Umumiy bo'lim > Umumiy

O'zbekiston hukmdorlari (va qahramonlari)

<< < (2/2)

Güneyli Kitapkolik:
Emeğinize sağlık, güzel olmuş. :)

Acaba Spitamen kimdir? Hakkında Türkçe bilgi bulabilir miyim?

Güneyli Kitapkolik:
Sogdlular*, Orta Asya’da Amuderya ve Sirderya nehirleri arasında kalan (Maveraünnehr), Zerefşân ve Kaşkaderya vadilerinin bulunduğu kanallar vasıtasıyla sulanan verimli topraklarda, Antik Çağ öncesinden M.S. 8. yüzyıla kadar yaşamış ve sonrasında yavaş yavaş bölgedeki diğer topluluklara karışmışlardır. Genel olarak batıdan doğuya doğru Buhara’dan (Özbekistan) Pencikent’e (Tacikistan), kuzeyden güneye doğru Semerkand’dan (Afrasiab/Özbekistan) Nesef’e (Nahşeb/Özbekistan) uzanan bu topraklar, Avesta dilinde “Sugda”, eski Farsçada “Suguda” ve Yunancada “Sogdiana” ismiyle ifade edilmekteydi. Tarihi kaynaklara göre Sogdiana sınırları dönem dönem bazı değişikliklere uğramıştır.
       Sogdiana bölgesi tarihte siyasi, kültürel ve ekonomik anlamda belki de Orta Asya’nın kalbi durumundaydı. Bu toprakların güneyinde Saganiyan (Surhanderya / Güneydoğu Özbekistan), onun altında Baktrian (Kuzey Afganistan), batısında Horasan (Güney Türkmenistan/Kuzeydoğu İran), kuzeybatısında Harezm (Aral Gölü’nün güneyi ve doğusu /Kuzeybatı Özbekistan/ Güney Kazakistan / Kuzeydoğu Türkmenistan), kuzeydoğusunda Şâş (Taşkent ve çevresi / Doğu Özbekistan) ve doğusunda Fergana (Doğu Özbekistan/Batı Kırgızistan/Kuzey Tacikistan) gibi tarihte her anlamda önemli rolleri olmuş olan bu bölgelerin merkezinde yer alıyordu. Sogdiana, Çin’den batıya uzanan İpek Yolu’nun önemli kavşak noktalarından biriydi. İpek Yolu, Sogdiana’dan hem batıya (İran üzerinden Akdeniz sahilleri ile Anadolu’ya ve Harezm yoluyla Hazar Denizi kuzeyinden geçerek Karadeniz sahiline) hem de güneye Hindistan’a ayrılıyordu. 5-8. yüzyıllar arasında Sogdlular, Orta Asya’daki İpek Yolu ticaretinin kontrolünü ellerinde tutuyorlardı.
      Sogdlular hakkında en eski bilgiler arasında, M.Ö. birinci binin ilk yarısında oluşmaya başlamış ve Sasaniler (226-651) devrine kadar uzunca bir süreçte tamamlanmış olan Avesta adlı Zerdüştlere ait kutsal kitapta rastlıyoruz. Kitapta, Zerdüştler’in baş tanrısı şöyle der: “Ben Ahura Mazda, yarattığım iyi ülkeler ve toprakların ikincisi, Sugdaların (Sogdlular) yaşadığı ovaydı”. M.Ö. 6 yüzyılda Persler (Ahamenidler / M. Ö. 550-330), Orta Asya’yı hakimiyetleri altına almış ve diğer bölgeler gibi Sogdiana’yı da satraplıkları haline getirmişlerdir. Pers kralı I. Darius’un (M.Ö. 522-486) Sogdlulara da değindiği kendini yücelten Behistun’daki (İran) kaya yazıtında şu ifadeler bulunmaktadır: “Kral Darius söyler: Bunlar, idarem altındaki ülkelerdir ve Ahura Mazda’nın izniyle onların kralı oldum: Pers, Elam, Babil, Assur, Arap, Mısır, deniz yanındaki ülkeler, Lidya, Yunan, Med, Ermeni, Kapadokya, Part, Drangiana, Arya, Harezm, Baktriana, Sogdiana (Suguda), Gandara, İskit, Sattagydia, Arachosia ve Maka; toplam 23 ülke”. Herodotos’ta (M.Ö. 5 .yüzyıl) çeşitli uluslar hakkında bilgi verdiği ünlü tarih kitabında, Persler devrindeki Sogdlular hakkında kısa bilgiler vermektedir. I. Kserkses’in (M.Ö. 485-465) ordusunu anlattığı bölümde şöyle yazar: “Arilerin yayları Medlerinki gibiydi, bunun dışında donanımları Baktrianlarla aynıydı. Şefleri Hydarnes oğlu Sisamnes’ti. Partlar, Harezmliler, Sogdlar, Gandarlar ve Dadikler seferde Baktrianlar gibi donatılmışlardı. Şefler şunlardı: Partların ve Harezmlilerin şefi Pharnakes oğlu Artabazos, Sogdların  Artaios oğlu Azanes, Gandarialılar ile Dadiklerin Artabanos oğlu Artyphios” .
        Anadolu’dan Orta Asya’ya kadar geniş bir coğrafyaya yayılan Pers İmparatorluğu’nu yıkan (M.Ö. 330) ve onun toprakları üzerinde hakimiyet kuran Makedonyalı Büyük İskender, Orta Asya ve Sogdiana’yı M.Ö. 330-327 tarihleri arasında egemenliği altına almıştır. Bölgede, Persler döneminde görülen güçlü İran kültüründen sonra, Büyük İskender’le birlikte etkisi uzunca bir süre devam edecek olan Yunan kültürü etkin rol oynamaya başlamıştır. İskender’in seferini anlatan Antik dönem kaynaklarında, Sogdlular hakkında da bilgiler bulabiliyoruz. Romalı tarihçi ve coğrafyacılarından Strabo (M.Ö. 64-M.S.25), Quintus Curtius Rufus (1.yüzyıl) ve Flavius Arrianos (1-2. yüzyıl) Büyük İskender dönemindeki Sogdiana hakkında bilgi vermektedirler. Özellikle Büyük İskender ile Sogdlu hükümdar Spitamenes’in bölgedeki egemenlik mücadelesini anlatan bu yazarlar, ayrıca Sogdiana’nın başkenti Marakanda’dan da (Semerkand) bahsetmektedirler. Quintus Curtius, İskender’in şehre gelişini şöyle kaydetmiştir: “Oradan dördüncü gün Marakanda şehrine geldiler. Bu şehir, yetmiş stad uzunluğunda bir duvarla çevrilmiş ve kalesi de bir başka duvarla çevrilmiştir. Şehrin korunması için 1000 adam bıraktı”. Arrianos ise İskender’in Marakanda’ya gelişini şöyle ifade etmiştir: “İskender süvarilerinin eksik atlarını burada tamamladı. Kaukasos Dağlar’ını aşıp Oksos’a doğru ilerlerken birçok at ölmüştü. Bu işi tamamladıktan sonra Marakanda’ya doğru hareket etti. Burası Sogdianlar ülkesi başkentiydi” . Kitabının bir bölümünde Arrianos, İskender’in ordusu ile Sogdiana hükümdarı Spitamenes’in ordusunun, Marakanda şehri için yapılan mücadeleyi şu cümlelerle kaydetmiştir: “Bu arada Marakanda iç kalesindeki Makedonyalı askerler de hâlâ kuşatma altında bulunuyordu. Fakat Spitamenes askerleriyle kaleyi almak için saldırıya başlayınca, Makedonyalı askerler bir çıkış hareketi yaparak düşmanlardan bazılarını öldürdüler ve saldırıyı püskürttükten sonra da, neredeyse hiç kayıp vermeksizin kaleye geri döndüler. Spitamenes ise İskender’in Marakanda’ya gönderdiği yardım birliğinin yolda olduğunu öğrenince kuşatmayı kaldırdı”.  Ayrıca Arrianos, bu mücadeleler sırasında Sogdluların sığındığı “Sogdiana Kayalığı” da denilen dik ve sarp bir kayalıkta bir kale bulunduğunu kaydetmektedir. Sogdluların bu son kalesi, İskender tarafından güçlükle de olsa ele geçirilmişti. İskender, sığınmacılar arasında olan ve ileri de büyük aşkla evleneceği Baktrianlı güzel prenses Roksana’yı da ilk burada görmüştü. Sogdiana’da, Marakanda şehri ile birlikte Cyra isimli bir şehrin varlığından da bahseden Strabo, kitabında Orta Asya’daki toplulukların geleneklerini anlattığı bir bölümünde şöyle kaydetmiştir: “Erken zamanlarda Sogdlular ve Baktrianların yaşam şekli ve gelenekleri göçebelerden çok farklı değildi. Bununla beraber Baktrianlar biraz daha uygardı… Birisi, yaşlandığından veya hastalandığından dolayı çaresiz duruma düştüğü zaman, köpeklerin yemesi için canlı olarak dışarı atılırdı, buna yerel dillerinde ‘ölü kaldırıcısı’ denilirdi. Baktrianların başkentini çeviren duvarların dışı temiz görünse de, duvarların iç kısmında kalan çoğu yer, insan iskeletleriyle doluydu. Fakat İskender bu geleneği kaldırmıştır”.
        Büyük İskender’in ölümüyle (M.Ö. 323), M.Ö. 4-3. yüzyıllarda Orta Asya’nın büyük bir bölümü ile birlikte Sogdiana da, İskender’in generalinin kurduğu Seleukos Devleti’nin (M.Ö. 323-M.S. 60) idaresinde olmuştur. Seleukoslar’ın hakimiyet alanı, Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar uzanmaktaydı. M.Ö. 250 civarında Partlar’a yenilen Seleukoslar’ın Orta Asya’daki hakimiyetleri bitince, Yunanlı bir sülale tarafından kurulan Baktrian Devleti (M.Ö. 250-125), merkezi Baktra (Belh) olan Baktrian ve Sogdiana’da M.Ö 3-2. yüzyıllarda hakimiyet kurmuşladır. Bu arada Partlar’da (M.Ö.250-M.S.226), İran’ı ve Horasan’ı egemenlikleri altına almışlardır. Seleukos ve Baktrian egemenlikleri sırasında, Hellenistik kültür bütün ihtişamıyla Sogdiana topraklarında boy göstermiştir. M.Ö. 140 civarında, Hunlar’ın baskısıyla Kansu (Çin) çevresinden gelen Yüe-çi’ler, bir süre sonra Baktrian Devleti’ni yıkmış ve karanlık bir dönemin ardından, Sogdiana dahil Aral Gölü’nden Hint Okyanusuna kadar uzanan Kuşan Devleti’ni (1-5. yüzyıl) kurmuşlardır. Kuşanlılar zamanında Budizm Orta Asya’ya yayılmış, Greko-Budist kültür çevresi oluşmuştur. Part Devleti’ni yıkan Sasaniler (226-651), İran ve Orta Asya’da hakimiyet kurmuşlardır. Sasaniler’in Horasan ve Maveraünnehr’deki hakimiyetlerine 5. yüzyılın ilk yarısında, Altay çevresinden gelen Eftalitler (Akhunlar) son vermiştir. 6. yüzyılda (563) Göktürkler, Sasaniler’le anlaşarak bölgedeki Eftalit egemenliğini kaldırarak, Maveraünnehr’i egemenliği altına almışlardır. Sasaniler de İran’da ve Horasan’da, 7. yüzyılın ortalarına Arapların gelmesine kadar egemenliklerini sürdürmüşlerdir. Göktürkler’in (552-745) Sogdiana’daki egemenliği ise 8. yüzyılın başlarında bölgeye Arapların gelmesiyle son bulmuştur.

* Yukarıdaki bilgiler adı geçen makaleden alınmıştır: İbrahim Çeşmeli, 2007,  "Sogdlularda Sosyo-Kültürel Yapı ve Sanat (5-8. Yüzyıllar)", Mimarlık & Dekorasyon, 161:130-141 

 
Spitamen Soğd komutanıymış.İlginç, yeni bir şey öğrendim.

Turonii:
MADAMINBEK

Madaminbek, Muhammad Aminbek Ahmadbek oʻgʻli (1892, Margʻilon yaqinidagi Soʻqchilik qishlogʻi — 1920.14.5, Fargʻona vodiysidagi Qorovul qishlogʻi) — Turkistonda sovet rejimiga qarshi kurash harakati namoyandalaridan biri (1918—20), Muvaqqat Fargʻona hukumati raisi (1919—20).
Boshlangʻich maktabda savod chiqargach, mahalliy boylar va ruslarning savdo doʻkonlarida ishlagan. Birinchi jahon urushi arafasida podshoga qarshi faoliyati uchun politsiya tomonidan qoʻlga olinib, 14 yilga Sibirdagi Nerchinsk degan joyga badarg'a qilingan (1914). 1917 yil fevral inqilobidan keyin Madaminbek ozodlikka chiqqan. "Shoʻroi Ulamo" tashkilotining rahbarlari uni Margʻilon shahri mirshablari boshligʻi lavozimiga tavsiya qilishgan. Turkistonda bolsheviklar hokimiyatni zoʻravonlik bilan egallagach, Fargʻona viloyati harbiy komissari K. Osipov uni Margʻilon militsiyasi boshligʻi etib tayinlaydi. Biroq sovet rejimining siyosati Madaminbekni ozodlik uchun kurashga undagan. 1918-yil mart oyining boshlarida u oʻz militsionerlari bilan bolsheviklarga qarshi kurashuvchilar safiga oʻtgan. Madaminbek 1000 — 1500 yigit toʻplab, Margʻilon va Toshloq atroflarida qizil askarlarga qarshi dastlabki janglarni boshlagan.1918-yil yanvarda Madaminbek qoʻl ostida 16000 kishidan iborat qoʻshin boʻlgan boʻlsa, oʻsha yil kuzida ularning soni 30000 kishidan ortib ketgan. Madaminbek xalq orasida katta obroʻga ega boʻlgan. U vodiydagi sovet hokimiyati organlariga muqobil ravishda oʻz siyosiy boshqaruv usulini oʻrnatgan. Andijon uyezdidagi Oyimqishloq (hozirgi Andijon viloyati Jalolquduk, tumani)da boʻlgan Fargʻona vodiysi qoʻrboshilarining qurultoyida (1918 yil noyabr) milliy ozodlik hapakati qatnashchilarining Oliy bosh qoʻmondoni etib saylangan.1918 yilning oxiridayoq mustaqil harakat qilishga urinayotgan yirik qoʻrboshilarning faoliyatini Madaminbek boshqarishga muvaffaq boʻldi. Madaminbek yigitlari oʻrtasida harbiy intizom kuchli edi. Uning yigitlari qizil armiyaga qarshi jang qilish bilan bir qatorda bosqinchi va talonchilardan iborat ayrim mahalliy kichik toʻdalarga qarshi ham shafqatsiz kurashganlar.Madaminbek 1919 yil 2 sentabrda Jalolobodda K. Monstrov bilan ittifoq tuzgan (Krestyanlar armiyasi). 1919-yil sentabr — oktabrda uning qoʻshini Jalolobod, Oʻsh va Margʻilonni qizil askarlardan ozod qilgan, biroq Andijon uchun boʻlgan janglarda yengilgan. Madaminbek Buxoro amiri Said Olimxon va Xiva xonligining amaldagi hukmdori Junayidxon bilan qizil armiyaga qarshi birgalikda kurashish uchun muzokaralar olib borgan. Afgʻoniston va Turkiyaga oʻz vakillarini joʻnatgan. Rossiyaning Qashqardagi sobiq konsuli Uspenskiy va Buyuk Britaniyaning bosh konsuli P. Eserton orkali Yevropa davlatlari va AQShdan bolsheviklarga qarshi kurash olib borish uchun iqtisodiy va harbiy yordam olishga intilgan. Pomirning Ergashtom (Irkeshtom) ovulida boʻlgan yirik anjumanda (1919.22.10) Madaminbek boshchiligida Fargʻona muvaqqat muxtoriyat hukumati tuzilgan. Madaminbek hukumat boshligʻi boʻlish bilan bir qatorda Oliy bosh qoʻmondon etib ham saylangan.Sovet rejimi va bolsheviklar milliy-ozodlik harakatiga qarshi kurashish uchun Rossiya markazidan doimiy ravishda Turkistonga yangi-yangi qizil askar qismlari tashlangan. 1920 yil yanvar oyining oʻrtalariga kelib Fargʻona vodiysida jangovar tashabbus vaqtinchalik qizil armiya qoʻliga oʻtgan. Madaminbek vaqtdan yutish uchun 2-Turkiston oʻqchi diviziyasining boshligʻi N. A. Veryovkin Roxalskiy bilan Skobelev (hozirgi Fargʻona) shahrida yarash bitimini imzolagan (1920.6.3). Madaminbek bilan birga sovet hokimiyati tomoniga uning oʻnlab qoʻrboshilari va 3500 ta yigiti ham oʻtgan. Sovet qoʻmondonligi tomonidan muzokaralar oʻtkazish uchun qoʻrboshilar orasiga yuborilgan Madaminbek Xolxoʻja Eshon buyrugʻi bilan qirgʻizlarning Qorovul otlogʻi atrofida xiyonatkorona oʻldirilgan (1920.14.5). Uning qabri hozirgi Qirgʻiziston Respublikasi hududi — Olay vodiysidagi Shigʻay qishlogʻida.Madaminbek sovet rejimi davrida "bosmachi" sifatida nohaq qoralanib, uning faoliyati soxtalashtirilgan.
Madaminbekning serqirra faoliyati haqida Oʻzbekiston, Italiya, Germaniya, Turkiya, Saudiya Arabistoni va boshqa mamlakatlarda ilmiy tadqiqotlar olib borilmoqda.

Turonii:
USMON NOSIR
Usmon Nosir (1912—1944) 20 asr oʻzbek sheʼriyatiga chaqmoqdek kirib kelgan va yashindek qisqa ijodiy umr kechirgan iqtidorli shoir Usmon Nosir 1912-yilning 13-noyabrida Namanganda tugʻildi. Otasidan yetim qolgan Usmon Nosir Qoʻqondagi bolalar uyida tarbiyalanadi. Isteʼdodi oʻspirin u yerda rus va jahon adabiyotining sara namunalari bilan tanishadi. Internatni bitirgach, 1931 yildan Samarqanddagi Oʻzbekiston davlat universiteti(OʻzDU)ning filologiya fakultetida oʻqidi.Bolaligidan sheʼrlar yoza boshlagan Usmon Nosir badiiy ijod bilan bor-yoʻgʻi oʻn besh yilgina, yaʼni qamoqqa olinguncha astoydil shugʻullandi. Shu fursatda oʻzining qanchalik nodir isteʼdodiga ega ekanligini yaqqol koʻrsatdi. Yosh shoirning «Quyosh bilan suhbat» (1932), «Safarbar satrlar» (1932), «Traktorobod»(1934), «Yurak» (1935),«Mehrim» (1935) kabi sheʼriy toʻplamlari hamda «Norboʻta»(1932) va «Naxshon» (1935) dostonlari bosildi. Usmon Nosir 1937 yilning 14 iyulida«xalq dushmani» sifatida qamoqqa olindi va Toshkent, Magadan, Kemerovo turmalarida yotdi. Qamoqda inson bolasi chidashi mumkin boʻlmaydigan qiynoqlarga duchor boʻlgan shoir 1944 yilda Kemerovoda halok boʻldi.
Usmon Nosir oʻzbek sheʼriyatiga yangi ohang, yangi ruh, yangi obrazlar olib kirdi. U sheʼrlarida alangali tuygʻularini jilovlamas, dilida kechayotgan tugʻyonlarni susaytirmas, inson ruhiy dunyosini poʻrtanalar ichida koʻrsatardi. Oʻzbek sheʼriyatida tuygʻularni bor boʻyicha, dolgʻali koʻrsatish anʼanasi yoʻq edi.

MirzoMuhammad:
Абу Ҳафс Насафий
Юртимиздан чиққан кўплаб уламолар бутун Ислом оламига устоз бўлганлар. Уларнинг ҳаётин ўрганиш, уларнинг муваффақиятлари сирларини тадқиқ қилиб, шу йўлларга эргашиш ҳар биримизнинг вазифамиздир. Шулардан бири Абу Ҳафс Нажмиддин Умар ибн Муҳаммад бўлиб, баъзи манбаларда тўлиқ исмлари Нажмуддин Абу Ҳафс Умар ибн Муҳаммад ибн Аҳмад ибн Исмоил ибн Муҳаммад ибн Али ибн Луқмон ан-Насафий ас-Самарқандий дейилган.
У зот 461-ҳижрий (1068-мелодий) йилда Насафда туғилган. Тарихчи, фақиҳ, тилшунос, муҳаддис, муфассир олим. Унинг мусулмон қонуншунослигига доир „ал-Манзумат ан-насафия фил-хилофиёт“ („Келишмовчиликлар борасида Насафийнинг назмий асари“), „Ақоид ан-насафий“ („Насафий ақоиди“), шариат қонунлари ва Қуръони карим шарҳига доир „ал-Явоқит фил-мавоқит“ („Қулай вақтлар хусусида ёқутлар“), 3 китобдан иборат (100 босма табоқ ҳажмида) „Тайсир фит-тафсир“ („Тафсир этишдаги қулайликлар“), шунингдек, тасаввуфга доир „Рисолайи Нажмия“ китоби бизгача етиб келган.
Мусулмон оламида Насафий асарларига қизиқиш қадимдан катта бўлган. Унинг „ал-Манзумат ун-насафия“ асарига замондоши Алоуддин Абулмужоҳид Муҳаммад Самарқандий (ваф. 1157 й.) „Ҳасрул-масоил ва касруд-далойил“ („Масалаларнинг чеклангани ва далиллар касри“) деб номланган шарҳ битган.
Соҳибқирон Амир Темур даври олимларидан Саъдуддин Масъуд ибн Умар Тафтазоний Насафийнинг „Ақоид ан-Насафий“ асарига „Шарҳ ул-ақоид ун-насафия“ номли шарҳ ёзган. Насафийнинг „ал-Қанд фий зикри уламои Самарқанд“ ["Самарқанд уламолари хотирасига доир қанд(дек ширин) китоб"] номли асари, асосан, самарқандлик машҳур кишилар ҳаёти ва фаолияти ҳамда улар ривоят қилган ҳадисларга бағишланган. Унда Мовароуннаҳр тарихи, топонимикаси ҳамда Ислом тарихига доир муҳим маълумотлар мавжуд.
Олим ўз даврида ҳадис илмини билимдони сифатида „ал-Ҳофиз“, фиқҳ олими сифатида „ал-Фақиҳ“, йирик тасаввуф намояндаси сифатида „аз-Зоҳид“ унвонларига мушарраф бўлган. Мовароуннаҳрда ҳанафий мазҳабининг ривожига қўшган ҳиссаси улкан бўлгани боис олим исмига „ал-Ҳанафий“ нисбаси ҳам қўшиб айтилади.
Насафий 1113 йили 45 ёшида Маккаи Мукаррамага ҳажга йўл олади. У ўз сафари давомида Бағдод шаҳрида бўлиб, у ердаги таниқли олимлар суҳбатидан баҳраманд бўлади. Бағдоддаги Амир Хумор-тегин ибн Абдуллоҳ мадрасасида ҳадис илмидан дарс беради.
Олим илми бўйича ўзининг энг биринчи устози сифатида Абул Аббос Мустағфирийнинг невараси ҳофиз Абу Ражо Қутайба ибн Муҳаммад ал-Усмоний ан-Насафийни.
Насафий илк устозларидан яна бири — адиб, фақиҳ Абул Ҳасан Али ибн Муҳаммад Насафий ал-Касбавий эди. У Насафийга она юртида адаб илмидан таҳсил берди.
Шунингдек, олим ал-Қодий ал-Имом ал-Хатиб Абу Муҳаммад Исмоил ибн Муҳаммад ан-Нуҳий Насафийдан (ваф. 1089 й.) Мустағфирий ривоятларини эшитган. Насафий Нуҳийлар сулоласи вакилларидан айримларини ўз асарида ҳурмат билан тилган олган.

Шаҳобиддин Парпиев. Асака туман бош имом хатиби
(Википедия маълумотлари асосида тайёрланди)

Navigation

[0] Message Index

[*] Previous page

Go to full version