GÜLCE YENi EDEBİYAT AKIMI-TÜRKİYE  ( 43145 marta o'qilgan) Chop etish

1 2 3 4 5 6 B


vuslati  02 Aprel 2010, 04:06:03

GEREKÇEMİZ

Bütün Dünyada emsâli görülmemiş bir galibiyetin temilcileri(!),Cennet Anadolu'yu Cehenneme çevirebilmek için her türlü şer planı, projeyi uygulamaya koymuşlar ve koymaya devam etmektedirler.

Aziz yurdumuz bir ateş çemberi içindedir. Başları bulutlu, özgür dağlarımızda bölücü-dış destekli, kalleş bir örgütün eşkiyâsı vardır. Anadolu'nun her köy ve kasabasına gün geçmiyor ki bir Mehmetcik tabutu gelmesin. Kahraman ordumuza bu mücadelede şairin-yazarın, kültür ve sanat adamının destek vermesi gerekmez mi? Son günlerde ermenilerden özür dilemeye kalkışan sözde aydınlar bile ortaya çıkmıştır.Ülkesini, milletini, bayrağını ve vatanın bütünlüğünü, Anadolu insanının birlik ve beraberliğini isteyen kalemlerin,şair ve yazarların; bu tür oyunlara sessiz kalması düşünülemez. "Şairleri haykırmayan bir millet/sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir."

Ayrıca;

Anadolu insanı, kırsal kesimden Büyük kentlerin varoşlarına göçmüş ve göçmeye devam etmektedir. Şimdi, % 65'i 30 yaşın altında olan Halkımızın % 85'i kentlerde yaşamaktadır.

Adına sayısız şiirler yazdığımız İstanbul şehrimizin nüfusu,yüzlerce ülke nüfusundan bile fazladır.Bugün kişisel dertler ve sancıların temelinde toplumsal sorunlar bulunmaktadır.

Moda, özenti,kendini bilmezlik; havamızı, suyumuzu, toprağımızı kirlettiği gibi, dil ve edebiyatımızı da kirletmiştir.

Para-madde ve ekonomi kültür ve sanata da hükmetmektedir.Manâ-gönül zenginliği yerini maddeye terketmiştir.

Dünya ölçeğinde bir şairimiz-ozanımız da yoktur

Senelerden bu yana boş vezin kavgaları yapmaktayız.Oysa,HECE'de ARUZ' da SERBEST' de bizim.Vezin, bir araçtır, amaç şiirdir.Her veznin kendine özgü yapısı vardır.Bizim olan değerleri, Yahya Kemal Beyatlı, Necip Fazıl Kısakürek,Orhan Veli Kanık vb ustaların bıraktığı, açıkcası, bizlere şiiri emanet ettiği noktadan ele alıp daha ileri noktalara götürebilmeliydik.

Maalesef bugün,ileri götürmek şöyle dursun, sanat-şiir sanatı adına internetin sağladığı imkânlar da kullanılarak sanat-şiir katledilmektedir.

Okumayan, araştırmayan, tefekkür etmeyen, düşlerini gerçekleştirmek heyacanıyla yüreği gümbürdemeyen, halkın gündeminden ve kaygılarından uzak bir şair-şiir kara bulutunun içindeyiz.

Edep'ten kaynaklanan Edebiyatımız, bir asırdır, köklerinden koparılmadan yenilenmeyi, daha doğrusu yeni bir akımı beklemektedir.

Saygılarımızla

GÜLCE EDEBİYAT AKIMI

Qayd etilgan


vuslati  02 Aprel 2010, 04:07:49

GÜLCE 100.GÜNÜNDE


Tarih: 13.09.2008, Saat:17.29...
İşte bu tarih ve bu saat, bizim, GÜLCE EDEBİYAT AKIMI adı ile antoloji.com sitesinde bir Grup kurarak ilk mesajı yayınladığımız andır.
İlk mesajımızda demişiz ki:

"ARZUMUZ;

-Türk Edebiyatında yeni şiir ve nesir türleri deneyerek, yeni nefes alanları yaratmak.

-Olabilir ve şairlerimiz-yazarlarımız önerileri benimser ise, GÜLCE'yi YENİ BİR EDEBİ AKIM haline getirmek ve edebiyat tarihimize armağan etmek.

-Yolumuzun uzun ve çıkmazlarla dolu olduğunu biliyoruz.

-Hoş geldin GÜLCE...Hoş geldiniz GÜL YÜREKLİ dostlarımız..."

Evet, böyle demişiz...

Aradan tam 100 gün geçti.
Bu 100 gün içerisinde,neler yaptık, neler yapmalıydık, neden yapamadık?
Bunun bir muhasebesini yapmamız iyi olacaktır.

Evet, bu 100 gün içinde :
1-Yeni Nazım Önerilerimizin sayısını 5' ten 16' ya çıkardık.

2-Nazım önerilerimizi birbirinden kıymetli şairlerimiz şiirlerinde nakış nakış işlemeye başlayınca, öneri olmaktan çıkarıp, YENİ NAZIM TÜRÜ haline getirdik.

3-Yeni nazım türlerimizi nakışlayan şairlerimiz şiirlerini antoloji.com' da bulunan sayfalarına ekledikçe, şiirlerin yorum kısmına,şiir türünü teknik olarak açıklayan ATÖLYE çalışmalarımızla, geniş anlamda edebiyat tarihi ve yorumlarla edebi akmımızın rüzgârını yakalamaya çalıştık

4-Grubumuz üye sayısı, günden güne artmış ve bugün antoloji com' da bulunan "Yeni Edebi Akım GÜLCE Grubu" nun 31 üyesi bulunmaktadır.

5-Edebi akımımızın öncülüğünü yapan Ekrem Yalbuz, Osman Öcal gibi üstadlarımızla, Ozan Sentezi, Yusuf Bozan, Refika Doğan gibi bir çok GÜLCE sevdalısı GÜLCE BAYRAĞI'nı dalgalandırmaya başladılar.

6-Çeşitli edebiyat portal ve sitelerinde aleyhimizde biraz öfke ve çekememezliğe dayalı muhalefetle de karşılaştık.

7-Her yeniliğin bir tepkisi olacaktır.Bu gayet normaldir. Oysa, GÜLCE, aruz, hece ve serbest' te şiir tarihimizin mazisinden gelen başarıya ve çizgiye karşı değildir.Onları, bulunduğu noktadan alıp, bozmadan, inkâr etmeden, karşı çıkmadan daha ileri noktalara taşımayı amaçlamaktadır. GÜLCE'yi eleştirenler de bunu ergeç anlayacaklardır.

8-Antalya Şairler Buluşması(5)' te 145 şairin bulunduğu toplantıda, katılımcılara GÜLCE anlatılmış, örnek şiirler seslendirilmiş ve GÜLCE EDEBİYAT AKIMI SAYI:1' matbu hale getirlip katılımcılara dağıtılmıştır.

9-Aruz veznimizi korkulan vezin olmaktan çıkardık ve şair dostlarımız kolayca ve ana dilimiz Türkçe ile aruz şiirleri yazmaya başlamışlardır.

10-Bazı şairlerimizin şiirleri A. Ökten İzgin tarafından İngilizce'ye çevrilerek(çevirinin zorluğu da dikkate alınarak) yayınlanmıştır.

11-GÜLCE grubuna,her isteyeni değil de, GÜLCE'ye gönül verenleri kaydetmeye devam edeceğiz.Çok üyeli bir grup olmak yerine, davasına sahip, araştıran, ürün veren saygın bir grup olmak daha iyidir diye düşünüyoruz.

12-Mevcut 16 nazım türüne, yeni dönemde, 2009' da yeni nazım türleriyle beraber nesir, öykü ve roman sahası gibi edebiyatın diğer alanlarında örnekler de ekleneceğini ummaktayız.

13-2009 yılını GÜLCE ATILIM YILI'na dönüştüreceğiz. Üniversitelerimizle iş birliği yaparak yeni projeler geliştireceğiz ve başta Azerbaycan olmak üzere yurt dışında Türkçe konuşan ve yazan şair ve yazarları da aramıza katarak yolumuza devam edeceğiz. Yıl içinde önemli bir GÜLCE etkinliğine de imza atmak istemekteyiz.

14-Daha nice 100 günlere,Gül yürekli şair dostlarımızla el ele, omuz omuza yürüyeceğimize yürekten inanıyoruz.



Saygılarımızla

GÜLCE EDEBİYAT AKIMI

Qayd etilgan


vuslati  02 Aprel 2010, 04:09:19

YENİNİN YENİSİ OLMAK

Mustafa CEYLAN
*************

Günümüz Türk Şiir Dünyasında internetin sunduğu imkânlarla bir fırtınadır, kasırgadır esip gitmekte. Göz gözü görmüyor, toz duman içinde her yer... İnternetteki her siteden derin feryatlar yükseliyor. Şiirimiz, şiir ağacımız ardı ardına baltalar yiyor, hem de şiir adına, şiir yazıyorum diyenler tarafından. Ah ki ah! ! ! Vah ki vah! ! Kara bir zaman girdabındayız... Bu kara zaman gidecek mi dersiniz?

Peki kim, nasıl ve ne zaman bu kara zaman dilimini şiirin sonsuz aydınlığıyla aydınlatacak dersiniz?

Şahsen ben, şiir yazanın 'çokluğu'ndan asla şikâyetçi değilim. Şiire dair internet sitesi, radyo, dergi vb'nin çokluğundan son derece memnunum. Hattâ, daha da çoğalsın arzusundayım. Fakat, esas olan bu çokluğun, 'kalitesi', 'kalıcılığı'... İşte biz bunu bekliyor ve istiyoruz.

Şiiri düzyazı, nesirden ayıran ve diğer sanatlardan ayıran özellikler nelerdir? Genç şairlerimizin bunu çok iyi bilmelerini istiyorum.

Serbest şiir, 'tamamiyle, biteviye serbest, rast gelesiyelik' asla değildir.

Günümüz serbest şiir tutkunu arkadaşlarımın çoğuna bakıyorum da, maşallahları var, günde bir değil, beş-altı şiir yazanları pek fazla. Şiirinin 'çokluğu'yla övünen şair yerine, gelecek yüzyıllarda da kendini ve şairini yaşatacak Mimar Sinan eseri benzeri 'kalıcı şiir'i yakalamış, kendi tarzını oluşturmuş, fakat övünmeyen, kadirşinas şair olabilsek keşke...

Derdimiz büyük. Büyük derdi deşmek yerine bu yazımda sizlere serbest şiire dair ÖNERİLERİM' i getirmek istiyorum.

Ve
Diliyor, bekliyorum ki, gençlerimiz 'yeninin de yenisi' olsunlar.

Yeninin de yenisi olmak için ne yapmak gerek?
Yeninin de yenisi olmak için okumak, araştırmak, tefekkür etmek, tecrübe etmek, düşünmek, çalışmak gerekli. Maziden, şiir tarihimizden hız ve ilhamlar almak gerekli.

42 yıldır şiir dünyası içindeyim. Şimdi rahmetli olmuş önemli şairlerimizin rahle-i tedrisinden geçtim, ders aldım. Çokça okudum, araştırdım, denedim, çok şiirimi yaktım, yırttım ve halâ 'kalıcı şiir' peşindeyim.

Tecrübelerimin akıl ve ruh dünyamda oluşturduğu SONUÇLAR'ı burada, bu sayfalarda, sizlerle paylaşmayı bir görev addediyorum.

Bu nedenle;
Dilerim, bu önerilerimi dikkate alan olur.

İşte İLK ÖNERİM:

1) Bakınız, HAN DUVARLARI şiirini hepiniz bilirsiniz, değil mi? Faruk Nafiz ÇAMLIBEL'in bu şiiri, yazıldığı dönemin 'yeninin de yenisi' bir şiiridir. Ve Türk şiir tarihimizin en önemli kilometre taşlarından birisidir.' HAN DUVARLARI' şiirini zirvede tutan, o güne kadar 'beyit' tarzında yazılmış bir şiirin mısraları arasına 'Maraşlı Şeyh oğlu Satılmış' ın dörtlükler_koşma-ile girmiş olmasıdır. Ölümsüzlüğü bence oradan gelmektedir.
Yani, "œHan Duvarları" nda şair, o güne kadar denenmemiş bir "œşekli-fiziki yapıyı" ustaca denemiş ve şiir tarihine imzasını silinmeyecek biçimde atmıştır.

Şimdi soruyorum:

Serbest şiir yazan kardeşlerim, serbest şiirin arasına niye bir dörtlük veya uyaklı-ayaklı-hece veya aruzla yazılmış dizeler monte etmeyi denemezler ki?

Ünlü şairlerin unutulmazlar arasında katılmış çoğu serbest şiirine bakınız, mutlaka;

İÇ AHENK'i sağlamak için KAFİYE veya REDİF'lerden, ses oyunlarından istifade etmişler veya, mısraları arasına HECE - ARUZ u serpiştirmişlerdir.

Arif Nihat ASYA'nın 'BAYRAK' şiirini okuyun, başlıbaşına serbest bir şiirdir, ama, muhteşem ses benzeşmeleri vardır.

Bakın şahsen ben SERBEST ŞİİR ile HECE ŞİİRİ'ni bir araya getiren yeni bir NAZIM TÜRÜ ÖNERİSİ ortaya attım. 'HER İNSAN ve BEN' başlıklı ve buna 'BULUŞMA' adını verdim. Hece ve serbestin buluşması yani. İsterseniz, bir inceleyin.

Genç şairlerimizin ve geleceğe kalma kaygısı taşıyan şairlerimizin 'yeninin de yenisi' olmaları için, yenilikten asla vaz geçmemelerini önermekteyim. Yenilik ama, mazinin tecrübelerinden istifade ederek tabi.


...DEVAMI GELECEK...

---------------------------işte bakın------------------
önce HAN DUVARLARI:

HAN DUVARLARI

-Osmanzade Hamdi Bey'e-
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...

Ellerim takılırken rüzgârların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına.
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine.
Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.

Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan;
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,
Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
Gitgide birer ayet gibi derinleştiler
Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...

Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;

'On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan
Baba ocağından yar kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa atılmışım ben'

Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi...
Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Araya gitti diye içlenme baharına,
Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına! ...

Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk.
Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
İki dağ ortasında boğulan bir geçide.
Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
Burada son fırtına son dalı kırıyordu...
Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
Gönlümde can verirken köye varmak emeli
Arabacı haykırdı 'İşte Araplıbeli! '
Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
Biz menzile vararak atları çektik hana.

Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;

'Gönlümü çekse de yârin hayali
Aşmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgârın önüne katılmışım ben'

Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,
Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!

'Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı'mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben'

Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
Post verenler yabanın hayduduna kurduna! ..

Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
'Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu? '
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi:
'Hana sağ indi, ölü çıktı geçende! '

Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.

Aradan yıllar geçti işte o günden beri
Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları! ..


Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

VE
BİZİM ÖNERİMİZ ' BULUŞMA'

-Her İnsan ve Ben- (Buluşma*) -Yeni bir NAZIM ŞEKLİ denememiz-(BAYRAM HEDİYEMİZ) -

Her insan, her insan birazcık deli
Ben sana deliyim, hem de zırdeli.
Hep seni görürüm ne yana baksam
Hep seni ararım gittin gideli...
Gittin gideli ne haldeyim,
Sorsan bir, arasan bir; ne olur...?
..............Hasret dağlarının Ferhatıyım
...........................Tek sana, tek sana sevdalıyım...

Her insan, her insan birazcık aşık
Ben sevdanı saran çılgın sarmaşık.
Yıktım duvarları, bahçeyi, çiti
Bu sebep yüzünden başım dolaşık...
Işık...
......Işık...
..........Işık...
...........Sonsuzluk türküm, bitmeyen ışık....
Yoksun işte, yoksun yanımda, canevimde
Özledim nefesini, sesini
....................Dava açtım mevsimlere
.......................Kışların kapısındayım
....................................Firardayım....

Her insan, her insan düşkün paraya
Ben sana düşkünüm, bak şu yaraya
Olmazsa derdime derman gözlerin
Döner deli gönlüm yıkık saraya...
Varlık sen, yokluk yine sen
Ötesi sadece boşluk,
.................Yosun gözlerinle bir bak istersen...
.....................Acılarımla başbaşayım;
...........................Işık* hızıyla sana koşayım
..................................................'Gel! ' dersen...

Her insan doğduysa, mutlak ölecek
Ölsem sevdan ile kim ne bilecek..?
Kırıp aynaları, durgun suya bak
Gözlerin benimle orda gülecek...
Gülüm,
..........Gülüm...
...................Gülüm...
..............Ve sana kavuşmaksa ölüm
......................Dünden razıyım her şeye, hazırım inan..!
.............................Gece yarısında suya indiğinde bir ceylan
.................................Mor menekşe buselerle avuçlarına
....................................Avuçlarına düşeyim; mutlu olurum o an...
.............................................Bitsin bu zulüm,
................................................................Gülüm,
....................................................................Gülüm...
...........................................................................Gülüm...


10 / 11. Ocak. 2006
******************************************************************
(*) Not. (Buluşma) adını verdik bu nazım türüne işte dostlar.
Hece şiiri ile serbest şiirin buluşması...
Burada;
Hece Vezinli mısralarımız 6+5=11 hece ile dokunmuş olup;
kafiye düzeni de (a / a /-/ a) (b / b /-/ b) (c / c / - / c) (d / d /-/ d) şeklinde olup; BULUŞMA' da rahatlığı temin maksadıyla 'mani' türünü özellikle seçtik. Buluşma noktalarını da ses tonlamalarıyla renklendirmeye çalıştık. Serbest mısralarımızı alabildiğine serbest bırakırken de ses ve iç ahenk'i gözden kaçırmamaya gayret ettik. Tekerrür sanatından istifade ettik.
Böylece hece-serbest kavgasını bu bayramda sona erdirmiş olduk biz...
E hadi, ne duruyorsunuz? İşte örnek dostlar....
Denemeye ne dersiniz?

(*) Işık- kelimesi Ahmet Erdem kardeşimin armağanıdır. (Atom hızı) demiştik. Duygu İmparatorumuz şair Ahmet Erdem'in görüşleriyle (Işık) yaptık dostlar...

(**) Yakında yeni NAZIM şekilleri ve türleri' ni sunmaya çalışacağım. BULUŞMA adını verdiğimiz bu nazım şeklini, başta şair Harun YİĞİT kardeşim 'İstanbul' şiirinde ve bir çok şair kimi şiirlerinde denemiştir. Ama bizim yaptığımız bunu sistematize edip bundan sonra sunacağımız NAZIM ŞEKİLLERİ ile yeni bir AÇILIM sağlamaktır. Zira, maksadımız Türk Şiirine yeni nefes alanları açmaktır dostlar. Yıllardan beri üzerinde çalıştığımız hususlardır bunlar. Saygılarımla...

Mustafa Ceylan

Qayd etilgan


vuslati  02 Aprel 2010, 04:10:23

'YENİLİK ANLAYIŞIMIZ'

Mustafa CEYLAN
***************

Şiirimizde yenilik,eskiyi inkâr etmek hiç değildir! Şiir tarihimizin altın zincirinin halkalarını kabul etmeyen,onlardan aşk-hız ve ilham alamayan bir zihniyet, yeniliğe de adım atamaz. Köksüz ağaç olamayacağı gibi, köksüz şiir ve şiirde yenilik de olmaz, olamaz. Şiir gökdelenlerini sağlam temeller üzerinde yükseltmeliyiz.

Mazinin havasını, enerjisini, tekniğini âti'ye, geleceğe; bugünü de harmanlayarak sunabilen şair başarılıdır ve yenilikçidir.

Şiirimizin kilometre taşları olan ozanlarımızı, edebi akımların lider kadrolarını,hamur yoğurma-şiir yazma teknik ve söylemlerini bilmek ve onları daha da geliştirmeye biz yenilik diyoruz. Bazıları buna 'restorasyon'-'yeniden düzenleme-süsleme' diyebilirler. Varsın ne derlerse desinler. Ama, yeni sesler ve yeni imzaların, geleceğe kalmalarının yegâne yollarından birisi de bu değil midir?

Dün, internet yoktu, elektronik-bilgisayar hızı yoktu, hattâ matbaa yoktu, bunca şiir radyosu, televizyon yoktu. Dün, Anadolu'nun bir kasabasında, âşıklar kahvehanesinde veya Toroslar'ın tepesinde çalınıp söylenen bir ezgi, ağızdan kulağa, telden tele, bir uçtan bir uca Anadolu'yu ve Türk dünyasına ulaşabiliyordu.Bugünün teknolojik imkânlarını, şairlerimizin çok iyi değerlendirmesini arzu etmekteyiz.

Yenilik, zamana yenik düşmemeli. Çağların tunçtan sinesini delip geçebilmeli.

Madem ki, şiire çoğu şairimiz 'söylenmemişi söylemek sanatı' diye tarifler getirmektedir.
Madem ki, Orhan Veli, Ankara hipodromu gişesinde karşılaştığı Ahmet Tufan Şentürk'e (siz bunca zamandır, dört bacaklı, düzgün masaya alıştınız; ben sizin önünüze üçgen bir masa koydum. Siz bugüne kadar evinize ana giriş kapısından girmeye alışmıştınız, ben aynı eve başka yerlerden de, bacadan da, açık pençereden de girilebileceğini ispat ettim) demiştir.

Biz, bunca teknik imkânlar elimizin altında iken, niye alışılmışın kalıplarını kırmayalım?
Necip Fazıl Üstadımız da, 'Çile' isimli eserinde 'poetika'sını anlatırken kalıp kırılmasını, kalıbın dar alanından çıkılmasını gerektiğini vurgulamamış mıdır?

Bence, kalıbı kırmak; geleneksel HECE-ARUZ şiirimizin ÖLÇÜ adını verdiğimiz KALIPLARI nı inkâr etmek değildir. Aksine; onlardan istifade ederek, ileriye doğru hamle yapmaktır.

ARUZ' u, Arap ve Fars patentinden çıkartarak Türk Dili'nin engin okyanusunda dalgalar araştırmak, bizim, günümüz şairlerinin baş görevi olmalıdır. TÜRK ARUZ'u özlemini çekmekteyim şahsen ben. Dilciler ve üniversitelerimizin edebiyat fakültesi kürsülerinden bunu bekler, bunu özlerim. Evet, TÜRK ARUZU... Bu sahada, İbrahim Alâattin GÖVSA dahil, çoğu şairimizin önemli çalışmaları da olmuştur. Yapılan bu çalışmaları ileriye taşıyacak dilciler ve edebiyatçılar nerdesiniz? Aruz'un o meşhur kalıpları ve mazmunlarını dilimiz, harsımız, kültürümüze göre, yeniden düzenleyecek uzmanlar çıkmazsa; elimizden geldiğince bunu biz ortaya koyacağız.

Milli veznimiz HECE' de de; yeni atılımlar doğuracak yeni nazım türleri ve tekniklerini de bir bir ortaya atacağız.

Şimdi, sözümüzün burasında, bir ÖNERİ GÜLÜMÜZÜ atalım olur mu?

İşte önerim:

ÖNERİ-2

2) Nitekim 'ÇAPRAZLAMA' adını verdiğimiz yeni nazım türü önerimiz bu çalışmamızdan sadece birisidir. (antoloji com 'da bu şiirlerim arasında Çaprazlama başlıklı şiirime bakabilirsiniz)

Biliyorsunuz ki, İslamiyet öncesi Türk şiirinde KAFİYE, MISRANIN BAŞ TARAFINDA İDİ. Daha sonra mısranın ORTASINA geldi. islamiyet'i kabulümüzden sonra, KAFİYELERİMİZ MISRA SONLARINA geçti. Sanki, orada çakılıp kaldı. ÇAPRAZLAMA ile biz şahsen bu kalıbı değiştirmeye çalıştık.

Yenilik, sadece şiirin fiziksel yapısında değil; öz'ünde de olmalıdır. İMGE'lere boğulmuş, ANLAŞILMAZ şiir yerine, GELENEKSEL ŞİİRİMİZİN nefesini günümüzle çiçekleyip, gül kokulu nefesleri iletmeliyiz gelecek nesillere. Şiirin ANLAM ve TEMA'sı üzerinde de hamleler gerçekleştirmemiz şarttır.


Saygılarımla.
Mustafa CEYLAN

Qayd etilgan


vuslati  02 Aprel 2010, 04:12:23

GÜLCE EDEBİYAT AKIMI

MANİFESTO(*)


EY ŞAİR!


Birinci vazifen, Türk Şiirini, bütünüyle Türk Edebiyatını sevmek, ana dilimiz Türkçe ile kültür ve sanatını nakış nakış işlemek ve kalıcı eserleri üretmektir.

Bugün ve gelecekte ki varlığının değişmez temeli budur.

Bu temel, senin en kıymetli hazinendir.

Unutma ki, dilini kaybeden Milletlerin bağımsızlığı da olamaz.

Kültür emparyalizminin işgâli altında inleyen Yüce Milletin, şairlerinin haykırmasını, kültür ve sanat adamlarının üreteceği eserleriyle yüreğine ses olmasını beklemektedir.

İçinde bulunduğun vaziyete dön de şöyle bir bak!

Bütün Dünyada emsâli görülmemiş bir galibiyetin temilcileri,Cennet Anadolu'yu Cehenneme çevirebilmek için her türlü şer planı, projeyi uygulamaya koymuşlar ve koymaya devam etmektedirler.

Aziz yurdumuz bir ateş çemberi içindedir. Başları bulutlu, özgür dağlarımızda bölücü-dış destekli, kalleş bir örgütün eşkiyâsı vardır. Anadolu'nun her köy ve kasabasına gün geçmiyor ki bir Mehmetcik tabutu gelmesin. Kahraman ordumuza bu mücadelede şairin-yazarın, kültür ve sanat adamının destek vermesi gerekmez mi?

Anadolu insanı, kırsal kesimden Büyük kentlerin varoşlarına göçmüş ve göçmeye devam etmektedir. Şimdi, % 65'i 30 yaşın altında olan Halkımızın % 85'i kentlerde yaşamaktadır.

Adına sayısız şiirler yazdığımız İstanbul şehrimizin nüfusu,yüzlerce ülke nüfusundan bile fazladır.Bugün kişisel dertler ve sancıların temelinde toplumsal sorunlar bulunmaktadır.

Moda, özenti,kendini bilmezlik; havamızı, suyumuzu, toprağımızı kirlettiği gibi, dil ve edebiyatımızı da kirletmiştir.

Para-madde ve ekonomi kültür ve sanata da hükmetmektedir.Manâ-gönül zenginliği yerini maddeye terketmiştir.

Dünya ölçeğinde bir şairimiz-ozanımız da yoktur

Senelerden bu yana boş vezin kavgaları yapmaktayız.

Sanat-şiir sanatı adına internetin sağladığı imkânlar da kullanılarak sanat-şiir katledilmektedir.

Okumayan, araştırmayan, tefekkür etmeyen, düşlerini gerçekleştirmek heyacanıyla yüreği gümbürdemeyen, halkın gündeminden ve kaygılarından uzak bir şair-şiir kara bulutunun içindeyiz.

Edep'ten kaynaklanan Edebiyatımız, bir asırdır, köklerinden koparılmadan yenilenmeyi, daha doğrusu yeni bir akımı beklemektedir.


Ey Türk Kültür ve Sanatının şairi!

İşte bugün, bu hâl ve şartlar içinde bulunmaktasın. Şu halde vazifen, Türk Şiirini, bütünüyle Türk Edebiyatını kurtarmak ve Dünya'da hak ettiği yere getirmektir! Muhtaç olduğun kudret, Türk Edebiyatının başarılı mazisinde mevcuttur!

Dünü bugünle yoğurarak geleceğe yürümek zorundasın!

Haydi, durmak, susmak zamanı değil şimdi!


Saygılarımızla.

GÜLCE EDEBİYAT AKIMI

----

(*) Büyük ATATÜRK'ün GENÇLİĞE HİTABESİ' ne şairler için naziredir.

Qayd etilgan


vuslati  04 Aprel 2010, 18:02:46

Gülce Yeni Edebi Akım(AKROSTİK)

G ülistandan küfül küfül eser yel;
Dokun, ü lger gibi yan be közünde.
Odda yanar l eyla mecnuna yemin,
Taşar sevda sevda c eylan izinde;
Yürür aydınlığa kendinden e min.

Y ol bulur kar altı açar kardelen,
Gönül e nginlerde coşar ha coşar.
On dokuz n azımla gül dizer gelen,
Sonsuz bir azimle i ncim der koşar.

E debiyat için can olan canlar!
Akıl d ivaneyse fikir neylesin?
Tozar elif e lif anlayan anlar,
Yıldızlar suskunsa b ulut söylesin;
Altında kalanlar vah ile i nler.

A ynamız tarihtir dönük yüzümüz,
Geçip k arşısına nakış işleriz.
Vuslatî’yem ı lgın şendir izimiz,
Maziden atiye m iras düşleriz.

Osman Öcal

Qayd etilgan


vuslati  04 Aprel 2010, 18:05:47

Be Cahil (TUĞRA)

Kulsan hine; hayret! Ne denizler, ne sahil
Paklar mı ki sabret, buna mülkün de dahil.
Bir gün kırılırsın, başınız kabre düşer;
Kaldırmaya kudret bulamazsın be cahil!


Gönlümüz Sazdan Gelir (TUĞRA)

Gülce kartal, gülce düldül, gülce özgür, gülce şah
Gülce destan, gülce bülbül, gülce yıldız, gülce mah;
Tuğra benden, ben gönülden, gönlümüz sazdan gelir
Gülce ömrüm: Gülce bir gül! Gülce aşkım dön semah!


Osman Öcal



Rübai’ ye özgü aruz vezni:
mef'ûlü mefâ'îlü mefâ'îlü fa’ûl

Aruz vezni:
fâ'ilâtün/fâ'ilâtün/fâ'ilâtün/fâ'ilün

Qayd etilgan


Yusuf Bozan  07 Aprel 2010, 18:37:50

DEĞİL (Gülce-Tekil)

Aşktır o!
Şems, serap değil.
Mevlana harap değil.
Döner döner arar durur da;
İçtiği aşk badesi, şarap değil.

Rumi’ dir!
Ram olmuş aşkta.
Rübai solmuş aşkta.
Yazar yazar anar durur da;
Tattığı dost acısı, şurup değil.


280110sınırkent
DuyguluDuygusuz/TekilDünyalı

Yusuf Bozan

********************************************************
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI mız nazım türlerinden, 'Tekil' nazım şekline uygun olarak kaleme alınmıştır.   1-Adından da anlaşılacağı gibi, tek sayılı hece kalıbından oluşan bir nazım türüdür.

2-Dörtlüklerin şematik yapısı şöyleir:

"¦"¦"¦"¦"¦"¦.7 Hece
"¦"¦"¦"¦"¦"¦.9 Hece
"¦"¦"¦"¦"¦"¦.11 Hece
"¦"¦"¦"¦"¦"¦.13 Hece’li bir yapıdan OLUŞMAKTA.

6-Kafiye uygulamalarında şair tamamen serbesttir. Dilediği şekil ve çeşit-yer ve konumda kafiye uygulayabilir veya uygulamaz. Önemli olan BİRİNCİ MISRANIN 7, ondan sonra gelen mısraların 9-11 ve 13 hece ile meydana gelmesidir.

3-Dörtlük,beşlik, altılık veya başka şekillerde de uygulama yapılabilir. Sadece 1-3-5-7-9-11-13-15-17-19 vb hece sayı dizilişinin korunmasıdır. Şair dilerse (sırayı şaşırtmadan) 5-7-9-11 veya 3-5-7-9 hecelik mısra dizilişleri ya da (9-7-5-3) VEYA (15-13-11-9) VB..başka şekillerde TEKİL HECELERLE şiirin dokusunu örebilir.

Qayd etilgan


Yusuf Bozan  07 Aprel 2010, 18:40:55

KANDIR SUYUM NAN AŞLARIM (Gülce-Gülistan)

"GAZEL"

Bitmez kahır, sancım büyür, hüzzam kanatsız kuşlarım;
Bilmez gönül, çağlar yürek dinmez gözümden yaşlarım.

Özlem yürür, isyan yürür kalbimde her gün her gece;
Sırrımla hicranlar büyür, efsunludur yaz kışlarım.

Bir yazgıdır, aşklar hüzündür, tinde kordur özleyiş
Aklımda kül yangınlarım; çatlar, çatılmaz kaşlarım.

"œZulüm eder düşün "œçıkar mı? " kalpten;
Huzur veren sesin "œuzak mı? " hepten,
Kapanmadan gözüm melûl sebepten,
Bir kez daha görmek isterim seni."

Aydır; güneşten şavk alır, aydınlatırken çehremi.
Çehrem görülmez yol olur; kandır suyum, nan, aşlarım.

Ayrıl canan, sıyrıl karanlık sisli kibrinden; bırak!
Ses ver, geçer aylar; yakar gün, közde hüzzam haşlarım.

"œBırak da mevsimin yazımda kalsın;
Adın mızrabımda sazımda kalsın,
Tadın güzelliğin tuzumda kalsın,
Güller gibi dermek isterim seni."


HECE: 6 + 5 11' li
ARUZ: Müstef'ilün / müstef'ilün / müstef'ilün / müstef'ilün


310110sınırkent
DuyguluDuygusuz/TekilDünyalı
 
Yusuf Bozan

*****************************************************************
Bu şiirin hikayesi:

GÜLCE EDEBİYAT AKIMI mız nazım şekillerinden, 'Gülistan' nazım şekline uygun olarak kaleme alınmıştır.


**************************
(GÜLCE-Gülistan)


-GÜLCE EDEBİYAT AKIMI, sadece HECE' de değil, ARUZ ve SERBEST' te de yeni hadeflere koşmaya devam etmektedir.

-Divan Edebiyatımızda GAZEL, 'Beyit' birimi üzerine kurulmuş bir nazım biçimi olup, kafiye dizilişi şöyledir:

-a
-a

-b
-a

-c
-a

-d
-a
Yani, gazelin ilk beytinin iki mısraı kendi aralarında kafiyeli,sonra gelen beyitlerin birinci mısraları serbest, ikinciler ilk beyitle kafiyelidir.

Gazel, 5 beyitten 12 (Bazen 15) beyite kadar olabilir. Aruzun her kalıbıyle yazılabilir. Bu şekille en çok AŞK, TABİAT VE TOPLUM TEMALARI işlenir.' (Ahmet KABAKLI, Türk Edebiyatı, Cit:1, Syf:604)

Gülce Gazel'e biz GÜLİSTAN adını verdik.
Nasıl ki, HECE NAZIM ÖNERİLERİMİZDE HECE ve SERBEST KAVGASINA son veren 'BULUŞMA' isimli NAZIM ÖNERİMİZİ SUNDU İSEK, aynen öyle de, ARUZ-HECE tartışmalarına son verecek, her ikisini de bünyesinde AHENKLİ bir şekilde bulunduracak bir NAZIM TÜRÜDÜR 'GÜLİSTAN...'

Qayd etilgan


vuslati  12 Aprel 2010, 04:16:21

TEŞEKKÜRLER YUSUF BEY. SENDEN VEFALISI YOKMUŞ. ALLAH RAZI OLSUN. GÜNLERDİR MÜCADELE EDİYORUM KİMSE BENİ DESTEKLEMEMİŞTİ. BİR MEHMET HOCAM SORDU KAZAKİSTAN SİTESİNE NASIL ÜYE OLUNUR DİYE. ORADAN ATILMA DURUMUM OLUR DİYE SONRA YAZARIM DEDİM. ORADA HIRPALIYORLAR BENİ. AMA ATILANA KADAR DEVAM EDECEĞİM.

Qayd etilgan