Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey  ( 31071 marta o'qilgan) Chop etish

1 2 3 4 B


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:11:43

Polisiye Yazmak İçin Uyulması Gereken 20 Kural

Polisiye literetür araştırmacısı ve yazar S.S. van Dine'ın "Polisiye yazmak için uyulması gereken 20 kural"ı şöyle:
1 - Okuyucudan ipucu saklanmamalı, okuyucu ile dedektife eşit imkanlar sağlanmalı.
2 - Suçlunun dedektife oynadığı oyunların haricinde okuyuca akıl karıştırıcı fazladan oyun yapılmamalı.
3 - İşin içine aşk girmemeli. Asıl konu bir suçluyu adalete teslim etmek olmalı.
4 - Dedektif asıl suçlu çıkmamalı.
5 - Suçlu, akıl yürütme ile bulunmalı, Tenten'in yaptığı gibi tesadüfen değil. (Tenten kısmını biz ekledik elbette!)
6 - Bir dedektif ipuçlarını toplamalı, analiz etmeli ve çözmeli.
7 - Mutlaka bir cinayet olmalı, 300 sayfada cinayetten az bir şey anlatmak okuyucunun çabasına saygısızlıktır.
8 - Suçlar doğal yoldan çözülmeli. Fal baktırmak, ruh çağırmak, kristal küre döndürmek gibi paranormal yöntemler sayılmıyor.
9 - Kahraman sadece bir dedektif olmalı, birden çok dedektif, okuyucuya haksızlık ve 1. ile 2. maddeye ihanettir.
10 - Suçlu, hikayede önemi olan biri olmalı, okuyucu tarafından tanınmalıdır.
11 - Katil uşak çıkmamalıdır. Bu en çaresiz yazarların yöntemidir.
12 - Kaç suç işlenirse işlensin tek bir suçlu olmalıdır.
13 - Gizli örgütlerin, mafyanın dedektif öykülerinde yeri yoktur.
14 - Suç ve araştırma bilim kurgu sınırlarına girmemeli, mantıklı olmalıdır.
15 - Gerçekler hep göz önünde olmalıdır. Okuyucu kitabı bir kere daha okursa finalden önce de her şeyin yerli yerine oturduğunu görebilmelidir.
16 - Bir polisiye uzun betimlemelere, edebi karakter çalışmalarına yer vermemelidir. Bunlar heyecanı düşüren etkenlerdir.
17 - Porfesyonel bir suçlu, suçluluk duygusu duymaz, polisiye romanlardaki suçlular da duymamalıdır.
18 - Polisiye romandaki suç asla kaza ya da intihar çıkmamalıdır. Okuyucunun kalbini kırmamak için suçun dahiyane şekilde önceden planlanmasına özen gösterilmelidir.
19 - Suçun arkasındaki sebepler kişisel olmalıdır, uluslararası komplolar ya da sadece para sebebiyle işlenen suçlar ucuz numaralardır.
20 - Aşağıda sayılacak durumlar ve objeler, kendine saygısı olan bir yazar tarafından asla kullanılmamalıdır. O kadar çok kullanılmışlardır ki, türün sevenlerine çok aşinadırlar, yazarın orijinalliğine büyük zarar verirler:

a) Suç mahalinde bırakılan sigaranın markası ile suçluyu tanımak.
b) Suçluyu korkutmak için kullanılan sahte ruh çağırma seansları.
c) Parmak izleri.
d) Suçluya havlamayan ve içeriden biri olduğunu ortaya çıkaran köpek.
e) Suçlu sanılanın şeytani ikizinin suçlu çıkması.
f) Bayıltıcı şırınga.

Qayd etilgan


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:13:07

TÜRK POLİSİYESİ

AFİF YESARİ

(Muzaffer Ulukaya)

(16 Nisan 1922- 23 Ağustos 1989)

İstanbul'da doğdu. Yazar Mahmut Yesari'nin oğludur. Ortaokulu terk ederek okul yaşamına son verdi. Kendi kendini yetiştirdi. Tiyatro ve sinema oyunculuğu da içinde olmak üzere birçok iş yaptı. Yazılar yazdı, kitaplar hazırladı. Birçok çeviri yaptı. Bazılarını Muzaffer Ulukaya takma adıyla imzaladığı iki yüz kadar dedektif romanı (büyük bir bölümü sahte Mike Hammer romanları) yazdı. Tanin, Son Havadis, Hürvatan, Dünya gazetelerinde ve Hayat dergisinde gazeteci-yazar olarak çalıştı. Dergi ve gazetelerde magazin, sinema eleştiri yazıları yazdı. Gazetecilik dışında zaman zaman aktörlük yaptı; İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda, özel tiyatrolarda ve filmlerde rol aldı. Radyo oyunları ve skeçler kaleme aldı. İTÜ Televizyonu’nda yayımlanan ilk yerli TV oyununun senaryosunu yazdı. Düşünce Tiyatrosu adını verdiği tiyatroda diyalogu kaldırıp piyes kahramanının düşüncelerini spikerin ağzından aktaran bir tekniği ilk uygulayan oyun yazarı olarak ün kazandı. Bu tür tiyatro üzerine kurumsal yapıtlar da yayımladı.

Kendi adıyla ikisi çeviri olmak üzere 14 kitabı yayınlanan Afif Yesari, Muzaffer Ulukaya takma adıyla 200 kadar polisiyeye imza atarak bir rekorun sahibi oldu. Başlangıcından bugüne dek, Cumhuriyet döneminde Türkiye’de yazılan polisiye metinlerin toplamından çok daha fazladır "œAfif Yesari"nin kaleminden çıkanlar.

Dedektifi : Mike Hammer

Doktor ona içkiyi yasak ettiği için, Yesari de Hammer'a içkiyi bıraktırmıştı. Bildiğiniz Mike. Sadece yazarı farklı. Bu serinin gerçek seriden daha iyi olduğu söylenir. Adam öldürmekten hiç çekinmeyen, sekreteri Velda ile büyük bir aşk yaşamasına karşın her serüveninde birkaç kadınla daha birlikte olmaktan geri durmayan bu maço detektif, bir dönem Yeşilçam'da bile kendisine yer edinmiş, Orhan Günşiray polisiye filmlerin yerli Mike Hammer'ı olarak ün kazanmıştı.

Kendi adıyla yazdığı bazı kitapları:Tren Yolu (1949), Hafta Tatili (1954), Olduğu Gibi (1966), Uzak (1966), Soytarının Biri (1967), İşte Beyoğlu (1950), Boşluk (1970), Hengame (1979), Şalter (1984), İstanbul Hatırası (1987), Çay ve Simit (1989).

Qayd etilgan


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:17:06

AHMET KARCILILAR

06.06.1965'te Denizli’de doğdu. 1976'dan itibaren yerel gazetelerde öyküleri yayımlandı.. 1987'de A.Ü Eğitim Bilimleri Fakültesini bitirdi.. 1990-98 yılları arasında pazarlama, finansman ve satış gibi çeşitli alanlardaki iş deneyimlerinin ardından yazarlıkta karar kılarak 1998 yılında Yağmur Hüznü'nü yayımladı. Yine aynı yıl Hayalet Gemi’de öykü ve denemeleri yayımlandı. 2000 yılında Gülden Kale Düştü, 2001'de Fotoğraf Hikayeleri, 2002'de Akrep ve Semender’i yayımladı. 2003 yılında bir yayınevinde editör olarak çalışmaya başladı.. 2004'te Kitap’ı yayımladı..Yağmur Hüznü isimli ilk romanıyla Orhan Kemal Roman Ödülü'nü kazandı.

ANONİM KİTAP
"Kitabın özeti şu: Yazarları bilinmeyen kitaplar yayımlayan Anonim Kitaplar adında bir yayınevi var. Bu yayınevinin editörü kitapların sonsuza dek anonim kalması için yazarlarını birer birer öldürüyor. Sıkıntılı yazarın biri bunu fark ediyor. İntihar etmek için yayınevini arayıp editörle görüşüyor ve bir kitap vereceğini söyleyerek evine çağırıyor."

YAĞMUR HÜZNÜ
Ahmet Karcılılar, Yağmur Hüznü adlı ilk romanıyla edebiyat dünyasına şaşırtıcı bir giriş yaptı: karşımızda usta bir romancı var.
Karcılılar, hiçbir romancıda görmediğim bir anlatım biçimi uyguluyor. Anlattığı her şeyi bütün ayrıntılarıyla betimliyor, kalemini bir kamera gibi kullanıyor ve bu, romana müthiş bir Şahinlik havası veriyor.
Roman neyi anlatıyor? Tutucu bir kasabadan çizgiler; dini ayin yaparken polisin bastığı kadınlar, cinsel sorunlar, sağlık sorunları, 'Esma ile Macide'nin eşcinsel ilişkileri' ve ölüm üstüne, ölümden sonrası üstüne düşünceler....

GÜLDEN KALE DÜŞTÜ
Romanın içeriğinden çok dava konusu oluşuyla gündeme geldi Gülden Kale Düştü. Yazarın eski eşi kitapta adı geçen Gülden'in kendisi olduğunu iddia edip özel hayatını romanlaştırdığı için dava açmıştı. Kitap şimdi iki farklı şekilde okunuyor. Bir, sadece roman olarak, iki yazar mı yoksa eşi mi haklı tartışmasına taraf olmak için. Roman, bir Anadolu kentinde (Denizli) yaşamını sürdüren bir yazarın başından geçen polisiye olayı anlatıyor. Aşklar, ayrılıklar, dostluklar ve bir cinayet. Çıkmaza sürüklenen bir evlilik hikayesinin trajik sonu. Bence kafanızı bunların hiç birine yormayın ve keyifli bir polisiye olarak okuyun kitabı.

AKREP VE SEMENDER
"Ama biz bulmuştuk birbirimizi, sen istemedin beni Anlamıyorsun! Bir kadın olarak, gelip geçici bir aşk olarak beni bulmandan söz etmiyorum. Binyıllardır birbirimizi arıyoruz biz. Binyıllardır parçalanmış ruhumuzu bir araya getirmek, tamamlanmak için uğraşıyoruz. Binyıllardır birbirimizi bulmak için işaretler bırakıyoruz ya da işaretler arıyoruz dünyada. Anlamıyor musun, belki de ilk defa bu kadar yakınız tamamlanmaya. Bıraktığım bütün işaretleri buldun sen. İşaretleri izleyip buraya kadar geldin. Bak! Bütün gözlerinle bak!"

Qayd etilgan


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:19:26

AHMET MİTHAT EFENDİ

(1844-1912)
1844’te İstanbul’da doğan Ahmet Mithat Efendi, küçük yaşta babasını kaybedince bir süre ağabeyinin gözetiminde öğrenimini sürdürdü. Orta öğrenimini Tophane ve Niş’te tamamladı. Bu arada Fransız dilini öğrendi. Daha sonra Tuna ilinde devlet hizmetine girdi ve Tuna valisi Mithat Paşadan ilgi gördü. Onunla birlikte Bağdat’a gitti. Burada vilayet adına Zevra gazetesinin yayınlanmasında görev aldı.Öğrenciler için, ilk kitapları olan Hace-i Evvel ile Kıssadan Hisse’yi (1870) burada çıkardı. 1871’de İstanbul’a döndü. Evinde küçük bir basımevi kurarak yayıncılık ve gazeteciliği sürdürdü. Dağarcık adlı dergiyi çıkardı. Darwin üzerine yazdığı bir yazı nedeniyle Rodos’a sürgün edildi. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a döndü.Takvim-i Vekayi gazetesi yöneticiliği ile Matbaa-i Amire Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Daha sonra Tercüman-ı Hakikat gazetesinin çıkmasını sağladı (1877-1912). 28 Aralık 1912’de vefat etti. Ahmet Mithat Efendinin yazı hayatı, kitap sevgisi ve okuma alışkanlığının ülkemizde yerleşmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Dedektifi : Osman Sabri Efendi

YAZARIN ESERLERİ :
Hikâyeleri:
Kıssadan Hisse ( 1870), Letaif-i Rivayat (1871-1893), Durûb-ı Emsal-i Osmaniye Hikemiyatını Tasvir (1872)
Romanları:
Hasan Mellah (1874), Hüseyin Fellah (1875), Felâtun Beyle Rakım Efendi (1875), Dünyaya İkinci Geliş (1874), Karı Koca Masalı (1875), Paris’te Bir Türk (1876), Süleyman Musli, Çengi (1877), Yeryüzünde Bir Melek (1878), Henüz On Yedi Yaşında (1880), Karnaval (1880), Vah (1881), Dürdane Hanım (1881), Acaib-i Âlem (1881), Cellat (1883), Esrar-ı Cinayat (1883), Hayret (1884), Haydut Montori (1887), Arnavutlar-Solyatlar (1887), Demir Bey (1887), Gürcü Kızı (1888), Müşahedat (1890), Papazdaki Esrar (1890), Hayal ve Hakikat (1891), Ahmed Metin ve Şirzad (1890), Taaffüf (1895), Gönüllü (1896), Eski Mektuplar (1897), Jön Türk (1908).
Oyunları:
Açıkbaş (1874), Ahz-i Sar yahud Avrupa’nın Eski Medeniyeti (1874), Hükm-i Dil (1874), Zuhur-i Osmaniyan (1877), Çerkes Özdenleri (1883), Çengi (1884), Eyvah (1884)

İki yüzün üzerinde eser vermiş olan Ahmet Mithat Efendinin ayrıca çok sayıda düşünce, inceleme kitapları, ders kitapları, ansiklopedik eser ve çevirileri vardır.

Qayd etilgan


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:19:39

ESRAR-I CİNAYAT (1883)
(Bu eser Türkçe’de İlk Polisiye Roman Olarak Kabul Edilir.)
Ahmet Mithat Efendi hiç şüphesiz Türk edebiyatına en çok eser veren yazarlardan bir tanesidir. Yaşadığı dönemin şartları dikkate alındığında bir çok konuda eserler vermesi onun çok yönlü bir yazar olduğunun işaretidir. Ahmet Mithat Efendi, 1883'te Tercüman-ı Hakikat gazetesinde tefrika ettiği ve bir yıl sonra kitap haline getirilen Esrar-ı Cinayat isimli romanla bir ilke imza atar.
Esrar-ı Cinayat Türk edebiyatındaki ilk telif polisiye romandır. A. Mithat Efendi basın dünyasının çok yönlü bir yazar olarak yazdığı değişik türdeki eserlerine böylece polisiye bir romanı da eklemiştir.
Esrar-ı Cinayat çeşitli suçların işlenmesi ve suçluların cezalandırılması sürecini anlatırken kimi yerlerde geleneksel polisiye romanlarından ayrılır.
Esrar-ı Cinayat'ta da çeşitli olaylar Beyoğlu müstantiklerinden olan Osman Sabri Efendi tarafından analitik biçimde yorumlanır"¦
2005 yılında yeniden yayınlandı.

Kaynak:Timaş Yayınları, yenisayfa.com
Bkz: Türkçe’de İlk Polisiye

Qayd etilgan


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:20:30

AHMET ÜMIT

Ahmet Ümit 1960 yılında Gaziantep’te doğdu. İlk ve orta öğrenimini Gaziantep’te tamamladı. 1978 yılında Yüksek öğrenim için İstanbul’a geldi.1983 yılında Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünü bitirdi. İlk öyküsünü 1983 yılında kaleme aldı.

İlk kitabi "œSokağın Zulası" 1989 yılında yayınlandı. Yaşadığı dönemin politik etkilerini taşıyan kitap, ölüm ve karanlık günlerin bunalttığı genç bir insanin ütopyasına sımsıkı sarılışını konu alan şiirlerden oluşuyordu.1992 yılında yayınlanan ilk öykü kitabi "œÇıplak Ayaklıydı Gece" yayınlandığı yıl "œFerit Oğuz Bayır Düşün ve Sanat Ödülü"nü aldı. Bu kitap, Ahmet Ümit’i yazın dünyamıza tanıtan ilk kitap olma özelliğini de taşıyor. 1994 yılında "œBir Ses Böler Geceyi" adli uzun öykü kitabi yayınlandı. Kitap insanla inanç arasındaki ilişkiyi mistik bir gerilim öyküsüyle dile getiriyordu.

1994 Yılında ATV için çekilen "œÇakalların İzinde" adli polisiye dizinin öykülerini ve senaryosunun yazılımına katıldı. 1995 yılında her yastan çocuklara seslenen "œMasal Masal İçinde" adlı kitabı yayınlandı. Kitap, insani değerler olmadan yaşamın nasıl anlamsız bir hal aldığını anlatıyordu.

1995’den sonra çeşitli gazete ve dergilerde Kafka, Dostoyevski, Patricia Highsmith, Edgar Allan Poe ve polisiye roman yazarları üzerine inceleme-tanıtım yazıları kaleme aldı. Kitaplarının hemen tümünde var olan gerilim duygusu, 1996 yılında yayınlanan "œSis ve Gece" adlı romanında tümüyle dışa vurdu. "œSis ve Gece" Türkiye’de yankılar uyandırdı, tartışmalara yol açtı. Yunanistan’da yayınlanarak yabancı dile çevrilen ilk Türk polisiyesi unvanını kazandı.

1998 yılında ise "œKar Kokusu" yayınlandı. Roman, politikanın, insan yazgısı üzerindeki etkilerini bir cinayet soruşturması ekseninde okura sunuyor. "œAgatha’nın Anahtari" adli polisiye öykü kitabı 1999’un Ocak ayında yayınlandı. Türkiye’deki suç yelpazesinden örnekler sunan öyküler, insanin suç karşısındaki tavrını ve psikolojisini çarpıcı bir biçimde aktarıyor. Patasana adlı romanı 2000 yılının Şubat ayında yayımlandı. Patlasana insanın içindeki şiddet duygusunu sıkı bir gerilim içinde tarihsel bir fonda anlatıyor.


Dedektifi :Başkomiser Nevzat Çiçekçi

Qayd etilgan


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:20:45

AHMET ÜMİT’İN ROMANLARI :

SOKAĞIN ZULASI (1989)
İlk kitabı "œSokağın Zulası" 1989 yılında yayınlandı. Yaşadığı dönemin politik etkilerini taşıyan kitap, ölüm ve karanlık günlerin bunalttığı genç bir insanın ütopyasına sımsıkı sarılışını konu alan şiirlerden oluşuyordu.

ÇIPLAK AYAKLIYDI GECE (1992)
"Çıplak Ayaklıydı Gece", Türkçe polisiye edebiyatın usta ismi Ahmet Ümit’in, her biri bir romana kapı aralayacak kadar zengin içerik taşıyan öykülerinden oluşuyor.

MASAL MASAL İÇİNDE (1994)
"Masal Masal İçinde", adından da anlaşılacağı gibi bir masal kitabi.

BİR SES BÖLER GECEYİ (1994)
Süha orta yaşlı bir üniversite görevlisidir. Anket yapmak için bir Alevî köyüne yaptığı ziyaret onu yeni bir dünyayla ve ilginç olaylarla karsılaştıracaktır. "Bir Ses Böler Geceyi" adli eserinde Alevî kültürünü çeşitli özellikleriyle satırlara yansıtan Ahmet Ümit, bu topraklarda kimsenin birbirine o kadar da uzak olmadığının altını çiziyor.

MASAL MASAL İÇİNDE (1995)
Edebî polisiyenin usta ismi Ahmet Ümit, bu kitabında, Çin’den Mısır’a kadar uzanan bir coğrafyada geçen ve birbirine geçiş sağlayan masalları polisiye bir kurguyla anlatıyor. Ahmet Ümit kitaplarının kapaklarını da hazırlayan usta ressam Orhan Akkaplan’ın çizdiği gravürlerse kitapta geçen masallara görsel etki yaratıyor.

Qayd etilgan


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:21:00

SİS VE GECE (1996)
Evli ve çocuk sahibi, mesleğine aşkla bağlı bir istihbaratçı olan Sedat, çeşitli ayak oyunlarıyla örgütünden uzaklaştırılınca kendisini sudan çıkmış balık gibi hisseder. Onu yasama bağlayacak, mesleği kadar tutkulu bir şey gereklidir hayatında. Bu arada Mine’yle karsılaşır ve hayatındaki ölümcül boşluğu aşk doldurur. Ancak Mine’nin ansızın ortadan kaybolması, her şeyi altüst eder ve Sedat da sevdiği kadını aramaya baslar.
'Sis ve Gece'de okur, bu arayış boyunca Sedat’la birlikte insan ilişkilerine doğru ilginç bir yolculuğa çıkar. İstanbul’un Tarlabaşı, Kurtuluş gibi unutulmuş semtlerinin ara sokaklarında süren bu arayış, kimisi geçmişin anılarına bağlı, kimisi değerlerini yitirmiş, para ve çıkar ekseninde gelişen trajik ve komik ilişkilerin insanlarını çıkartır karşımıza.
Seçtiği mekânlar ve insan ilişkileriyle İstanbul’un tarihten beri süregelen karmaşık etnik yapısına da işaret eder 'Sis ve Gece'. Türkiye’de yasayan Rumların son temsilcilerinden olan Madam Eleni ve kızı Maria’nin öyküsü çarpıcı olduğu kadar düşündürücüdür de. Bu toprakların insani olan Madam Eleni ve kızı Maria, son dönemde yaşanan kültürel kaos ve yozlaşma nedeniyle kendi komşuları tarafından kurban olarak seçilirler. Türkiye kültürünün en özgün renklerinden olan bu insanların son yıllardaki yaşamı trajik bir biçimde aktarılır.
'Sis ve Gece'de, suç ya da cinayet, kurguyu tamamlayan, gerilimi tırmandıran birer dekor ya da motif olarak yer almaz romanda. Suç, insan yazgısı üzerinde trajik sonuçlar doğuran bir öğe olarak boy gösterir. Ahmet Ümit, toplumsal düzeni savunan bir insanin serüveninde, bu amansız yabancılaşmayı, yalnızlaşmayı dile getirir.

KAR KOKUSU (1998)
Ahmet Ümit’in yazarlık serüveninde ikinci romandır "Kar Kokusu". Roman, 1980’li yıllarda, o dönemin Türkiye Komünist Partisi’nin eğitim için Moskova’ya gönderdiği parti üyelerinin katıldığı kolektifte yaşanan bir cinayeti konu edinir.
Daha fazla konuşmak içinden gelmemişti Leonid'in. O yaprak kımıldamayan boğucu New York akşamında sessiz kalmayı seçmiş, içkisini yudumlayarak, karanlığa gömülen yaz güneşine dalıp gitmişti. Ama simdi, bu buz gibi Moskova sabahının içinde ilerleyen trenin aralık penceresinden içeri dolan dipdiri kar kokusunu yeniden duyuyordu. Yıllar öncesinde bıraktığı bu duyguyu aradan geçen onca zamandan sonra neyin, hangi olayın ona armağan ettiğini kavrayamasa da, ciğerlerini kar kokusuyla doldurarak, Moskova'nın aşina olduğu köselerine, binalarına, sokaklarına sevgiyle bakıyordu.

Qayd etilgan


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:21:14

AGATHA'NIN ANAHTARI (1999)
öyküler
Ahmet Ümit, ülkemizde de iyi polisiye roman yazılacağını kanıtlayan genç bir yazarımız. Sis ve Gece, Kar Kokusu, adlı romanlarıyla büyük ilgi çeken yazarımızın bu kez de polisiye öykülerini sunuyoruz. Öyküler, günümüz Türkiye'sinde geçiyor. Köşklerden gecekondulara uzanan geniş bir sosyal yelpaze içindeki gizemli suçları anlatıyor yazarımız. Farklı konular, farklı tipler, farklı mekânlar içinde gelişen soluk soluğa okuyacağınız öyküler. Sağlam bir matematik, siki bir kurgu, yalın, hızlı bir dil. Kısacası polisiyelerde arayacağınız bütün nitelikler bu öykülerde.

PATASANA (2000)
Anadolu’nun güneydoğusunda yakın zamana kadar yaşananlarla üç bin yıl önce yaşananlar arasındaki benzerlikler üzerine kurulu bir Ahmet Ümit romanı "Patasana". Bölgede, Hitit uygarlığına ait kalıntıları açığa çıkartmaya çalışan bir kazı ekibi, kazı sırasında bulduğu tabletlerden bir cinayetin bilgisine erişirken, o sırada islenen cinayetler yaşananlara tuz biber eker. "Patasana", ilginç kahramanları, yarattığı gerilim atmosferi ve entrikalarıyla okuyucunun elinden düşüremeyeceği bir polisiye.

ŞEYTAN AYRINTIDA GİZLİDİR (2002)
Şeytan Ayrıntıda Gizlidir, günümüz Türkiye’sindeki suç manzaralarını içeriyor. Eski İstanbullulardan yeni göçenlere, yalılardan gecekondulara, batakhanelerden edebiyat çevrelerine kadar geniş bir sosyal yelpaze içinde anlatılan öyküler.

KUKLA (2003)
"Kukla", Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vuran Susurluk Olayı’ndan yola çıkan bir roman. Ahmet Ümit islenmesi zor bir konuyu ele almış; ancak Türkçe sinin zenginliği, usta işi kurgusu ve yarattığı gerçekçi karakterlerle önemli bir eser ortaya çıkarmayı basarmış. Kukla, Türkiye de bu türde yayımlanan romanlar içinde; gerek islenişi, gerek kurgusu, gerek kişiliklerin yaratılması, gerekse de Türkçe sinin güzelliğiyle birinci sınıf bir yapıt değerlendirmesini hak ediyor.

Qayd etilgan


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:21:30

BEYOĞLU RAPSODİSİ (2003)
Üç arkadaşın hikâyesi bu. Biraz da Beyoğlu’nun hikâyesi. Beyoğlu’nun karmaşasının, kalabalıkların arasına gizlenen sırların hikâyesi. Sokakların, binaların, bildiğimiz, bilmediğimiz köselerin, ama en çok insanların hikâyesi. Çocukluktan başlayan, mekânı yine Beyoğlu olan bir dostluğun bugünü anlatılıyor "œBeyoğlu Rapsodisi"nde. Üç farklı kişiliğin, üç farklı yasam tarzının birleştiği bir nokta bu dostluk. Önce onları tanıyoruz, hayatlarına tanık oluyoruz. Sanıyoruz ki, her şey hep böyle doğal gidecek. Sanıyoruz ki, hayat normal seyrini sürdürecek. Ama gün geliyor, bir fotoğraf sergisi hayatlarını değiştiriyor.

ASK KÖPEKLİKTİR (2004)
Aşk, imkansızı ümit etmektir. Ahmet Ümit, Aşk Köpekliktir'de bu derin gerçeği anlatıyor: Aşkın göz kamaştıran yanılsamasını, muhteşem bencilliğini, karanlık cesaretini, görkemli yıkıcılığını... Kitaptaki öykülerde aşk bir kavramlar galerisi olarak yer alıyor. On ayrı öyküde, aşkın on ayrı yüzü sergileniyor. Aşk, kimi zaman kanlı bir cinayet için kafi delil oluyor, kimi zaman bir mucize, kimi zaman çözümsüz bir problem, kimi zaman bir ütopya, çoğu zaman da köpeklik. Aşk anlatırken gerçeklerden yola çıkıyor yazarımız. Abartısız, basit, yalın ama insani sarsan gerçeklerden. Aşkın büyüleyici güzelliğinin yanında insan benliğini yok sayan çirkinliğini de dile getiriyor. İnsanı rüyalara sürükleyen heyecanı kadar, ruhumuzu karanlık labirentlerde koşturan kör coşkusunu da gözler önüne seriyor. Aşkın ne olduğunu tarife kalkmıyor yazarımız, ama bu duyguyu okurla tartışıyor.

BAŞKOMİSER NEVZAT ÇİÇEKÇİ'NİN ÖLÜMÜ (2005)
Ahmet Ümit’in yazdığı, İsmail Gülgeç’in çizdiği Başkomiser Nevzat, Türkiye’de edebiyat ve çizgi romanın buluştuğu nadir örneklerden"¦
Aslında İstanbul bir çiçek kentidir.Tarihe böyle geçmiştir.Lale Devri kenti diye"¦Lalenin kalkıp, tüm dünyaya göç ettiği kenttir İstanbul..
O nedenle şimdi boynu bükük kalmıştır çiçek yönünden İstanbul’un.
(Kitaptan bir bölüm)

Qayd etilgan