11-9) VB..başka şekillerde TEKİL HECELERLE şiirin dokusunu örebilir.
Nom: KANDIR SUYUM NAN AŞLARIM (Gülce-Gülistan)
Yuborildi: Yusuf Bozan 07 Aprel 2010, 18:40:55
KANDIR SUYUM NAN AŞLARIM (Gülce-Gülistan)

"GAZEL"

Bitmez kahır, sancım büyür, hüzzam kanatsız kuşlarım;
Bilmez gönül, çağlar yürek dinmez gözümden yaşlarım.

Özlem yürür, isyan yürür kalbimde her gün her gece;
Sırrımla hicranlar büyür, efsunludur yaz kışlarım.

Bir yazgıdır, aşklar hüzündür, tinde kordur özleyiş
Aklımda kül yangınlarım; çatlar, çatılmaz kaşlarım.

"œZulüm eder düşün "œçıkar mı? " kalpten;
Huzur veren sesin "œuzak mı? " hepten,
Kapanmadan gözüm melûl sebepten,
Bir kez daha görmek isterim seni."

Aydır; güneşten şavk alır, aydınlatırken çehremi.
Çehrem görülmez yol olur; kandır suyum, nan, aşlarım.

Ayrıl canan, sıyrıl karanlık sisli kibrinden; bırak!
Ses ver, geçer aylar; yakar gün, közde hüzzam haşlarım.

"œBırak da mevsimin yazımda kalsın;
Adın mızrabımda sazımda kalsın,
Tadın güzelliğin tuzumda kalsın,
Güller gibi dermek isterim seni."


HECE: 6 + 5 11' li
ARUZ: Müstef'ilün / müstef'ilün / müstef'ilün / müstef'ilün


310110sınırkent
DuyguluDuygusuz/TekilDünyalı
 
Yusuf Bozan

*****************************************************************
Bu şiirin hikayesi:

GÜLCE EDEBİYAT AKIMI mız nazım şekillerinden, 'Gülistan' nazım şekline uygun olarak kaleme alınmıştır.


**************************
(GÜLCE-Gülistan)


-GÜLCE EDEBİYAT AKIMI, sadece HECE' de değil, ARUZ ve SERBEST' te de yeni hadeflere koşmaya devam etmektedir.

-Divan Edebiyatımızda GAZEL, 'Beyit' birimi üzerine kurulmuş bir nazım biçimi olup, kafiye dizilişi şöyledir:

-a
-a

-b
-a

-c
-a

-d
-a
Yani, gazelin ilk beytinin iki mısraı kendi aralarında kafiyeli,sonra gelen beyitlerin birinci mısraları serbest, ikinciler ilk beyitle kafiyelidir.

Gazel, 5 beyitten 12 (Bazen 15) beyite kadar olabilir. Aruzun her kalıbıyle yazılabilir. Bu şekille en çok AŞK, TABİAT VE TOPLUM TEMALARI işlenir.' (Ahmet KABAKLI, Türk Edebiyatı, Cit:1, Syf:604)

Gülce Gazel'e biz GÜLİSTAN adını verdik.
Nasıl ki, HECE NAZIM ÖNERİLERİMİZDE HECE ve SERBEST KAVGASINA son veren 'BULUŞMA' isimli NAZIM ÖNERİMİZİ SUNDU İSEK, aynen öyle de, ARUZ-HECE tartışmalarına son verecek, her ikisini de bünyesinde AHENKLİ bir şekilde bulunduracak bir NAZIM TÜRÜDÜR 'GÜLİSTAN...'
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 12 Aprel 2010, 04:16:21
TEŞEKKÜRLER YUSUF BEY. SENDEN VEFALISI YOKMUŞ. ALLAH RAZI OLSUN. GÜNLERDİR MÜCADELE EDİYORUM KİMSE BENİ DESTEKLEMEMİŞTİ. BİR MEHMET HOCAM SORDU KAZAKİSTAN SİTESİNE NASIL ÜYE OLUNUR DİYE. ORADAN ATILMA DURUMUM OLUR DİYE SONRA YAZARIM DEDİM. ORADA HIRPALIYORLAR BENİ. AMA ATILANA KADAR DEVAM EDECEĞİM.
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 15 Aprel 2010, 00:36:06
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI'NIN KURUCULARI

Mustafa CEYLAN
Harun YİĞİT
Osman ÖCAL
Ekrem YALBUZ
Refika DOĞAN

 

GÜLCE YAZAN ŞAİRLER

Mustafa CEYLAN Osman ÖCAL Ekrem YALBUZHarun YİĞİT Refika DOĞAN Yusuf BOZAN Mehmet NACAR İbrahim SAĞIR Ozan SENTEZİ
Mehmet ÖZDEMİR Ali GÖZÜTOKRahime KAYA Ali OSKAN İhsan ERTEM
Gülten ERTÜRKRamazan EFE Şemsettin DERVİŞOĞLU Melahat TEMUR Ümran TOKMAKOzan İRŞADÎ Sabit İNCE Ali ALTINLI Neva SELÇUK
Mevlüde DEMİR Gülşen ŞENDERİN Sevgili ÖZBEK Zübeyde GÖKBULUT
Vecdi Murat SOYDAN Asuman Soydan ATASAYAR Ahmet İDRİSOĞLU
Miktad BAL Ayşenur Ökten İZGİN Serap HOCA Kerim BAYDAK
Fatma KALKAN Gökmen Yılmaz ERDEM Şükran GÜNAY Hülya EKMEKÇİ
Berrin STAMMER Abdullah RAMAZAN Ömer ÖZTÜRK Turan UFUKTAN
Rengin ALACATLI Afet KIRAT Coşkun MUTLU İsmail KARA İbrahim COŞAR Arif BİLGİN Meral ADAK Hatice KATRAN Mübeccel Zeynep ÜNALAN Feriha CEYLAN Köksal KIRLIOĞLU Birdal Can TÜFEKÇİ
Yusuf Ziya KARAHASANOĞLU Fesih AKTAŞ Onur BİLGE Sabiha SERİN Aşık KEVSERÎ Necdet ARSLAN Nermin TERZİ Feyzullah KIRCA
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 15 Aprel 2010, 06:21:40
Yolcunun Türküsü(Gülce-Buluşma) -*-*

"¦"¦"¦"¦"¦"¦"¦..Dünya denen köhneden bir istasyon
"¦"¦"¦"¦"¦"¦"¦..Bu istasyonun çağ yorgunu yolcusuyum ben,
"¦"¦"¦"¦"¦"¦"¦..Anamın türkülerinden düştüğüm günden beri
"¦"¦"¦"¦"¦"¦"¦..Seni sormaktayım seni
"¦"¦"¦"¦"¦"¦"¦..Gidip gelen trenlerden"¦

Üçüncü mevkide garip yolcuyum
Acıya tütünler sarıyorum ben.
Gönül treniyle çıkmışım yola
Senden gelip sana varıyorum ben.

İçimin dehlizi çığlık çığlık mor
Gözlerim yağmurda, yüreğim akkor
Ayrılık ne demek, onu bana sor? !
Hasret hamurunu karıyorum ben.

Pınar başlarında özlemin serçe
Ruhum mengenede ateşten pençe
Çıldırmış olmalı takvimler bence
Aynalarda seni arıyorum ben.

Aşkın zindanında son tutukluyum
Noktada sonsuzum, çöllerde kumum
Sen, başlar üstünde gezen bulutum
Dağları ortadan yarıyorum ben.

Sana varmak sana, kavuşmak sana
Bütün emelimdir yâr anlasana,
Göklerde ne varsa alıp sırtına
Kutsal bir yük diye sarıyorum ben.

Ferhat ne ki, Mecnun da kim
Gördüğünde beni
Anlarsın aşkın ne yaman olduğunu,
Anlar da gelecek yüzyıllara taşırsın roman edip
Sana olan olan sevdamı"¦

Sizin oralarda bağ bozumlarında
Erik dallarından asmalara kanat çırpan
Yetim serçeler var gördün mü hiç?
Onların hüznünü yaşarsın boynu bükük"¦
Görüp de sevdiğinde beni.

Sizin oralarda
Boz toprağa yapışmış, kuruyan bir çotuktum
Yaprağımın her biri ha düştü ha düşecek.
İçi boş bulutlara özlem duyar bakardım
Yoldan geçen her yolcu çilemi kamçılardı
Mâzideki günleri ateşimle yakardım
İnlerdim "œSu! ..Su! .." diye
"¦"¦"¦"¦"¦"¦"¦"¦..Öleceğimden korktum,
Başkent bahçelerine düşüverdi ansızın
Gecenin bir yerinde kara üzüm gözlerin
Taşıdım özsuyumu kökten dala yaprağa
Bilmezsin bu sevdayı öyle anlamlı derin"¦

Öyle anlamlı ve öylesine derin sevdamın
Ateş topuyla açılan hasret ateşi kuyusundayım
Köhne bir trende üçüncü mevkide
Sessizliğimin korkunç gürültüsünde
Sarıyor yaramı, sarıyor titreyen ellerin"¦
 
Mustafa Ceylan
 
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 15 Aprel 2010, 06:23:37
GÜLŞEN


Kış gecesi soğuğu gönül dalında rüzgâr
Kar yağıyor başıma delirdim yollardayım.
Biliyorum kabrime uzanan yol kısalmış
Dardayım be Gülşen'im, seni aramaktayım.

Zamanı parçalayan zaman çıktı dışarı
Delitayım vuruldu,susmaz ki susturayım?
Sapsarı bir korkunun giyindim gömleğini
Nerdesin be Gülşen'im, seni aramaktayım.

Bir tutsam ellerini, kokunu ciğerime
Nikotin gibi çeksem, inan ki kurtulurum.
Leyla'yı Mecnun'undan ayıranları bir bir
Vururum be Gülşen'im, tetikte, parmaktayım.

İçimdeki türbenin gökyüzüydü kubbesi
Ayım, güneşim düştü, yer altında yıldızım.
Heybesi ağıt dolu yolcular arasından
Çek çıkar be Gülşen'im; işte yalvarmaktayım

Yankılanır beynimde ayrılığın depremi
Yetişsin imdadıma hayat veren gül sesin
Tutmaz elim, ayağım; deliler beni tanır
Nerdesin be Gülşen'im, seni aramaktayım.

Ses ver gayri sesime, n'olursun dene sonkez
Varmaktayım galiba uçurum sarayıma...
Bilmez, kimseler bilmez,sorsalar da söylemem!
Bir bilsen be Gülşen'im,dert akan ırmaktayım.

Mustafa CEYLAN
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 15 Aprel 2010, 06:24:28
AZAPAY


Atlılar, atlılar
Batıda Hazar Denizi’nde kılıcını yıkayan,
Doğuda Altay Dağları’nı eriten atlılar"¦
Seccadesi güneyin en güneyinde,
Yeşil çimenler içinde Tibet yaylalarında
Nal sesleri Çin Seddinde, iz iz
Kartal kanatlılar biz değil miyiz?
O halde bu kahpe, bu kancık zamana
Neden karşı duramaz oldum?
Neden neden?

Biz değil miyiz güneşten ok, ülküden yay olup da
Tanrı Dağları’ndan Taklamakan Çölüne uzanan
Biz değil miyiz Azapay?
Bilgeler bilgesi Kaşgarlı Mahmut’un lügât’ından
Renk tayfına isim veren
İnsanlara il, şehirlere dil veren"¦
Hazreti Türkistan’dan
Karanlığa kandil,
Ağlayan gözlere mendil,
Sevgi bahçelerine gül veren
Biz değil miyiz Azapay?
Öyleyse neden konuşulan bu dilden
Yazılan bu alfabeden anlamaz oldum?
Neden neden?

Ah le yâr, vah le yâr
Vatan kan ağlar..
Çungarya Steplerinden Tarım Irmağına
Asrın zulmü yağar sarı öfkeden
Babaocağına,
Ata yurduna.
Sen ağlarsın,
Ben yanarım buralarda Azapay"¦
Kör oluyorum köhneleşen zamana
Susan rotatiflere, güç’e;
Öfkem kınından çıktı gayri
Yana tüte kor oluyorum"¦
Ateş çıngılarda hasreti Kaşgar'ın
Duman duman içimin yokuşları
Dipsiz ocaklarda akkor oluyorum...
Biliyorum, çaresizsin
Urumçi'nin yollarında nicedir.
Biliyorum sarı ölüm fırtınası esiyor"¦
Haberlerini alıyorum ulam ulam
Dualarımı salıyorum göğe avuç avuç
Temmuz sıcağı gün öğlesinde
Üşüyorum Azapay üşüyorum, ısınamaz oldum,
Neden neden? ...


-II-

Bıldır aynaların dilindeydin sen
Baharı solmayan gözlerin vardı
Eni boyu şaşmış dipsiz bir zaman
Aynalara ilmik ilmik dolardı
...Dolardı da karagözlüm dolardı
...Büklüm büklüm saçlarını yolardı
..........Kirpiğinin pırpırından çağ geçer
..........Parmağının gölgesinden dağ göçer
..........Ceylan gözler beğ içinden beğ seçer
..........Bilmez misin Azapay'ım de hele?
De hele, nicedir halin?
Haberlerini alamaz oldum,
Neden neden? ...

Kara yerde misin, mavi gökte mi?
Nerdesin Azapay, balam nerdesin?
Kanayan çilede kor yürekte mi?
Mum titremesinde ağlıyor sesin,
Şimdi güvercin taklasında oyuncak zeytin dalları
Şimdi polis düdüğü, palet sesinde bebek emziği
Kurşunlarda kan bilyesi,
Ezanlı seherlerim çığlık çığlığa
Söyle be Azapay, söyle
Bu neyin nesi?
Sabah namazlarımı kılamaz oldum"¦
Neden neden? ..

Satuk Buğra Han, Yusuf Has Hacip
Rüyâlarımda her gece, melil, mahzun garip..
Deden Osman Batur’un gözleri eklenir gecelerime
Gök mavisi selâmımı götürmez, götüremez
Düşer martı kanatları ellerime
Sana güzelim Azapay sana
Yürek yürek selâmımı sunamaz oldum
Neden neden?

Mustafa CEYLAN


-,-
(*) Azapay,
Doğu Türkistan'ın bağımsızlık kahramanı Osman Batur'un kızı
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 12:57:33
YER (Gülce-Tekil)

Yer
Altı yer
En üstüde yer
Herkes ona dünya der
Yaşar onda mahlûku beşer
Vadesi dolunca ebede gider
Rahmanın emrini duyup ona uyanda
Koşar ona kul, uymayan istemem dese de

Yer
Mekândır
Bazen yıkılan
Yerine ev yapılan
Para karşılığı satılan
Verasetlere miras bırakılan
Şeytan memnun olsun diye yakılan
Ah vahlar içinde, kurtarmaya bakılan"¦

Yer
Gezegen,
Uzayda gezen
Galaksinin merkezi
Güneş ona, günde bir gezi
Düzenlerken, ısıtır gün herkesi
Düz dedilerse de yuvarlaktır kendisi

Yer"¦
Yemeği,
Haksız emeği
Haram düşünmeden yer
Harama bilmeden helal der
Helale bile haram der müminler
Ya rab! Yaşanan günler hangi günler?...

Yer
Küreler
Bizi küreler
Mazimiz de kalır dün
Elbet bugün, yaşanası gün;
Olmadan nefislerin kölesi ser"¦
Her davranış güzelliğinde bulur değer"¦

Yer"¦
İşine
Gelmeyeni yer"¦
Gelirse de şöyle bir,
İştahlı sözle okşayıver...
Yerinde hafif bir ben kalan imiş...
Hedef benliğimden geçip sen demek imiş...

 ‘‘Yer
İki yer
Arası değil,
Yer, iki yol arası’’
Bir yerde o varsa, onda da,
Mutlaka iyi kötü bir yer vardır"¦
Yer nerede ve ne kadar geniş olsa da
Onda var olan benlik ancak kendisi kadardır.
Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 12:58:07
KUYU KAZARKEN(Gülce-Dönence)

Boğmak isterler bilsen, bir kaşık duru suda
Nifak dolu sözlerle, yalanlarında boğmak"¦
İstemezler seninde, azıcık yüzün gülsün
Gülsün sen ki cihanda, eresin bol maksuda 

Ham başaklar vardır ya, hep yukarı dikilir
Bazı insanlar olgun, bazıları çok ham/ak
Kamil olan insanlar, gösterir de güler yüz
Yüz tırmık atarda ham, sözü barut dikilir

Korkar ondan el âlem, kabuğuna çekilir
Ya yakar, ya üşütür; tam anlamıyla kor kar
Görmeye çekinir be, öylesini tüm gözler
Gözler de güçsüzleri, kilosunu çekilir

Tükenir karakalem, düşüncemi yazarken
Hayal kurdum yarına, umutlarım tükenir
Kalem dedi yazmaya, çok önceden sözlendim
Sözlendim sahibimle, iştahlı bir yazarken

Yazar olmak için dün, eller kuyu kazarken
Bugün sana ne oldu, aklın sana ne yazar
Güreşe doymaz derler, pehlivansa yenilen
Yenilen kaleme gel, diller kuyu kazarken

Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:02:44
EKMEK NEFSİN AĞZINDA(Gülce-Dönence)

Şahin küçük et yer, deve büyük ot yer
Kimisi güzellerden, adı güzel Gül çiçek
Çiçeklerin solduğu, gibi solar tek gerçek
Çek kabul etmez inan, en son gidilecek yer"¦

Kimisi bile bile, haramdan çekinmez yer
Kimisi bilmez söyler, ısrarla ota altın
Altında oturduğu, belki de ipek koltuk
Koltuklar yalan bilir, utanır terler her yer"¦

Anamızdan doğdukta, kalbimiz iman dolu
Beklenen sahip çıkıp, bohçaya amel ekmek
Ekmek nefsin ağzında, deme! Çalışmak haktır
Hak yolunda gitmezsek, yağacak bize dolu"¦

Günahlar bilinir de, defterler günah dolar
Sözlerin ve işlerin, mutlak olsun edebi
Edepli olsun halin, dolsun yüzünde aklar
Aklar yüce yaradan, geçmez yanında dolar

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:03:25
ALTINDIR SUSMAK (Gülce-Triloyemsi)


Anlatırsın çoğu zaman, susunca çok şeyi sabret.
Yeri ve zamanı gelir, susan da konuşur elbet.

Sözün söyle gümüş ise, bilesin altındır susmak
Faydadan çok zarar verir, ağzına geleni kusmak
Haklının hakkını bilip, doğru olmasa da pusmak
Anlatırsın çoğu zaman, susunca çok şeyi sabret

Aklına geleni söyler, yaparsın sözün adavet   
Gölgelerin vehminden kaç, çıkar gönlünden kasavet
Hasmını sevmekle başlar, huzurlu topluma davet
Yeri ve zamanı gelir, susan da konuşur elbet.


25.02.2010 perşembe
Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:03:46
GEL SEVGİLİM(Gülce-Akrostik)

Gayrı ayrılık yağmurları yağmasın üzerimize
sEn gideli gark oldum, sanki karanlık bir dehlize
güLer el âlem halimize, canım sevdiğim bak bitap düştüm

Sevilene öyle bir bakar ya sevip özleyen
sEvilen gidince bildim, gidermiş onunla seven
meVsimler gelip geçmez, sen gidince hasretin yakar
sevGi nedir? Hasreti bildim ayrı düşünce
İkizİn olurdu bedenim dokununca tenine
gülerLer halimize, üzerimize ayrılığın yağmuru yağar
gözlerİn üzülür, incinen ruhunun kimsesizliğine
hasretiM saçlarımı sıvazlayan sıcak sevgi dolu ellerine,

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:04:09
GÜLCE (Gülce-Akrostik)

Gülce, şiirle insanlığa gülümsemektir
gÜzelce yaşamak, inanmak ve de sevmektir.
doLuşunca tüm renkler gönül heybene birer birer,
herCai menekşelerden alıp aşkı, birtanem,
gülcE, göğün yedinci katına mısra mısra yükselmektir.

Gülce, şiirde yeni bir soluk alma aslında
gÜndüz- gece türkülerle çağlara yürümektir.
daLdığında ey dostum en zindan gecelere
penCere açmaktır, hem de, on dokuz yerden
gülcE bir ışık, bin umut, milyon gerçektir.

Gülce bir bahçe, dostların buluştuğu yer, gönüllerin adresi
gÜlce bayrağın, toprağın, sevdanın şiirdeki sesi...
güLsün kara bahtı edebiyatın, müjdeler olsun güne
zinCiri, bahçesi, gülistanı özetle on dokuz yerde
gülcE dostluğun Yunus Yunus çağıldayan çeşmesi

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:04:45
HAYALİN TUTSAK (Gülce-Buluşma)

Sen istediğin kadar git, hayalin ki esir bende
Saçlarından hayalini, tutup sürüyüversen de
Dilberim ben seni bilmem deyip dikiliversen de
Gönlümde açan kardelen çiçeğimi sündürsen de
/
Bir yaralı haykırış
Belki nafile bir çırpınış,
Feryat eder gel gülüm, gel kardelenim,
Sensiz bana baharlar bile kış.
Hem de ne kış,
Yüreğime çöreklenen karakış
Ördüm seni sabahlara kadar ilmek, ilmek;
İşledim servi boylum beynimin her köşesine
Hücrelerimin her bir zerresine nakış, nakış;
Düşen bir damla gözyaşım düşer peşine
/
Hangi sözcük, hangi cümle, hangi paragraftır güzel
Hangi dil güzel anlatır, hisler bende sana özel
Neden hep cilve naz olur, kadın denen kaşı pergel
Sana hasretim can özüm, gel biriciğim beri gel

Sırra kadim bir odaktır, çeker yar beni caziben
Düşlerimiz vardır her dem, koşuştuğumuz peşinden
Sırça köşkte kıpırtıdır, seven kalpten hissedilen
Haber etmesen de sana, hayaline tutsağım ben
/
Güller içinde sen bir gülistan
Servi boyun hep dillere destan
Giydiğin mavi buluz, renk cümbüşü bir fistan
Güller içinde bambaşka bir gülistan
Gel can evime, gönlüme ol sultan

Gönül güzel yüzüne vurgun
Tatlı diline tutkun
Sanmayasın diye beni kuzgun
Çiçeğim sana sevdam için, olmuşum suskun
Her yeni günde beklediğim umutsun

Güller içinde sen bir gülistan
Her sabah yeni bir güne gebeyken tan
Bir gün daha eksilir gülüm, ömür denen olgudan
Her şafak bir hırsız gibi,
Elinde bir fenerle gelirken
Bir gün daha gider gülüm, yaşanası sevdadan.
/
Zor sevdam, kardelenim; çıkmaz olsan da kardan
Göstermesen de bana, bir önce ki bahardan
Seni beklerken gönlüm, üşüse ayazlardan
Yine seni bekler yar, umutlar umutlardan

Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey

Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:05:04
TOPRAK EV (Gülce)

Yerimiz dardı
Ne düşlerimiz vardı
Coşkun akardı
Hayallere sarardı

Dünyada ne var
Bir gün gelecektir dar
Kara toprak yar
Göz açıp kapa kadar

Sonra bize yar
Toprak eve koyarlar
Lapa lapa kar
Bildim üstüme yağar

Ağlarım zar zar
İki karış yerim dar
Daha yolum var
Kara toprak beni sar

Eser bir rüzgâr
Belki bir şimşek çakar
Ya deprem sarsar
Gidilecek yurdum var

Giden de ağlar,
Ta ki gidene kadar
Kalan da ağlar
Unutuncaya kadar

Ben vuslata yar
Acep orda ne yapar,
Net bir cevap var
Ekenler biçer çavdar

Cennet mekân var
Alttan ırmaklar akar
Irmak değil kar
Rabbim olsun kul’a yar

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:05:25
AŞKA GİTME ZAMANI (Gülce-Serbest Zincir)

Gözlerimi kapatıp sensizliği yazıyorum bak ezberden
Ezberden söylüyor bak gülüm, ismini anmaya aşinadır lisan
Lisan der ki; sen güzellik tahtında kraliçelerin de kraliçesi
Kraliçesi gönlümün gözümde hüzün perdesi, bense bekçisi yolunun

Yolunun üstünde papatya kırılganlığıyla bakıyorum bahara
Bahara, gelmeyen bahara küskünlüğüm, sana değil bu ara
Bu ara içimdeki dertlerle, yaş dolu gözlerime ihtişamın düşer
Düşer gönlüme, ufuktan doğan bir güneş gibi narin gülüşün

Gülüşün öyle güzel ki, hasretine ağlayacak olsa da gözlerim
Gözlerim seni arar, çamura gömülse de dizlerim sana gelirken
Gelirken bakıp iç çekiyorum, iç ceplerimde sakladığım resmine
Resmine bile tesir etmiş yalvaran bakışım, resmin bana gülüyor

Gülüyor resminde gözlerin, ben resmine mutat nöbetini tutarken
Tutarken görsen seni tutar gibi tuttuğumu, kıskanırsın onu sen bile
Sen bile gözlerine inanamazdın, hayaline verdiğim değeri görünce
Görünce seni, ey odamı ve gönlümü hayaliyle aydınlatan ay ışığım

Ay ışığım! Bir avuç huzurla ve vuslatla mutlu olacaktır yarınlarımız
Yarınlarımız için çıktım yola, karıncanın aczi yet ve zayıflığı içinde
İçinde senin olmadığın içimden geçip, Mecnun’un Leyla’dan misali
Misali Yunus Emre gibi, şimdi benden geçip ilahi aşka gitme zamanı

Zamanı ve mekânı bilmeden, aşk denen üç harflik mefhumu tatmadan
Tatmadan hasret ve özlemini, çilesi olmayan aşkın meyvesi tatlı diyen
Diyen kimdir? Âşıkların sabaha kadar divana durması bir hiç uğruna
Uğruna yürürken yolunda, gör özlemle vuslat bayramına ağlayan gözlerimi

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:05:43
DÜALEMİN GÜLÜSÜN (Gülce-Çaprazlama)

Derinden benim kadar, hangi ruh duydu seni,
Gönülden yanar böyle, Gül’e yanar gözlerim
Kör kalbim fırlayacak, olur sanki yerinden
Özlerim yaşadığın, o kutsal mekanları
 
Alemlere rahmetsin, İns ve cin’e öndersin
Yüce yaratanımın, vahyini sen öğrettin
Versin Allah herkese, hidayet nasip etsin
Mühürlü kalpler bilmez, kulluğu yüce güce

Çok hayal ettim bana, ey ümmetim demeni
Gül yüzlüm dinleyince, tebessüm eder yüzün
Yemeni bilmedik hiç, yemek doyasıya tok
Hüzün yaşadın sende, yine ettin tebessüm

Ümmetin sevip bastın, gül sinenin bağrına
Ayık olamadık biz, gül yüzlü sevgilimiz
Çağrına kulak verdi, dağlar ve taşlar bile
Müslüman’ız dedikte, kul olamadık layık 

Gül yüzünde gül açar, ey sultanlar sultanım
Benim tek önderimsin, nur üstüne nursun sen
Düalemin gülüsün, sana hasrettir bülbül
Ten muhtaç şefaate, gül sultan Muhammed’e

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:07:38
GEL VUSLATA (Gülce-Tokmak)

Gönlündeki sığ göllerde bulmak huzuru
Hayatında yağmurun bir damlası olmak
Sende derman bulup savmak aşk-a muzuru
Gözlerinden bakaraktan gönlüne dolmak

Gözden akan sevinç yaşın olup ta akmak 
Derin sevdan için yola dört gözle bakmak
Vuslat bulup sinende bir kıvılcım çakmak
*
Dilerim hep bunu bahşetsin yaratan
Susuz dereler ki kavuşur göllere
Kavuşmasız yara aşk yürek kanatan
Biçare Mecnun’u düşürdü çöllere

Çıkmaz sokak bile kavuşur yollara
Buluşur bir yerde ayrılsa kollara
Gıptayla bakarım ben aşk-ı bollara
*
Gelincik olsaydım keşke dağlarda 
Koparıp burnuna belki koklardın
Asma kütüğünde üzüm bağlarda
Olsaydım dibimi gelip yoklardın

Sarı giyer güneş olursun gözde
Maviler içinde sen yakarsın közde
Bin bir manasın aşk söylenen sözde
*
Kalemim yazmaz çoktan kırılmış
Hayal gözlerin baksın gözüme
Sözcükler çıkmaz dilim sarılmış
Kulağın duymaz yazık sözüme

Gel hadi yasla başın omzuma
Dayanak olsun bu umuduma
Yoksa sevemem artık korkuma
*
Sen nadide bir gül çiçek
Bir gün sevda bulacak er geç
Naz eden gül olur ayçiçeği
Var sen seni üzmeyeni seç

Yakala en güzel yerinden
Mutluluğu aşkı derinden
Şansın olsun sevda erinden
*
Yar senin en güzel yerin
Yaşamlara mana katan
Derin bakan o gözlerin
Sevdim seni etme nadan

Kıskanırım gözden gören
sen sevmezsen hayat ören
Gel vuslata olsun tören
*
Hayalim senle olsun
Faydalı rüyalarım
Hayatım neşe dolsun
Seninle hülyalarım

Ellerin ellerimde
Sevdansa dillerimde
Sen coşan Nillerim de

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:08:40
GÜN BUGÜNDÜR (Gülce-Çaprazlama)

Gün bugündür kardeş ha yok belki bir gün daha
Dost; İşini bırakma sakın ola yarına
Gitmiştir sil ömründen artık dönmez geri dün
Varına yoğuna bak gel gitme cıscıbıldak

Nerden çıktık yola yaren nereye varır son durak
Yolun neresindeyiz biz bilen tek, önümüz dehliz
Burak götürmez ki bizi dört omuz taşır aciz’i
Sanmam ki bu bir seyahat başlamadan hazır olun

Yok gitmeye başka yön yüzünü Allah’a dön
Dur de hemen nefsine düş Nebi’nin peşine
Aç yatarken kardeşin yatma tıka basa tok
İşine sarıl dört elle hile katma ekmeğine

Uyandıralım pas tutan gafil yanlarımızı tüm
Gülsün sen ki yeryüzünde mahlûkat’a halifesin
Düm deyince başlar suya ve rahmete olan hasret
Uy hakikat hilkatine cihanlarda yüzün gülsün

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:09:01
HAYAT SALINCAKTA BEBEK (Gülce-Buluşma)

Sesler kuytu köşelere tüner çığlık sessiz, densiz
Bildim aslında arkadaş hiçbir gül yoktur dikensiz
Bazı sonlar var ki gelir, çalar kapıyı sirensiz
Şah damarımızdan yakın, rabbim koyma bizi sensiz
/
Ne bilginler geldi ve geçtiler
Neler buldular, neydi beklentiler
Mumlar gibi insanlığa ışık verdiler
Belki diplerini bile görmediler
Belki kendilerini de gördüler

Hangisi yarıp geçti karanlığı,
Bilmem ki hangisi gördü aydınlığı
Görmedi emin ol ki, ölmeden, hak ettiği saygınlığı
Hep kaybedince duyduk, gidene layık olduğu hayranlığı

Onlar ki birer güzel masal söyledi
Dinleyenler Allah razı olsun eyledi
Ahrete kendileri için birer umut peyledi
/
Hayat salıncakta bebek ha düşüyor ha düşecek
Kuşatan çember ha bire daralıyor dost bitecek
Çırpınmak kâr etmez kardeş, ölüm köprüsü gelecek
Daha yol var mı ki kulluk yolunda kat edilecek
/
Biz se mahpusuz bugün beden kafesinde
İyiye ve güzele yol almanın özleminde
Kayboluruz varlığın kaybedilmiş yanında
Kurtulmak için kaybetmekten
Nefes nefese soluruz,
Belki de hayatın son deminde
Yoksulluğun ve acıların kulu kölesi oluruz,
Her zeminde

Yüce rabbim bize bir beden verince
Sevmesini öğretti bize her şeyden önce
Yunus bile severdi yaratılanı, yaratan için kendince
Şu delik deşik yüreğimize sevgi özü girince
Mana incileri saklanır sevilene binlerce
 
Gelirim kendime ben, benden geçtikçe,
Alçalırım benlikçe,
Yüksek yerlere çıktıkça
Bâd-ı sabah yeli, hu hu deyip gönüllere estikçe
Ayılırım belki her günü bir bir devirdikçe
/
Nefsi emareye uyar gafildir benlik ayılmaz
İçinde bulunduğu hiç bir durumdan memnun olmaz
Kanaatsiz insan bolluk içindeyken varlık bulmaz
Şükretmeyi bilen insan doğru yolundan ayrılmaz

Nerde beyni temiz kalbi temiz uyanıksa insan
Nerde güzel düşünceler ardın sıra rafan koşan
Kendi nefsinin kulu ve kölesi Her yoldan şaşan
Nerde rabbimin kulu ben, nerdesin ey sen kahraman

Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:09:22
YOLUNA KURBAN (Gülce-Tokmak)

Birçok insan yürür şimdi o caddelerde
Mekke şehri gülümserdi sen dokunurken
Arar gafil zevk-ü sefa pis maddelerde
Fütursuzca rızkı taam yer doyunurken

Sen dünyaya gösterendin huzur-u yar’ı
Öğüt verdin nübüvvetle, ameli kâr’ı
Derdin, kulu kurtaracak budur tek var’ı

*
Beşeri aşklara bedel senin aşkın
On sekiz bin âlem sevdik Ahmet seni
Mekke’den de sevgin tüm dünyaya taşkın
Cehalet kokar arz, gün bekler gelmeni

Rahmandan beşere en güzel ödülsün
Güllerin gül şah-ı muhteşem bir gülsün
Sözün tatlı olan şakıyan bülbülsün

*
Görevini bin bir çileyle yaptın
Döşeğin bıraktın gökleri geçtin
Cennetten en güzel köşeyi kaptın
Beşeri geç dedin ismet’i seçtin

Sen ki gönlümün en güzel yerinde
Benim sana aşkım bil çok derinde
Huzur bulur insan gül gözlerinde

*
Doğruluk senin büyük hedefin
Adında emin Muhammed emin
İnci dişlerin ak pak sedefin
Peygamberimsin ben bundan emin

Miraca çıkan kulun kendisin
Dil ve gönlüme sen efendisin
Örnek ahlakla yaşam bendisin

*
Zindan olur kalp seni bilmez
Doğru eğri, beyaz kap kara
Zulmet çöplük, temizlik bilmez
Dünya düşer cehalet dara

Nurun gönül derdine derman
Bir ben değil âlemler hayran
Yazan kalem yoluna kurban

Gül kokuna evren hasret
Mümin olan sana uyar
Mutlu etmez beni servet
Dinlerim nur sözün duyar

Aciz kulum günah yüklü
Gülün kökü derin köklü
Derin sevgin sönmez köklü

*
Bakışların nurdan ay
Söyler bülbül; Muhammed
Gamzesi der, hilal say 
Gölgen ister, nur Ahmet

Şeytan ister benden gül
Vermem derim, olur zül
Kul olsun der yanıp kül

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:09:51
BAŞKA DÜNYA YOK (Gülce-Serbest Zincir)


Gönüller çöl dünyalar adeta kara zindan
Zindan olmuş, kara geceler gibi yaşamlar
Yaşamlar, yaşanır nasıl yaşanırsa, söylenir ben
Ben derken kendini bilene, bulamaz gafil insan

Gafil İnsan, dünyadan başka dünya yok arama
Arama dostum bizden başka güzel düşünen yok
Yok, o var sandığın şey, tek çare ve yardım bizden
Bizden gelmezse yardım, aç ve açıkta kalır muhtaç insan

İnsan düşünse neler ister, hep besler umut
Umut arıyor dedikodu belasında lisan
Lisan söyler ne güzel sözler, ne kelamlar
Kelamlar güzel olup, güzelce geçse eyleme,

Eyleme arkadaş hiç olmazsa kötü söz söyleme
Söyleme sırrını kendinden başkasına gizliyse
Gizliyse duyurma kendine bile, ey yaren seslice
Seslice söyle güzel olanı, ibret alsın gönüller

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:10:31
EV ALMA KOMŞU AL(Gülce-Sonem)

Yenisini yapmak zor, yıkmak dersen ne kolay
Yeni bir şey yapmaktan,  zor yıkıp etmek tamir
Kalp kırıldı mı bir kez, duymaz ol diyen amir
Kırmak bir söze bakar, onarmak dersen olay

Yapmak gelmiyor ise, yıkılmasın dilinden
Ev alma komşunu al, diyen atandır dinle
Hesap edip öğünsen, para dolu cebinle
Komşu komşuya muhtaç, kül ister kabilinden

Hidayet ve takvayla, gönül zenginliği iste
Dertlilere derman ol, çaresizlere çare
Senden bunu bekler kul, nice muhtaç biçare

Sevgi ve hoşgörüye, gönülde birliğe koş
Öfkeyle çıkar hiddet, olur şiddete yol
Sabrın ile çek engel, öfkeyi yutan sen ol

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:10:45
HAK HAKTIR (Gülce-Tekil)

Ama mı?
Görmez, yoksa ben;
Ben miyim hakiki kör?
Sağırın mı kulağı duymaz?
Kulak bende diyenin mi acep gör!
Ne kulaklar vardır ki, hakikati duymaz

Hak haktır,
Uymasan da sen,
Yok deyip yok olmuyor"¦
Yok desen hukuk yok edilmez
Adaletsiz adalet olur bir kor!
Adaletsiz hukuk, tahakkuk edilemez

Doğrudur"¦
Önünde onun,
Durulamaz bu çok zor
Doğru firen balata bilmez
Çok istemekle sevdirilemiyor
Hiç bir konu ki; zorla kabul edilemez

Sevilen"¦
Sevilir zaten,
Gönüllerden silmek zor
İstikbale mum yakan bilmez.
Genel kanım, iyiler sevilmiyor.
Kaybedilmeden kıymetleri görülemez.

Siyahtır"¦
Gel ki ak desen,
Desen ki; ak etmek zor.
Aktır demekle renk değişmez.
Çamur atmakla belki iz kalıyor
Yalan dolanla hakikat saptırılamaz.

Işık ver"¦
Durmak nedendir?
Karanlığa dur diyor,
Emek yoksa mum bile yanmaz.
Kimse yok, mum yakmak sana kalıyor.
Alev değil bahis, yangına çıra olmaz.
Hadi kardeş durma! Ha bire çember daralıyor.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:10:59
İNCİ (Gülce-Bahçe)

Yaşamımdan sırlarım
Aklım var, yok satarım
Bilgim yok, âlim’im derim
Hakikati bilseydim
Yaşamın sırlarını bilirdim
Ölümü ve sonrasını çözerdim
Aklım var bilirim, ama o kendini bilmez
Akılsızım, aklım olmasa ne ederdim

Dalgıçlık bilmem, inci isterim
İnciyi isteyene dalgıçlık gerek erim
Varı yoğu dosta ve muhtaca verip, dalacak derin
Canı avucunda, nefesi ilmeğinde derip,
Her dilek bilgenin yüreğinde,
İnci, evet inci denizin enginliğinde,
Derinde,
Ya da göklerin,
Uçsuz bucaksız gizinde
/
Denizde bir damlayım, nasıl inci olurum
Sedef kaplar içinde, kalıp hakkı bulurum
Özene bezene ben, yaratana kul olup
Hiç olmazsa bu yolda, rızaya yorulurum 
*
Damla bir inci nasıl, olur engin denizde
Olmazsa tende şükür, zikirim de genizde
Bana düşer azaplar, tövbelerin beteri
Bunak bir ihtiyarsam, rengim atar benizde
/
İnci değil,
Balık olup beslersem kötülükleri iş değil
Yoksulları ve garibi ezersem kâr hiç değil,
Ayağım baş olacak, başım ayak!
/
Alemlerin gizemleri saklıdır, senden ve benden
Bir düğüm ki; çözene de, aşk olsunlar hakikaten
Kendine gel gafilsin ben, düşün yaşıyorsun neden
Gözüne perde indimi, ne sen kalırsın ne de ben
/
Zaman sendeyim
Ne, sende aradığım?
Var mıdır incilerde adım?
Hala dolmadı bilsen ki miadım
Zaman, bilmez misin ki banadır ettiğim
İnci olup, cennet mekân değil midir teptiğim?
Bensen ne bakarsın o yana, bu yana, sen bak içine.
İnci olsam derim indi ilahi de, nedir senden çektiğim
/
İndim ağlayarak yeryüzüne, canım avucumda
Hazır Nefesim, her an çıkıp gitmek için göğsümde
Umudum vardır, Can tenden, çıkmadan inciliğimde
Aranıp durmam boşuna, İman anahtar, kalbimde
*
İki düşman var, nefsim ve şeytan bana yeryüzünde
KoNmam derim de ben, onların pisliğinin üstüne
Her yolCu bir kere yaşar bildim bu seyrüseferde
Kalmaz İnşallah yola borcum konaklarım bu handa
/
İnci olmak,
Bir midye, bir istiridye bir tarak içinde
Geleceğe açılan pencerem, dünya içinde
Kalırım bir ömür,
Ya olurum inci, artar değerimde
Ya olurum kömür,
Yüzüm kararır ilahi mekânım da

Ya alırım emir,
‘Bilmedin beni, bilmezden geldin,
Her doğa olayı ile ben varım dedim,
Bana kulak vermedin
Hadi gir hazırladığım ateşime gir dedim’.
Dersin yüce rabbim,

Ya alırım müjde bir,
‘Oldun bir inci, rızamla geldin
Kulum sana cennetime girmeye hak verdim,
Çünkü sen bana kulak verdin
Hadi gir hazırladığım cennetime gir dedim’.
Dersin yüce rabbim,

Ya olurum bir inci;
Ya da; ölüm yolunda birinci!
Dünya bir midye, bir istiridye
Olabilmek, benim hedefimse,
O âlemi faniden çıkmadan, bir inci"¦"¦!


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:11:24
NÖBET BENDE (Gülce-Yiğitce)

Vatan için çok can veren
Yatan oldun ey şühedam
Bakan benim nöbet bende
Küçülmeden devler gibi

Soran bilsin ben ki buyum
Kur’ an yolu benim yolum
Boran bilmem hak kuluyum
Bükülmeden elif gibi

Hedefe ok; ben yürüyen
Halefe bir, nur kürüyen
Sedefe dal, dese gönül
Sökülmeden hırsız gibi

Sevgi satıp sulha koştuk
Bengi deyip cenk’e coştuk
Bengi için kaşık vurduk
Bükülmeden seymen gibi

Hacca giden ben karınca
Akça olsun yüz hakkınca
Çokça bulsun ruh sevabı
Dökülmeden ölmüş gibi

Durur oğuz boydan dokum
Vurur hedef benim okum
Serdar, Levent, akıncıyım
Bükülmeden tûran gibi

Türkü söyler, diller; destan
Türk’ten korkar, düşman; festen
Göktürk benim soydan atam
Dürülmeden dürdük gibi

Tekin dur sen, son haşarat
Alptekin ben, bil ki Kürşat
Kin tutmamda dik dururum
Bükülmeden çelik gibi

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

Bengi: Zafer, sonsuzluk manalarının yanı sıra, Balıkesir yöresinde oynanan zeybek oyunudur.
Turan: 1. Turancıların dünyadaki bütün Türkleri birleştirerek kurmayı amaçladıkları ülkenin adı.2. Türklerin Orta Asya'daki en eski yurtları.3.Türkçe konuşan Türk Miletleri

Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:11:56
ŞAH-I GÜL(Gülce-Triyolemsi)


(Duraksız 21 hece gülce-triyolemsi)

Öyle birine gönül veriniz ki gönlünüz onun ardından koşsun.
Öyle birine meftun olunuz ki hayat kaynağınız ondan coşsun

Kaybolan umutlarınız, yıkılan harabe hayallere dalmasın
Papatya fallarındaki seviyor ve sevmiyor a gerek kalmasın
Gözünüzde yaşlara, yüreğinizde bin pişmanlıklara salmasın
Öyle birine gönül veriniz ki gönlünüz onun ardından koşsun

Tek özleminiz olsun da gözyaşlarınız, şah-ı gülleri sulayan
Bağlanıp peşinden gideceğin Şah-ı Gül’ü Gülizar da arayan
Batıldan uzaklaştırıp, hakkın ve halkın hoşnutluğuna yarayan
Öyle birine meftun olunuz ki hayat kaynağınız ondan coşsun

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:12:07
ZEVKE DALDIK (Gülce-Akrostik)

Hani nerde muslümanlık ey nebi! seni unuttuk mu ne
Zor Zamanlardan geçiyoruz ya sorgudan yırttık mı ne

Murat nedir, Maharet âlem aldatmaksa, aldanan yok
Ulu Allah’tan rahmet Uman kullar, baksana lafta çok
Hani söz vermiştik biz Hem, kâl-u bela da, başka rab yok
Allah’ım biz günah kar ve Asi kuluz,  hidayete tok
Medet gül yüzlü sevgili gönülleri Muhabbete sok
Murâd-a ermek için sen yolun da, Murat’ a engel yok
Ey nebiler nebim bize önder sen, yaşayan Entel çok
Demem o ki; iman etsek de biz, unuttuk zevke Daldık

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey 
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:12:43
BİLGİM YOK Kİ (Gülce-Yiğitce) 

Sırra erdim, derken az çok
Bildim ben ki, bir şeycik yok
Sırra kadem, ben giderken
Bilgim yok ki, yönüm bilsem

Kitap yuttum, kalem tuttum
Hitap ettim, ben unuttum
Bitap düşmüş, gönül yorgun
Silgim olsa, hatam silsem

Gör aklım var, bildiğim yok
Kör kalbim var, sevgiye tok
Ser muhabbet, hoş gör, bir ol
Bil kim olsan, dostluk versem

Yaşam sırrın, bil eyledim
Kasam dolmuş, hal peyledim
Alsam geri, geçen ömrüm
Silgim yok ki, hayat silsem

Çöldür gönül, dünyam zindan
Küldür kalpsiz, gafil insan
Kuldur yaşar, ben der lisan
Bilgim dolsa, sözüm bilsem 

Yaşım akmış, çağım geçmiş
Saçım akmış, beyaz seçmiş
Başım şimdi, hazan gerçek
Gel kim, dert çok, başa dönsem

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:12:56
FECİR SAKLI (Gülce-Sonem)
 
Bin cahil ve bilgisiz, dostun olacağına
Okumuş ve kültürlü, bilen düşmanın olsun
Dostunla paylaşacak, özel zamanın olsun
Varlıklı zengin olup, tekil kalacağına.

Endişe ve elemde, kalsan da tahammül et
Her karanlıktan sonra, mutlak bir fecir saklı
Çıkar ortaya bir gün, hakkını alır haklı
Edene kâr kalmaz ki, ceza bulur musibet.

Acılara göğüs ger, sınav ki sabır ister
Âlemlerin rabbine, kulak ver sahibine
Şükrü eda gerektir, Muhammed Habib’ine

Ecel milyarlarca sır, yolcu çekti bu yola
Dünya han ve hancıdır, bilsen ey garip yolcu
Bilsek biter bu sefer, yalancıdır her falcı

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:13:07
ÖLÜM KÖPRÜMÜZ (Gülce-Tuğra)

Gâfiller aldırmaz, aymazlık yaşar
Kulluktan andırmaz, yanlış yol koşar
Sanmışken sonsuzdur, artık ömrümüz
Canlar gelmiş durmaz, yol sondur şaşar
Çırpınmak kâr etmez, ölmek köprümüz

Mef 'ûlün / mef'ûlün / mef'ûlün / fa'il

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 14 May 2010, 13:13:18
ŞEN VİRGÜL (Gülce-Tuğra)

I
Gel hasret çektiren; diyor gönlüm sen
Gözden yaş döktüren, adın söyler ben
Benlik senden nasıl geçer sevmişken
Mahrum ettin de sen, gülüm, gül şenden

II
Aşkım sensin dedim / gecem ettin zül
Sevdam sensin benim / gülüm sen hep gül
Sevdam bizden nasıl / geçer gelmişken
Gül, sen ben, ben senim / gözüm şen virgül

Mef ‘û lün / fâ i lün / me fâ î lün / fâ (Rubai Ahrem)

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 29 Iyul 2010, 15:48:19
Mukaddime-Dedem Korkut Kitabı (Gülce Bahçe)
Bismillâhirrahmânirrahim

Soyu kamların soyundan,
Oğuz’un Bayat boyundan,
Fırlamış bir ok yayından,
Doğdu ölmez Dedem Korkut.

Tanrı’nın sevgili kulu,
Sunulunca içti dolu,
Gösterdi Oğuz’a yolu,
Doğdu ölmez Dedem Korkut.

Bilgesidir tüm Oğuz’un,
Piridir kolca kopuzun,
Gezer il il yollar uzun,
Doğdu ölmez Dedem Korkut.

Hak verdi ilham doldurdu,
Ne istediyse oldurdu,
Ağlayanları güldürdü,
Doğdu ölmez Dedem Korkut.

Türk’ün bulunduğu yerde,
Er belinden düşen erde,
Yaşar gider gönüllerde,
Doğdu ölmez Dedem Korkut.

Her müşkülü halleden Oğuz üstünde gölge,
Gaipten haber eden hem erendir hem bilge.
Bir can ile bir beden ölümsüz Korkut Ata.

Ne buyursa kabul gördü,
Danışan hak yolu sürdü,
Nice nice öğüt verdi,
Doğdu ölmez Dedem Korkut.


Korkut Ata söyledi ki: ‘Hanlık Kayı’ya geçecek,
Alamayacak hiç kimse Kıyamet kopuncaya dek’

Dedem korkut hak söyledi,
Bilen başa taç eyledi:

‘Bir iş düzenini almaz,
Allah Allah demeyince.
Kişi yoktan zengin olmaz,
Ulu Tanrı vermeyince.

Kul başına kaza gelmez,
Alın yazı görmeyince.
Yaratılan kimse ölmez,
Ecel vakti ermeyince.

Kişide devlet olmaz gönlünde varsa benlik,
Yağan kar yaza kalmaz kalmaz güze çimenlik.

Eski pamuk bez olmaz kalleş düşman dost olmaz,
Kalkmazsa kara kılıç düşman imana gelmez.

Kara eşek başına başlık vur olmaz katır,
Hanım olmaz cariye giydirip süse batır.

Bir yiğit dağlar kadar
Mal mülk edinip yığar,
Yenmez nasip fazlası
Kısmeti kendin boğar.

El oğlunu büyütüp beslesen de faydasız,
Yalnız başına koyup bırakır gider evden.
Oğul olmaz katiyen el oğlundan, güveyden,
Külden tepe yığılmaz düşlesen de faydasız.

Er malına kıymazsa ölür gider adı çıkmaz,
Çağıldayan su taşsa yine de dolmaz deniz.
Özünden öğüt almaz anadan görmese kız,
Oğul töre bilmese yabana sofra çekmez.

Oğul babanın sırrı iki gözden birisi,
Devletli oğul olsa ocağı gönendirir;
Devletsiz oğul olsa ocağını söndürür.

Devam eder Korkut’ça işte sözün gerisi;
Oğul neyler babadan kendine mal kalmasa,
Baba malı faydasız başta devlet olmasa.’


Dedem korkut bir daha
Söyledi bir görelim,
Hele neler söyledi
Hikmetine erelim:

‘Vurup keser kılıcı
Kötü yüreklilerin,
Vurmasın daha iyi
Yarası olur derin.

Vurmasını bilen yiğit
Ne şer olur ne ahmak,
Ok ile kılıçtan öte
Daha iyi ağaç çomak.

Atın yemediği ot bitmese daha iyi,
Yalancının ocağı tütmese daha iyi.

Sert yürürken soylu ata
Dönek yiğit binebilmez.
Bineceğine binmesin
Binmemesi yeğdir, bineceğine.

Misafiri bilmez evin
Bir lokması yenebilmez.
Yeneceğine yenmesin
Yenmemesi yeğdir, yeneceğine.

Soyu belli bir babadan
Hoyrat oğul inebilmez.
İneceğine inmesin
İnmemesi yeğdir, ineceğine.

Atasına saygı duyan şefkatli oğul iyi,
Baba adını yürüten devletli oğul iyi.’


Dedem korkut yine söyledi
Görelim Hânım ne söyledi:

Ala dağın otlağını
Yer otunu geyik bilir.
Gece kervan göçtüğünü
Çayır kuşu, ayık bilir.

Akar suyun zorluğunu
Yük taşıyan kayık bilir.
Kötülüğün acısını
Doldurulan oyuk bilir.

Akça kımız al şarabı
İmbiğinden süzen bilir.
Öleceği güzel Tanrı
Olacağı sezen bilir.

Yedi dere kokusunu
Tilki gibi gezen bilir,
Koç yiğidi cömert eri
Kopuz çalan ozan bilir.

Varlığının kıymetini
Geleceği gören bilir.
Vatan nedir bayrak nedir
Uğrunda can veren bilir.’


Dedem korkut yine söyledi
Görelim Hânım ne söyledi:

‘Ağız açıp el açıp övdüğüm Tanrı güzel,
Can özüm iki gözüm sevdiğim Tanrı güzel.

Tanrı dostu Muhammed, Âmme güzel cüz başı,
Ebubekir ve Ömer, Mekke’nin her bir taşı,
Erlerin şahı Ali din içindi savaşı;
Ağız açıp el açıp övdüğüm Tanrı güzel

Hasan ile Hüseyin, Tanrı bilgisi Kur’an,
Cuma günüyle Yasin ve Affanoğlu Osman,
Hutbe dinlerken ümmet, minareden okunan,
Can özüm iki gözüm sevdiğim Tanrı güzel.

Ak süt emziren ana
Helâlce kadın güzel.
Evladı seven baba
Oğul, kız tadın güzel.

Uslu yol alan aygır
Elin kınası güzel.
Ala otağı, çadır
Gelin odası güzel.

Yiğit soylu alp erence,
Kopuz çalan ozan güzel.
Deyişlerle yol gösteren,
Bu destanı yazan güzel.’


Ve kutlu Oğuz elinden,
Dede Korkut’un dilinden,
Destan düşer her telinden,
Çalar kopuz söyler ozan:

Devletlisin bey oğul
Devletin kutlu kalsın,
Dili sevip koruyan
Bir ömür mutlu kalsın.

Türkçe oku Türkçe söyle,
Köküm Türkçe, ana dilim.
Yaşatır sonsuza kadar,
Türkçe sanat Türkçe ilim.

Kulak ver sözüme dinle ey oğul,
Burçları deviren yankıdır sesim.
Kanlı meydanlarda oynarken atım,
Boğardı cihanı anlık nefesim.

Kutlu törelisin anla toy oğul,
Orhun’da abide bilgece hansın.
Dirlikli, düzenli sürsün birliğin,
Bozdurma ilini sen bir cihansın.

Yükselir temelden kinle oy oğul,
Yeni Çin setleri, durdurmak için.
Oyunlar, hileler, sahte alkışlar,
Kardeşi kardeşe kırdırmak için.

Yürüsün varlığım senle ay oğul,
Maziden atiye dirilik gerek.
Koru benliğini, sarıl köküne,
Bir vatan bir bayrak bir atsın yürek.

Geleceğin temeli sonsuzluğun güvenci,
Son asrın kıskacında iyi dinle Türk genci.
İlk ödevin olmalı Türk yurdunu korumak,
Türk’ün bağımsızlığı, varlığın tek direnci.

Varlığına kast eden hem içerde hem dışta,
Kötücüller çıkacak bu düşmanca yarışta.
İçinde bulunduğun duruma bakmaksızın,
Görevin savunmaktır hem savaş hem barışta.

Bağımsız devletine kıymak isteyen düşman,
Seni, varken vatansız koymak isteyen düşman,
Görülmemiş bir utku var sayalım kazanmış,
Türk’ün soylu kanıyla doymak isteyen düşman.

Düşse zorla, hileyle kaleler birer birer,
Dağıtılıp tüm ordu koyulmasa bir nefer,
Ele geçip gemiler kaldırılsa her sefer,
Aşkın özgürlük olsun bağımsızlık savaşın.

Bu durumdan acıklı daha da korkunç olan,
Aymaz ve sapkın çıksa iş başında bulunan,
Mutlaka hain olur düşmanla yatıp kalkan,
Aşkın özgürlük olsun bağımsızlık savaşın.

Yönetime gelenler damat, oğul, bacıyla,
Yurda girmiş düşmanın siyasi amacıyla,
Birleşirse çıkarı ulus yanar acıyla,
Aşkın özgürlük olsun bağımsızlık savaşın.

Ey Türk geleceğinin, varlığımın güvenci!
Böyle ortamda bile göster haklı direnci.
Devletli olmak için gerek duyacağın güç
Damarında dolaşan soylu kanda Türk genci;
Aşkın özgürlük olsun bağımsızlık savaşın.

Osman Öcal


Atandan miras kaldı bu topraklar helalin
Koruyamazsan eğer çok büyüktür vebalin
Sızlatma kemiğini atan Gazi Kemalin
Damarında dolaşan soylu kanda Türk genci;
Aşkın özgürlük olsun bağımsızlık savaşın........... Metin gürbüz
 

Osman Öcal
 

Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 03 Aprel 2011, 18:32:57
Abdürrahîm Tırsî (GÜLCE- BAHÇE)

             -I-

Alaz içre göynür özüm,
Medet senden yâ İlâhî.
Kan pınarı iki gözüm,
Medet senden yâ İlâhî.

Nice günahı devşirdim,
Nefsime lokma pişirdim,
Eşiğine yüz düşürdüm,
Medet senden yâ İlâhî.

Dünyaya geldiğim günden,
Kesmedim ümidin senden,
Toprağa düşmeden beden,
Medet senden yâ İlâhî.

Demi devran şu mekânım,
Fayda vermez ki unvanım,
Sen bilirsin sen Sultanım,
Medet senden yâ İlâhî.

Gün olup benzim solacak,
Gözüme toprak dolacak,
Kabirde halim no’lacak,
Medet senden yâ İlâhî.

Melekler gelir görmeye,
Nerde deyince sermaye,
Sorguda cevap vermeye,
Medet senden yâ İlâhî.

İsrafil Sur’a üfürür,
Açılır defterler bir bir,
Mahşerde hesap verilir,
Medet senden yâ İlâhî.

Bu kul nefsinin kölesi,
Mizanın olmaz hilesi,
Yakar cehennem çilesi,
Medet senden yâ İlâhî.

Aşk oduna sensin çarem,
Yalvarırım eyle kerem,
Kereminden gelir İrem,
Medet senden yâ İlâhî.

             -II-

İznik Tirse cevahiri,
Belirsiz doğum tarihi,
Mutasavvıf halk şairi,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

Şiirde Yunus mirası,
Tırsî’dir asıl mahlası,
Aşk-ı muhabbet hastası,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

Babası, Bolu’ya yerleşik Bayezid Fakih,
İsfendiyaroğullarından, köy imamı.
Zaman zaman İznik’e yol düşürüp,
Eşrefoğlu Rumi’nin sohbetlerine katılır.
Katılır katılır amma
Buna sebep,
Küçük Abdürrahîm yanındadır hep.
Eşrefoğlu’nun isteği, babasının rızası
O’nu, İznik’te alıkoyar küçük yaşta.
Aldığı eğitim ile
Galip gelen Tırsî’dir nefis ile savaşta.

Nefsine vurarak palan,   
Ve haramı haram kılan,
Tasavvuf ilmine dalan,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

Büyük veli Rumî’nin irşat halkasında
Yıllarca yandı, yandıkça pişti,
Piştikçe büyüdü, büyüdükçe pişti.
Müritlerin içerisinde en gözdesi oldu,
Postnişin makamına erdi.
Ve
Eşrefoğlu’nun kızı Züleyha Hatun’la evlendi.

Henüz talebeyken Hızır’ı görmek,
Gönlünü gül edip yoluna sermek,
Dilerdi sohbetin hazzına ermek,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

Eşrefoğlu bir gün saldı pazara,
Bilmeden bir tane verip Hızır’a,
Bir sepet elmayla döndü huzura,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

O
Bilmez
Amma bir
Bir bilen var,
Hocası bakar:
Biri eksik bunun.
Abdürrahîm der ki:
Bir zat aldı gelirken.
Neden hemen eteğine
Tutup yapışmadın o zatın?
Bilmem ki kimdir, necidir o zat?
O Hızır aleyhisselamdı, heyhat!
Görsem diye yanardın bilemedin bak,
Bu gün bu gece seni bekleyecek Yaylak.
Buyurunca hocası duramaz, derhal
Karşılar Hızır’la bekleyen mahal.
Allah’a hamd ve senâ ederek,
Varıp ayrılırken huzurdan,
Sırra mazhar olmak için
Dua ister Hızır’dan.
Kadir kıymetin bil,
Hizmet ettiğin
Zattan iste,
Der Hızır
Kaybolurken gözden. Yanar özünden.
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

Bundan sonra şevk gayret ve özen,
Gündelik hayata verir bir düzen,
Hizmette kusuru bastırıp ezen,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

Nice gönüllere tahtını kuran,
Bolca kerametle dostunu saran,                               
Kudret sofrasından lokma koparan,   
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

Hizmete amade dolu bir yaşam,
Hak rızası için bilmedi evham,
Oturduğu postta yürüttü nizam,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

Rumî dergâhına ilki halefin,
Bin beş yüz yirmide sarınıp kefin,
Hocası yanına yapıldı defin,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

                 -III-

Gizemci ozanlara etki eden Yunus’un,
Abdürrahîm Tırsî’ye kaynaklığı aşikâr.
Hocası Rumi gibi hece vezni, yalın dil,
Yaşadığı yüzyılda Türkçenindir büyük kâr.

Bir divanı varsa da görmemiştir günyüzü;
Her ilâhî hoş seda her mısra ermiş sözü.
Gönlü fethetmiş Hûda, esiri gonca kokar.

Zamanda dâhi
Sendendir yâ İlâhî,
Verelim sahi
Birkaç örnek ilâhî.

‘‘İnâyet eyle kullara
Nazar kıl hâlime Allah
Hazan yapraklara döndüm
Sarardım soldum yâ Allah

Aşkın bana kâr eyledi
Bağrımı biryân eyledi
Gözüm yaşın kan eyledi
Gece gündüz akar Allah

Bîçâre kaldım der—mânde
Özümden vaz geldim ben de
Murâdım sendedir sende
Seni ister seni Allah

Aklım başa gelmez oldu
Can bedende durmaz oldu
Gönlüm bana gelmez oldu
Seninle bâzârı Allah

Oldum dîdârına müştâk
Kerem eyle hâlime bak
Ey keremler edici Hak
Dîdârını göster Allah

Yüreğimde çıktı başlar
Başıma çöktü teşvişler
Gelir geçer yazlar kışlar
Derdinle yanarım Allah

Bu Abdürrahîm-i Tırsî
Urup topraklara yüzü
Sana ulaşmağa özü
Seni ister seni Allah’’

‘‘Yücelerden döndüreyim
Alçaklara gönül seni
Alçaklardan alçaklara
İndireyim gönül seni

Ayırayım halktan seni
Şöyle hak edeyim teni
Ayaklar altına yani
Bırakayım gönül seni

Nice kaçarsın yabana
Aşk gemin urayım sana
Sürüp ol maşuktan yana
Hem çalayım gönül seni

Başım gurbete urayım
Benlik defterin düreyim
Alnım yazısın göreyim
Uydurayım gönül seni

Başımın terkin urayım
Canımı yolda koyayım
Ne kim olursa olayım
Komayayım gönül seni

Yürüyeyim yane yane
Aşk odun urayım cane
Bakmıyayım masivaye
Göçüreyim gönül seni

Koyayım namusu arı
Talep edeyim o yâri
Dün gün çektireyim zarı
Ağlatayım gönül seni

Dost gamın alayım başa
Yürüyeyim kalka düşe
Vasfı dile gelmez işe
Uğratayım gönül seni

Sığınayım ol Mevlaya
Yüz süreyim ol âlâya
Abdürrahîm-i Tırsî’ye
Uydurayım gönül seni’’

‘‘Ey dost senin derdin ile
Yürüyeyim yane yane
Dökeyim gözümden yaşı
Akıtayım dane dane

Bana seni gerek seni
Sensiz neylerim ben beni
Aşk şarabı canım canı
İçir bana kana kana

Doldur gönlüm fikrin ile
Hem dilimi zikrin ile
Dost dost diye aşkın ile
Çarh vurayım döne döne

Eyle cismim candan üryan
Olayım yüzüne hayran
Götür hicabı aradan
Gösteredur cana cana

Bu Abdürrahîm-i Tırsî
Sen sultanın eksiklisi
Seni umar kerem issi
Ulaştırsan hane hane’’

Vuslatî der o bir bahir,
Bilsin zaman bilsin ahir,
Hem evliya hem de şair,
Bizim Abdürrahîm Tırsî.

Osman Öcal
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 19 Fevral 2012, 03:43:04
Borcum Olsun(GÜLCE- TOKMAK)

Çomağı tutan celep zamansa haydut,
Devrilen gönderlerim kırılan değer.
Bilirim akla ziyan son nefes, umut,
Düşüyor uçurumdan hep birer birer.
***Bileylenen kör kılıç omzumu döver,
***Kök dibinden kesilir dal başın eğer,
***Günü batıma çeker vampir bir seher.

Kan üstüne basıp dans eden çakal,
Koçsuz koyunlardan kurar yozunu.
Paslanmış yüreği mest eden çakal,
Karanlık dehlizde yalar tuzunu.
***Yiyip yiyip kangurunun muzunu,
***Yükselen kartalın çırpar tozunu,
***Boyu zürafadan uzunmuş meğer.

Bir can verirsem bin dirilirim,
Sitemim olmaz havlu tutana.
Tasma takmayı ben de bilirim,
Kuyruk sallayıp uzun yatana.
***Ortam toz duman katan katana,
***Son borcum olsun kaşın çatana,
***Attığım taşlar yağlıysa gever.

Vuslatî der dik olsun başın,
Cahilce okul kurana bakın.
Sahi nedir bitmez telaşın,
Neysiz davul vurana bakın.
***Gocunursan yarana bakın,
***Yersiz kalem kırana bakın,
***Yal yediği kabına siyer.

Osman Öcal


Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 19 Fevral 2012, 03:43:35
Tuğra-VII (GÜLCE-TUĞRA)

Sen anamsın han beratlım sen kızansın sen kızım,
Sen yiğitsin Tanrı kutlum, varlığım sen can sızım.
Rehberim, ses bayrağımsın sonsuza dek dalgalan
Türkü börklüm ağca atlım başbuğumsun uldızım;
Durma şaşkın kırk kanatlım yoksa doğmaz yıldızım.

Osman Öcal
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 19 Fevral 2012, 03:44:06

Bir Manda (GÜLCE-ÜÇGEN)

Bir
Zaman
Bir manda
Yığar göle
Yoğun kıvamda
Has damızlık çalar
Boz bulanık dumanda

Dur
Der şer
Kör şişer
Yoktur destur
Her dirhem fostur
Tam tutarken maya
Kalkar birden duldaya

Ben
Derken
Ve birden
Nodulu yer
Görevimdir der
Gem verip ağzına
Çökerler boğazına

Her
Müşir
Konuşur
Aynı dilden
Savılır gölden
Küpelenir kulak
Doğurmadan bir malak

Osman Öcal
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 19 Fevral 2012, 03:44:24
Ölen Şehit Kalan Gazi (GÜLCE-YİĞİTÇE)

Ölen Şehit kalan Gazi,
Yer Tanrı’dan gök Tanrı’dan.
Ana baba bala eşi,
Der Tanrı’dan bir Tanrı’dan.

Yaprak yeşil dal kırmızı,
Bayrak bayrak ay yıldızı;
Toprak tutup er beliyor,
Her tarafta bir Tanrı’dan.   

Yazık olsun ölmez töre,
Kazık çatal girmez yere;
Bozuk ayna bozar yüzü,
Ar verile bir Tanrı’dan. 
   
Hurda sağan kör nazarlık,
Barda doğan bir pazarlık;
Kârda onlar zararda kim,
Mir gerekir bir Tanrı’dan.

Deven yatsın atın bin der,
Seven yürek sesin gönder;
Güven sensin umut sizden,
Ser düşerse bir Tanrı’dan.

Hay Vuslatî yaz Yiğitçe,
Say sevdamız Gülce Gülce;
Ay büyüsün ulusun kurt,
Sır Tanrı’dan bir Tanrı’dan,

Osman Öcal
Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 08 Noyabr 2012, 03:40:07
      Teşekkürler İlqar Müezzinzade

      Bir insanın yaşı, cinsiyeti, işi ve konumu ne olursa olsun, dostluk kapısını aralıyorsa; hele ki aradaki maddi sınırları kaldırıp gönlünün güzelliğini önümüze seriyorsa nazarımızda gönül adamıdır, büyük insandır.

      İşte, Güney Azerbaycan’dan (İran Azerbaycan’ı) Sayın İlqar Müezzinzade; gönül sürgüsünü ardına kadar çeken örnek bir şair, gördüğü haksızlığı içine sindiremeyen ve milliyetinin bilincinde olan bir yazar, bir mühendis. Kendilerine selam ve teşekkürlerimizi sunuyoruz.

     Edindiğimiz bilgiye göre; bir süre önce Gülce Edebiyat Akımı öncülerinden Sayın Mustafa Ceylan ile irtibata geçerek İran’da Dada Bilverdi adında ki bir şairin Zolal adında bir şiir formu ortaya koyduğunu ve bununda çokça reklamını yaptığını belirtiyor. Reklamcılardan birinin de Dada gibi Farsça konuşan Tacikistan asıllı Azam Khujaste adında bir şairin olduğunu öğreniyoruz. Örütbağ ortamında İngilizce olarak kaleme alınan Azam Khujaste’nin reklam makalesini okuduğumuzda ise şaşkına dönüyoruz.

      İlqar Müezzinzade Gülce Edebiyat Akımı nazım türlerini tamamen incelemiş bir şair olarak Dada’nın ortaya koyduğu ve Azam Khujaste’nin makalesinden anladığımıza göre Farsça, Rusça, Tacikçe ve İngilizce reklamının yapıldığı nazım türünün Gülce’den aşırma olduğunu fark ediyor. Yapılan haksızlığa göz yummayıp durumu Sayın Mustafa Ceylan’a bildiriyor.

     Örütbağ ortamında bilgi hırsızlığının çok kolay olması aşırmacıları sevindiriyor mutlaka. Azam Khujaste Zolal’ın Ocak 2010 tarihinde doğduğunu belirtiyor. Oysa Gülce Edebiyat Akımı nazım türlerinin tamamı bu tarihten önce sayısısz şiir ile çok sayıda sitede yayınlanmış hatta hatta Amerika’dan Çin’e birçok yabancı sitede örnekleriyle tanıtımı yapılmış, çok sayıda Gülce şiirimiz dergi ve kitaplara girmişti.

     Güney Azerbaycanlı kardeşimiz bu bilgilendirme ile kalmıyor, geçtiğimiz günlerde çokça kaynak göstererek ‘‘Edebi hırsızlık ve "Gülce edebi akımı"la "zolal"sebkinin lal ilgili’’ başlıklı Farsça, Türkiye Türkçesi ve Azerbaycan Türkçesi ile bir makale yazıp yayınlıyor. Makaleden (Anadolu Türkçesinden)  yer yer kısa bölümler aktarmak istiyorum.

       ‘‘"¦"¦"¦"¦Kökü plak [1] sözüne dayalı ve Türkiye Türkçe sinde hukuk alanında: intihal; sosiyal alanda ise aşırma sözcüğüne dönüşen ifadeyi çoğumuz çeşitli alanlarda duymuşuz. (A) bu hareketi yapan da, «hırsız, aşırmacı, sarık, oğru" gibi sözlerle adlandırlır"¦"¦"¦.’’

         ‘‘"¦"¦"¦"¦. Hududen yıl-yarım önce bir gün, dostlarım "isa Zeyni" ve "zaman Paşazade" ile kafede edebiyat hakkında bahis ettiğimizde, ben Türkiye de oluşan "Gülce edebi akımı" nı dostlara tanıtır, okuduğum makaleler hakkında konuşuyordum ve kağıt üzerinde Gülce kaliblerinin resmini çizdiğimde, dostum "zaman Paşazade" bu iki kalibin birbirine benzemeyine işaret etti. (Dada bilverdi iddia ettiği zolal kalibiyle, Gülce edebi akınındakı üçgen kalibinin benzerliğini). yıl-yarım sürecinde bu konuda yaptığım soruşturma sayın okurların huzurunda sorularımın cavablanılmasını istiyorum"¦"¦.’’

        ‘‘"¦"¦"¦.. Bu araştırma ilginç bahisler ortaya getiriyor. İran da Fars ve Türk edebiyatında "Zolal" isimli bir sebkin her yerde reklam edilmesi ve Türkiye de "Gülce" adlı bir edebi akımın oluşması. Bu konuda faktlı bilgiler okuyuculara verilmiş bir takım sorular sayın "dada bilverdi" cinablarından (Zolal adlı sebkinin yaratıcısı olarak konuşan kimse) soruluyor ve sayın "dada" cinablarının mantıklı cevapları bekleniyor"¦"¦.’’

        ‘‘"¦"¦"¦"¦. bu makalede bir kimseyi suçlamak yoksa yarğılamaq konumunda olmayıp, sadece bir takım sorular öne süreceyim ve verilerden yola çıkarak edebi hırsızlık hakkında detaylı bilgiler halinde Türkiye ve İran'daki benzer edebi akımı araşdıracağım"¦"¦..’’

       ‘‘"¦"¦"¦.. Zolalın duğuluş ve çıkışları: sayın "dada bilverdi" cinabları "Zolal" adlı bir kalibin yaratıcısı olarak tüm webloglar ve sitelerde Konu yükleyip, kament olarak genel ve özel, çıkış yapmaktadır. o iddialarında, dünyanın edebi meydanlarından konuşup, Zolal adlı sebkini "dünyasal bir edebi tür" adlandırıyor. Dada, Zolalın hakkında yazdığı tanıtımlarda şöyle yazıyor:

      ‘»" Zolal» göklere gibi boy atıp. Tacikistan, İran, efğanistan, Arabistan, Azerbaycan, Güney Amerika, hülend ... ve sonunda buki,«Zolal»ın sahibi dünya edebiyatıdir ve konumu bunlardan daha akıla varmayan yükseklerdir. hakir ben de zolalın katibiyim , bir tek bildiyim kalemcilerin Kölesi olduğumdur. gelecekte zolalın dalgalarını daha fazla görmeyinize emin olun. "(H)
        sayın dada Türkçe'yi becerdiyinden fazla, Türkçe'de şiir yazıyor. Bu dünyasal işler uğrunda çalışan bir edebiyatçı nasıl bizim bu kulağımızın dibinde olan Türkiye Edebiyatından habersizdir? Ve neden çok uzak ülkelerin ismini söylediyi zaman Türkiye den ad getirmiyor? Zolal adlandırılan sebkin yazarı olarak Tacikistan, İran, efğanistan, Arabistan, Azerbaycan, Güney Amerika, hülend ... Kimi ülkelerde Latin Amerika'sına kadar ...! Bunun yayılmasını diyor, ama çok ilginçtir ki hatta azerbaycanda da yayınlanan Gülce Bare de habersizdir sanki! Bu site de (i) tam açık ve anlaşılır bir şekilde Azerbaycan da gülcenin çıkışını gördüğümüz yerde sayın dada dan şaşırtıcı bir çıkışla "Zolal hatta Azerbaycandada kök salıp" sözünü duyuyoruz. Sayın dada nın bu söyleyişinde zolal sebkinin latin Amerika'ya kadar yayınlanması iddia ediliyor, ama dünya edebiyat kutuplarından biri olan Türkiye'den isim yapılmamaktadır, oysa hem dil ve hem cuğrafiya açısından da bizim yakınlığımızdadır. Demek dadanın türkiyeden isim yapmamasının temel bir nedeni var. Türkiye yıllar Zolal dan önce sayın dada tarafından iddia olunan janrı kat-kat güzel ve geniş seviyede yaratıp, yerine düşürüp ve yüzlerce güçlü-kuvvetli şair Gülce! kalibinin çeşitli formlarında şah eserler yaratmıştır şarkılar besteleyibler. Bilverdi cinabları özel weblogunda yazdığı yaziya dayanmaktayım: "Zolalın doğum günü: 1388  yılı Behmen ayının ikisi (January 22, 2010)" (j)     

      Oysa sayın »mustafa ceylan« 25/10/1384  tarihinden buyana (January 5, 2006) (k) Gülce adlı bir edebi akıma beyaniyeler, platformlar ve makaleler yazmıştır. Yanı sayın dada dan önce bu tür Türkiye'de oluşmuştur. "¦"¦"¦’’

       ‘‘"¦"¦"¦.. Gülce dalında üçgen qalıbının kopisi olan Zolalı nasıl kendi tapıntınız gibi sunuyorsunuz? Edebiyatda büyük bir partlama ve devrimmidir bu? Bu derece de şişirdiyiniz basit bir sebkin sizden önce Türkiye de oluşmasına nasıl davranıyorsunuz? Nasıl sizden önce oluşturulmuş sebki kendi adıza yayarak onu dünya edebiyat tarihinde bir devrim sanıyorsunuz?

      Sayın "mustafa ceylan" ın tüm beyaniyeler, pılatform, kararları ve manifislerini okuyan ben, hiç birinde bu kadar abartı ve iğrak görmedim. Buna rağmen Dediyiz zolal, sayın ceylan cinablarının yarattığı edebi akımın karşısında sankı bir damladır denizin önünde ..........’’

       ‘‘"¦"¦"¦. sayın dada dan istenilen bu:  hangi makaleler ve bilimsel araştırmalarda "dünyanın önceki janrlar»ını inceleyip ve Zolalın «valeh edici ve inanılmaz« olması sonucuna varıbsınız. Tüm "dünyanın önceki janrları" hakkında derin bilgisi olan sayın dada, nasıl bu kulağımızın dibinde Türkiye'de ki o büyüklüğe yola düşen Gülce edebi akımından habersizdir? Yoksa Türkiye gibi büyük bir edebiyata edinmiş ülkenin edebiyat tarihinin janrlarını sayfalamayıbmı? Okuyublarsa gülceni görmemekleri olanaksızdır. okumayıblarsa nasıl "kurucu ve Bâni" adını kendilerine itlak edebiliyorlar?........’’

       ‘‘"¦"¦"¦"¦ Yeri vardır burda gülcenin hakkında sayın okuyuculara bir takım bilgiler verilsin. GÜLCE edebi akımı adı veriln hareket, edebi bir dernek olarak mustafa ceylan, ekerm yalbuz, osman Öcal, uzan sentezi (Gültekin Tuğa), harun Yiğit, yusuf bozan ve Refik doğanın öncüllüyünde 2009/10/20  gününde toplam yüze yakın şair ve yazarlarından ulaşan bir dernek olmuştur. Sizin şu ortaya koyduğunuz Zolal sebkinde hangi Türkiye'nin Gülce akımının yazar ve şairlreri gücüde Derneyiz olmuştur. Siz tek başıza basit bir sebk ileri sürdüyüzün bu kadar hay-harayı varmıdır?.........’’

       Gülce ekibi olarak hiç tanımadığımız ama yenice gönül köprüsü kurduğumuz soydaşımız Sayın İlqar Müezzinzade’nin çok uzun ve doyurucu olan makalesinden çok kısa bölümler aktardık. Takdir okuyucularımızın.

     Dada’yı: http://www.dadabilverdi.blogfa.com/cat-5.aspx

     Azam Khujaste’nin makelsini:  http://firdavsiazam.eto-ya.com/tag/iran/

     İlqar Müezzinzade’nin makalesini:  http://www.turkelleri.com/haber-6952-Edebi-hirsizlik-ve-Gulce-edebi-akimila-zolalsebkinin-lal-ilgili.html

     Gülce’yi okumak isteyenler www.gulceedebiyat.net adresinden okuyabilirler

       Osman Öcal





Nom: Re: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 23 Noyabr 2012, 21:23:36
Ey Benim Ahududum (Gülce-Triyolemsi)

Toprağa düşen yazım alev yanaklı suzan;
Bir yanımda kar gülü bir yanımda son hazan.

Yüreğime serin su devşirilse umudum,
Gözlerin kara elmas ey benim ahududum;
Ne közümde nazar var ne küllenip uyudum,
Toprağa düşen yazım alev yanaklı suzan.

Dünlerim özgün tanık yarınlar kefil ömre,
Aşk oduyla kavrulan Vuslatî Yunus Emre.
Diz üstü insin bahar ne toy kalsın ne cemre;
Bir yanımda kar gülü bir yanımda son hazan.

Osman Öcal
Nom: Javob: GÃœLCE YENi EDEBÄ°YAT AKIMI-TÃœRKÄ°YE
Yuborildi: vuslati 09 Fevral 2013, 16:29:53
Kokuşmuş Siyaset (Gülce- Özge)

Zamanın yüzkarası şu kokuşmuş siyaset,
Semerin kaşı kırık dikiş tutmaz palanda.
Teminatsız teminat alkışlanan necaset,
Boğazlamış namusu sınırı yok yalanda.
Pohpohçuluk başa taç el davulu çalanda,
Cünüp olan yalaka basın salda bir ceset;
Ne şeref var ne şuur omuzlayıp alanda;
Dil buruna erişmez yıkılmayıp kalanda.
Ezber bozduran kapı veletlere veraset,
Millet malı arpalık emsali yok talanda.
 
Osman Öcal
Nom: Javob: GÃœLCE YENi EDEBÄ°YAT AKIMI-TÃœRKÄ°YE
Yuborildi: vuslati 09 Fevral 2013, 16:30:24
Tutulan Balık (Gülce-Gülce)
 
Tutulan balık,
Aynasız bir analık.
Başımıza baş,
Un tutmuyor gagalık.
 
Ortada piÅŸen,
Kindir oduna düşen.
Bülbülü garip,
Bağban uyur gülü şen.
 
Yularlı dana,
Nefes katar dumana.
Aklamaz kiri,
Ne sabun ne badana.
 
Önünde kaka,
Ruhsatı eski marka.
Bölüş bölüş ye,
Yağlayıcı yalaka.
 
Dağın ayısı
Eşi dostu dayısı;
Birdir bininiz,
Çıkar inmez sayısı.
 
Şunun şurası,
İki parmak arası.
Yarasın size,
Alınmıştır kirası.
 
Saymadım çile,
Bağım kutsal aşk ile.
Sahip çıkar mert,
Ele bele ve dile.
 
Osman Öcal
 
 
Nom: Javob: GÃœLCE YENi EDEBÄ°YAT AKIMI-TÃœRKÄ°YE
Yuborildi: vuslati 09 Fevral 2013, 16:30:58
Görelim (Gülce- Yunusca)
 
Emzirirken sıpayı son şişenin son cini,
El birliÄŸi sakisi masaya koydu ini.
Aynı köyün bekçisi öne çıkardı dini;
GeliÅŸmenin serisinde görelim"¦
 
Tek toynaklı danadan tamamlayıp kareyi,
Alnı yeri öpenden saydılar kefereyi.
Aslan yaptılar aslan delikteki fareyi;
Biraz daha gerisinde görelim"¦
 
Kime kısmet olur ki böyle pazarlık payı,
Dört duvar içi değil sanki cennet sarayı.
Galibin de galibi denksiz beslenen ayı;
Aşçı başı kirisin de görelim"¦
 
Göbekten vatansızı baş eğdirip fendine,
Taş doldurdu ananın gözyaşının bendine.
Ne boynuzlu engerek pay çıkardı kendine;
Bu sürünün çerisinde görelim"¦
 
Kim neye düşman bakın kim kimin dostu,
Dökerek yedikleri ne tere yağ ne sostu.
Kıyamet koparacak hazırlanır şah postu;
Usa vurup berisinde görelim"¦
 
Kral tahta yaslanıp güvenceyi bindirdi,
Gözümün göz bebeği namlusunu indirdi.
Alışan koçsuz koyun geviş alıp sindirdi;
Hele karlar erisin de görelim"¦
 
Vuslatî sözün söyler: Dalkılıç deli yürek,
Yağız yerin sahibi göğün altına direk;
Yüğrük atı tırsmayan Atsız’a atlı gerek;
Demire su yürüsün de görelim"¦
 
Osman Öcal
 
Nom: Javob: GÃœLCE YENi EDEBÄ°YAT AKIMI-TÃœRKÄ°YE
Yuborildi: vuslati 09 Fevral 2013, 16:31:26
Gelecekte Turan Var- ÜÇGÜL
 
İlim sensin özüm sen, sızım sensin Türk yurdu;
İnancım sen sözüm sen, sen aşkı ender ordu;
Ayna sensin gözüm sen, açık baÅŸlı yaran var.   
 
Kimliğime bir darbe, batıya kalkan gemi;
Hazırım büyük harbe, Avrupa cehennemi!
Son türbe Amerika kaç kuruşluk daran var.
 
Beslenir aynı kökten, sarmış bütün acunu;
İnanmış ta yürekten, yıkar bin bir burcunu:
YiÄŸit korkmaz ürkekten, nice deli boran var.   
 
Bak tarihim dopdolu, Ayzıt’tan Dolunay’a;
Türkistan Anadolu, Bulungir’den Tuna’ya: 
Dövdüğü kam davulu, en ön safta duran var.
 
Gökbörü’nün izinde, hepsi Türkçü Turancı;
Farklı lehçe tek bir dil, sorun olmaz inancı:
Kiminde kutsal Ä°ncil, kimi elde Kur’an var.
 
Golan haram mı Türk’e, UluÅŸuyor bozkurtlar;
Sahra’dan tut Kerkük’e bizimdir esir yurtlar;
Ä°nandık Atatürk’e, yurdu bir kurtaran var.
 
Ant içti ırkım inan, Çin’i Rus’u vız gelir;
Bulgar Makedon Yunan PeÅŸtun Tacik az gelir;
Moldov Ermeni Rumen, önümde ilk İran var.
 
Filiz filiz budağım, şaha kalkar al taylar;
Vuslatî, ulu dağım göz bebeğim Altaylar;
Tanrı dağı otağım, gelecekte Turan var.
 
Osman Öcal
Nom: Javob: GÃœLCE YENi EDEBÄ°YAT AKIMI-TÃœRKÄ°YE
Yuborildi: vuslati 15 Mart 2013, 05:44:53
Sevda (Gülce- Yunusça)

Hakikate canan düşlere canan,
Vurgun sayılmaz mı alına konan.
İstemez özgürlük yanıp yakınan,
Azat et, baÅŸ boyun eÄŸer
"¦"¦"¦"¦"¦.."¦"¦"¦BaÅŸ boyun eÄŸer.

Ben mi müptelayım o mu müptela,
Bazen bir cemredir bazen ukalâ.
Peşinde koşturan başımda bela,
Yürek köz, kan ağlar ciğer
"¦"¦"¦"¦"¦"¦"¦"¦....Kan aÄŸlar ciÄŸer.

Dil ile derilen son güzel gibi,
Hazan bahçesinde bir gazel gibi,
Savurup gitmedim müptezel gibi,
Uğruna, ölmeyi değer
"¦"¦"¦"¦"¦"¦"¦"¦"¦...Ölmeyi deÄŸer.

Eşiksiz kapısız bacasız kule,
Kara gözlerinden öptüren çile.
Vuslatî diyor ki her nefes ile,
Çekilen ah imiş meğer
"¦"¦"¦"¦"¦"¦"¦"¦"¦..Ah imiÅŸ meÄŸer.

Osman Öcal
Nom: Javob: GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE
Yuborildi: vuslati 28 Dekabr 2014, 17:12:55
Bülbül İsen Ahu Zar Et

Bal küpünde sirke zannetme beni,
Çalıdayım dikendeyim güldeyim. 
Ancak göz yağmuru verir payeni,
Bülbül isen ah u zar et gül deyim.

Ederimiz üç harf bir hece değil,
Şarkılarda türkülerde dildeyim.
Cevabı kendinden bilmece değil,
Beni üzen bilmediğin dil deyim.

Kerem bilir bozulmayan dokumu,
Seher vakti ılgıt ılgıt yeldeyim.
Almıyorsan uzaklardan kokumu,
Bağlar arasında durma yel deyim.

Akar ömrüm derinlerden derine,
Yaprak yeşil taçlarıma al deyim.
Mavisümbül mormenevşe yerine,
Sor bağbana versin beni al deyim.

Mutluluk harcında ince mi ince,
Sevda köprüsünü tutan teldeyim.
Bağlansın boynuna vakti gelince,
Sen zülüf de ben birine tel deyim.

Ey Vuslatî! Lapa lapa yağarken,
Gönüldeyim avuçtayım eldeyim.
Issız gecelerden yıldız sağarken,
Deremezsen ağyârimsin el deyim.

Osman Öcal