Divan dışında kalan mesnevi kabilinÂden müstakil eserler hususi bir ad alaÂbilmektedir. Genişçe bir macerayı hikâye eden mesneviler Yûsuf u Züleyhâ, Leylâ ve Mecnûn, Şâh u Gedâ, Şem’ u PervâÂne, Hüsn ü Aşk, Ferhadnâme, İskendernâme gibi esas kahramanlarına göre; konuları didaktik olanlar, küçük küçük hikâyeleri anlatanlar Hilyetü'l-efkâr, Nef-hatü'l-ezhâr, Suhbetü'l-esmâr, Cilâü'l-kulûb, Riyâzü'l-gufrân, Nakş-ı Hayâl, Hayrâbâd, Gencîne-i Râz, Gülşen-i Râz, Gülşen-i Aşk, Gülşen-i Envâr gibi süslü adlar taşırlar. Bazan da esere ad, sonuna "nâme" sözü eklenmiş konusundan geÂlir: Pendnâme, firkatnâme, sergüzeştnâme, Harnâme, Hûbannâme, Zenânnâme, surnâme, Seümnâme, Süleymannâme, gazavatnâme gibi.
Mevcut edebî telakkiye göre belirli kaÂtegorideki şiirlerle belirli bir kadroyu dolÂduracak hale gelmesi gereken bir divan, şairin edebî hayatının hemen erken bir devresinde değil zamanın getirdiği bir birikim sonunda, çok daha ileri bir çaÂğında meydana çıkmaktadır. Divanını terÂtip edene kadar yazdıklarını önceden ayÂrı ayrı kitaplaştırmadan nihayet tek bir kitapta bir araya getiren şair, bundan sonra kaleme aldığı şiirlerini başka bir eser tertip etmeden yine onun içine kaÂtar. Bunlar yeni istinsahlarla kronolojik bir ayırım gözetilmeden divan nüshalarında yerlerini alırlar. Bir divan böylece, varsa mesnevileri dışında, bir şairin haÂyatı boyunca yazdığı şiirleri toplayan tek kitap olmaktadır. Divan, şairin eski ve yeni bütün şiirleri için âdeta bir mahfaÂza teşkil eder. Nitekim bazı şairler divaÂnın, yazdıkları şiirlerin dağılıp kaybolÂmaktan korunmasını sağladığını açıkça ifade etmişlerdir. Farklı devrelerde yazÂdıklarını ayrı ayrı divanlarda toplamış pek az şair vardır. Türk edebiyatında bunun en eski örneği Ali Şîr Nevâî'de göÂrülür. Nevâî, Fars edebiyatında Emîr Hüsrev-i Dihlevî ve Molla Câmînin yaptıklaÂrı gibi hayatının değişik zamanlarındaki şiirleri için bu devrelere göre ayrı ayrı divanlar tertiplemiştir. Bunları önce Bedâyiu'l-bidâye ve Nevâdirü'n-nihâye adıyla iki ayrı divanda toplamış, daha sonra bu ikisini yeni yazdıklarını da kaÂtarak Hazâinü'l-meânî adını verdiği diÂvanda birleştirmiş, bunu da yaş devrelerine göre taksim edip sırasıyla çocukÂluk ve ilk gençlik, esas gençlik, olgunluk, yaşlılık çağlarına ait olmak üzere Garâibü's-sıgar, Nevâdirü'ş-şebâb, Bedâyiü'l-vasat ve Fevâidü'l- kiber adı alÂtında dört divana ayırmıştır. Ancak bu kronolojik tasnif kesin olmayıp çocukÂluk çağına ait şiirler arasına daha ileri yaşta yazdıklarını katmış, gençlik çağıÂnın şiirlerinden bir kısmını da son divanÂlarına geçirmiştir. Farklı devreler için ayÂrı divanlar tertip etmenin Osmanlı edeÂbiyatı sahasında ilk örneğini Âlî MustaÂfa Efendi verir. Sonuncusu, ölümünden sonra şair Hisâlî tarafından tertip ediÂlen Türkçe dört divan sahibi olan Âlî, ilk gençlik çağında yazdıklarını bir araya getiren birinci divanından sonraki şiirleÂrini yaş devresi itibariyle iki ayrı divanÂda toplamış ve ilkine Vâridâtü'l-enîka, daha sonrakine de Lâyihatü'l-hakîka adını vermiştir. Bunlarda tam bir kronoÂlojik ayırım olmayıp birinden diğerine farklı devrelerin şiirleri aktarılmış, önÂcekilere sonradan yazdıklarını da katmıştır. Keçecizâde İzzet Molla da Bahâr-ı Efkâr adını verdiği esas divanını ortaya koyduktan sonra hayatının son yıllarıÂnın şiirlerini Hazân-ı Âsâr adlı divançesinde toplamıştır. Ondan önce ise XVIII. asır şairi Nazîm de dört ayrı divan terÂtip etmiş, ilk ikisini baştan başa Hz. Muhammed'e dair şiirlerine ayırmıştır.