Türk polisiye (detektif) romanlarıyla ilgili her şey  ( 31068 marta o'qilgan) Chop etish

1 2 3 4 B


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:21:42

KAVİM (2006)
Kabzasında bir haç olan bıçakla öldürülmüş bir adam... Üstelik yanı başında bir Kutsal Kitap açık bırakılmış, satırlardan birinin altı adamın kanıyla çizilmiş ve kitabın kenarına bir azizin adı düşülmüş...Kavim de olaylar böyle başlıyor işte. Komiser Nevzat, yardımcısı Ali ve Zeynep de olayı çözmek için hemen harekete geçiyorlar. Ahmet Ümit in beklenen yeni romanında gizemli olaylar çerçevesinde işlenen cinayetleri aydınlatmaya çalışıyor kahramanlarımız. Hıristiyanlık, Süryanîlik, Arap Alevîliği gibi dinî konuların da rol oynadığı, İstanbul dan Mardin e uzanan, devletin derinliklerinde kurulmuş yanlış düzene çarpıp geri tepen ilginç bir soruşturma bu. İşlenen cinayetler gizemli ve çarpıcı, ama kahramanlarımızın soruşturma sırasında karşılarına çıkan gerçekler daha da çarpıcı. Çok heyecanlı, gerilimli bir polisiyeyle karşı karşıyayız, orası kesin. Ama bu polisiye bize Türkiye nin yakın geçmişi ve bugünüyle ilgili de çok şey söylüyor. Yani, Ahmet Ümit yine çok katmanlı ve çok sesli bir romana imza atıyor. Kavim, hem polisiye severleri hem de tüm roman severleri mutlu edeceğe benziyor.

NİNATTA'NIN BİLEZİĞİ (Ekim 2006)
Günümüzden 3 300 yıl önce yapılan bir savaştır Kadeş ve iki büyük uygarlığı Mısırlılar ile Hititleri karşı karşıya getirir. Savaş sonrasında yapılan anlaşma ise tarihe bir ilk olarak geçer. Dünya çok uzun yıllar Kadeş Savaşı’nı Mısır kaynaklarından elde edilen bilgilere göre değerlendirdi. Daha sonra elde edilen bulgular tarihin bile yanılabileceğini gösterdi. Örneğin Mısırlılar tabletlerinde savaşı kazandıklarını yazmalarına rağmen, uğrunda savaşılan bugünkü Suriye topraklarının savaş sonrasında hâlâ Hititlerin elinde olduğunu öğrendik.
"Ninatta’nın Bileziği"nde ise tarihin ötesinden savaşın kederiyle örtülü bir kadın sesi ulaşıyor bize ve ölümsüz sevdasının öyküsünü taşıyor bugüne. Ninatta, sonsuz bir aşkı anlatırken Hitit dualarını, Hitit büyülerini, Hitit-Mısır yazışmalarını da aktarıyor ve okuru zevkli bir tarih yolculuğuna çıkarıyor.
"Ninatta’nın Bileziği", Türk polisiye edebiyatının usta ismi Ahmet Ümit’in kaleminden, "Patasana"dan sonra Hititler üzerine yine çarpıcı bir epik roman.

Qayd etilgan


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:23:40

AKİF PİRİNÇCİ

1959 yılında İstanbul’da doğan ve halen Bonn'da yasayan Akif Pirinçci, radyo oyunları ve kısa fantastik öyküler yazdıktan sonra Viyana'da sinema ve televizyon eğitimi aldı. Birçok film şirketine senaryo yazdı.
"Pirinçci kedilere özgü bir paralel evren yarattı. Bu oyuna katılanlar, zarif ve esprili bir serüven yaşayacaklar." - Die Welt-
"Kadife patili dedektif Francis'in etrafında dönen polisiye romanlar, son derece heyecanlı, eğlenceli, duygulu ve dilsel açıdan zengin." - Rheinpfalz-
"Akif Pirinçci bir dahi..." -Stern-
"Feliade, sıradan polisiye romanının geleneklerini alaya alan bir başyapıt." -San Francisco Chornicle-

Dedektifi : Francis (Kadife Patili Bir Kedi)

FELİDAE (1999)
Almanya'da yaşayan dünya yazarı Türk'ten uluslararası bir bestseller...
Avrupa'nın en pahalı çizgi film prodüksiyonuna konu olan Felidae", Sherlock Holmes'dan sonraki en ünlü dedektif karakteri! Felidae, bir insanlık ve uygarlık eleştirisi, bir iç hesaplaşma, bir özeleştiri romanı... Aslında ne bir fabl en de bir masal olan Felidae, gerçekte bir polisiye roman. Romanın kahramanı Francis ve sahibi Gustav'ın taşındığı mahallede işlenen seri kedi cinayetler Francis'in ağzından anlatılır. Bu seri cinayetlerin çözümünde türdeşleri ile beraber ve heyecan dorukta tutulurken, ortaya çıkan süpriz son; okuru, dünyayı ve insanlığı sorgulamaya itiyor. Felidae, Almanya'da yayınlandığı 1989 yılında bu alanda ilk olan En İyi Polisiye Roman Ödülü'nü aldı. Ve yalnızca Almanya'da iki milyondan fazla okura ulaştı.

GÖVDE (Der Rumpf) (2000)
Kolsuz bacaksız bir insan cinayet, hem de kusursuz bir cinayet işleyebilir mi?
Yazarın üzerinde iki buçuk yıl çalıştı bu eser, kara mizahın yeyeni bir örneği, birinci sınıf bir polisiyedir. Romanın kahramanı ve anlatıcısı, kolları ve bacakları olmayan bir katildir. Olay tuhaf bir özürlüler yurdunda geçer. Roman ölümü hatırlatan kavramlarla dopdoludur: Hastalık, işkence, cinayet! Bu eserde özürlülük-mükemmellik ya da iyi-kötü gibi karşıtlıklar ortadan kaldırılarak, kötülüğün kaynağı araçlarda değil, "öz"de, insan ruhunun derinliklerinde aranır.
"İşte benim öyküm burada başlayacaktı. Olağanüstü çetin, olağanüstü dramatik, kan dolu. Tehlikeli insanların elinde tehlikeli silahların bulunduğu bir öykü. Bu öyküde evren ve içinde sayısız sırrı barındıran küçücük bir yıldız anlatılıyor. Bu öykünün içinde soluk kesen, ancak sahte Tanrıçaların ve bizlerin geçmişi anlatılıyor. Ve elbette onlar, yani "Efsunlanmış Avcılar' anlatılıyor..."


Qayd etilgan


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:23:58

FRANCİS FELİDAE II (2001)
Avrupa’nın ve dünyanın en ünlü dedektif kedisi Francis, geri döndü!
Francis, kadife patili akıllı kedi... Fırtınalı bir gecede evden kaçar. Çünkü sahibi Gustav, kendisinin ve kedisinin yaşamını yeniden düzenlemeyi amaçlayan bir kadına aşık olmuştur. Ev yaşamındaki tehlikeden kaçarken kentin kanalizasyon çukuruna düşen ve kendisini ürkütücü bir öykünün içinde bulan Francis, gözleri görmeyen kediler, acımasız avcılar, kurnaz çeteler, vahşice işlenmiş seri cinayetler ve güzel bir dişiyle karşılaşır...
İş seri cinayetleri çözmeye geldiğindeyse, Francis, kıvrak zekası ve alaycılığıyla, dedektif rolünü üstlenir.
Yayınlandığı 37 ülkede de ayni ilgiyle karşılanan Felidae romanlarının ikincisi FRANCIS'in sinemaya uyarlama çalışmaları da sürüyor.

SONU HEP GÖZYAŞI (2002)
Almanya'da yasayan ve dünyaca ünlü dedektif kedi karakteri Francis'in yaratıcısı Akif Pirinçci'nin kendi aşk romanı! .. Bugün kitapları 37 ülkede birden yayınlanan ve milyonlar satan, kariyerinin başlangıcındaki bir dünya yazarının yaşamından gerçek bir kesit..

CAVE CANEM (Cave Canem) (2002)
Cave Canem (Dikkat Köpek)
Dedektif kedi Francis yine iş başında! Yaşadığı bölgede esrarengiz hayvan cinayetleri giderek çoğalıyor ve kurbanlar arasında bu defa sadece kediler değil, can düşmanları köpekler de yer alıyor. Konuyu görüşmek için iki taraf zorunlu olarak bir toplantı düzenliyor; çünkü katilin kendi türlerinden biri olma ihtimali çok yüksek. Francis bu olayı emekli bir polis köpeğiyle birlikte aydınlatmak zorunda bırakılıyor. Buna öfkelenen ve hayatının ikinci baharını dolu dolu yaşamak isteyen Francis'in doymak bilmeyen merakı, onu büyük bir komplonun ip uçlarına götürüyor;


Qayd etilgan


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:24:12

DÜELLO (Das Duell) (2003)
Milyonlarca Felidae hayranı bu romanı dört gözle bekliyordu:
Genç, dişli bir rakip ve bölgedeki bütün kedilerin yüreklerini ağızlarına getiren esrarengiz bir katil: Dört ayaklı usta dedektif Francis, yaşamının en büyük mücadelesiyle karşı karşıya.Akif Pirinçci düş gücü konusunda ne denli usta bir sihirbaz olduğunu bu romanıyla bir kez daha kanıtlıyor. Kadife partili kahramanlarının sıra dışı bakış açılarından yararlanarak, hem sürükleyici, hem de biz insanların maskesini düşüren bir yaklaşım sergiliyor ve bu arada elbette müthiş eğlendiriyor.

SALVE ROMA! BİR FELİDAE ROMANI (2005)
Haydi, Roma’ya!
Sahibi, Forum Romanum’da yeni keşfedilen katakompların kazı çalışmalarını yürütmek üzere parlak bir iş teklifi aldığında, Francis’i yanında götürmek istemez. Ancak Francis, hayallerini süsleyen kente kavuşturmak için, bu yolculuğa katılmanın bir yolunu bulur. Sivri kulaklı turistimiz, sokak kedilerinin barındığı ve tehlikeli kedi mafyasının her şeyi kontrol altında tuttuğu Largo Argentina’ya sağ salim ulaşır. Kısa sürede buradaki azılı çetenin, tüyler ürpertici bir sırrı olduğunu keşfeder. Francis’in dedektiflik duyguları alevlenir. Usta dedektif, metropolün ara sokaklarını ve karmaşık katakomp sistemini avucunun içi gibi bilen yeni dostunun yardımıyla, ürkütücü katilin ilk izlerini sürmeye başlar.
Akif Pirinçci bir kez daha yüksek gerilimi, tuhaf karakterleri ve alışılmadık mekanları olağanüstü bir romanda buluşturmayı başarıyor.

Qayd etilgan


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:25:21

ALİ CEVAT AKKOYUNLU

Ali Cevat Akkoyunlu 1949’da İstanbul’da doğdu. Saint-Joseph Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi’nden sonra Viyana’da lisansüstü eğitimini tamamladı. Yirmi beş yıl süren ticaret hayatının ardından 1999 yılında kendini emekliye ayırdı ve kitap çevirmeye başladı. Beş yılda tarih, gerilim, polisiye türünde kırkın üzerinde kitap çevirdi. "Hedef İblis" Akkoyunlu’nun ilk romanıdır.

HEDEF İBLİS

"Cihat olmadan, dünyada İslam'ı egemen kılmak mümkün değildir!..." şiarıyla yola çıkan bir grup terörist. Hedef Amerikan Başkanı. Dünyada öldürülemeyecek insan yoktur onlara göre. Dikkatli ve kusursuz bir hazırlık, kararlı ve becerikli bir adam her şeyi halledebilirdi.

Amerika dışında bir operasyon hazırlamak daha doğru olacaktı. Yapılan hazırlığa, seçilen yer ve yönteme göre suikastçı ya işinde profesyonel bir uzman ya da inançlı bir fedai olabilirdi.

İslam'ın baş düşmanlarının hemen hepsi AGİT Toplantısı için İstanbul'da olacaktı. Amerikalısı, Rus'u, İsraillisi, Fransız'ı, İngiliz'i. Bu fırsattan yararlanıp, hepsi yok edilebilir miydi?

Peki ya istihbarat servisleri?.. Onların bu suikasttan haberleri yok muydu? MİT, CİA, FBİ ve Mossad... Hepsi İstanbul'daydı. Yani, imkansız bir eylemdi.

Qayd etilgan


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:26:12

ARMAĞAN TUNABOYLU

1962 yılında Eskişehir’de doğdu. Ortaokul ve liseyi İstanbul’da okuduktan sonra İzmir’de Sinema-TV öğrenimi gördü. Okulun ardından İstanbul’a dönerek kısa bir süre gazetecilik yaptı. Daha sonra çeşitli televizyon şirketlerinde ve dizilerde görev aldı. Yıllardır polisiyeye olan meraki sonunda Yıldız Cinayetleri Bir Metin Çakır Polisiyesi olarak kitaplaştı.

Dedektifi :Metin Çakır
Kendi başını kurtarmak için katilin peşine düşen —ayıptır söylemesi- emekli bir pezevenk!.. Yakışıklı değil, güçlü kuvvetli hiç değil, cesaret derseniz yanından bile geçmemiş Metin’in. Hani gece vakti İstiklal Caddesinde ortaya çıkan, yanınıza gelip "œbir emrin var mı abi?" deyişinden sunacağı hizmeti belli eden, tiksintiyle baktığınız karanlık ve kriminal tiplerden biri o.

RESİM CİNAYETLERİ (2005)
Gülmem onu sinirlendirdi. İki adımda yanıma gelip yakama yapıştı: ‘Resimleri nereye sakladın?’ İlk defa yüzlerimiz bu kadar birbirine yakındı, simdi öpsem ne yapardı? Sonra gözümü göğsüne kaydırdım, iste burada gördüklerimle daha çabuk hipnotize olurdum. Tam da oluyordum, salonun kapısında gürültüler oldu. Asım Abi ve Nihat içeri girmişti. ‘Hayır bilmiyoruz, yumurtla bakalım gerisini’ dedi Asım Abi. Salonda volta atmaya başladım. Benim sahnemdi, rolüme fazla çalışmamışım ama altından kolayca kalkabileceğime inanıyordum, yeter ki teklemeyeyim. ‘Uzatma traşı’ dedi Asım Abi. Yapmak istediğim dramatik etkiyi bir anda yerle bir etmişti gene. Bir daha başıma cinayet açıklamak gibi bir durum gelirse Asim Abi’yi arayacaktım. Asım Abi ramazan topu gibi bir sesle, ‘Otur oturduğun yere’ dedi. Ben bile karşıma çıkan ilk koltuğa attım kendimi. Tansu iyice sararıp bozarmaya başlamıştı. Ağzından birkaç ‘saçmalık ama bu’ gibi laf döküldü, sonra ağlamaklı, nefretle bakarken hiç de güzel, hiç de seksi değildi. Neresini beğendim bu kızın diye kendime sordum. Bundan sonra sahne Asım Abi’nindi. Alkışlar, çığlıklar arasında indim. Bütün stadyum inliyor, ‘Metin... Metin’ diye bağırıyordu. ‘Ağbi ben gidiyorum’ dedim. Bu benim son repliğimdi.

YILDIZ CİNAYETLERİ (2004)
Asım Abi, 'hadi oradan' der gibi bakıyordu. Asim Abi her zaman ayni biçimde bakardı. Tek kas oynamazdı yüzünde ama siz ondan çok farklı anlamlar çıkarırdınız. Anlam çıkarmaya devam ettim. Bakışlarda acıma vardı, iğneleme vardı. Aldırmadım, ne de olsa kusmukların içinde oturan o değil, bendim. Sigara bitene kadar sesimi çıkarmadım. Aynur'u düşündüm. Hangi hayvan yapmıştı bunu? Sonra neden yapmıştı? Muameleden hoşnut kalmayan müşteriler en fazla döverlerdi. Bu kadar ileri gidebilecek kimse olamazdı. Sonra ilk aklıma gelen Kürdo oldu. Acaba Aynur ona diklenmiş miydi? Ama o 'ensesine vur ağzından lokmasını al' bir insandı. Dediğim gibi ahlaklı bir kızdı o. Asla menajerine karşı gelmezdi. Hem Kürdo daha ilk günden sermayesini neden parçalasın ki?
Mesleği: Kadın satıcısı. Çeşitli düşmanları var, başına çok sayıda cinayet sarılıyor... Ve en çok korktuğu ama gizliden gizliye hayranlık duyduğu komiser Asım Abi'si de var muhitte.

Qayd etilgan


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:27:06

AYŞE AKDENİZ

Asıl adı Ayşe Kubilay olan Ayşe Akdeniz,1959’da İstanbul’un Yeşilköy semtinde doğdu. ilk ve orta öğrenimini Yeşilköy’de tamamlayan Akdeniz, İngiltere’de, Yorkshire/Bradford Güzel Sanatlar Akademisi Uluslararası Fuar Alanları Mimarîsi ve Grafik Bölümü’nü bitirdi (1981). Aynı yıl ABD’ye yerleşti. Yeni Gündem dergisinde ABD insanları üzerine yazıları yayımlandı. 1990’ların başında bir süre İstanbul’a dönüp çeşitli uluslararası fuarların düzenlenmesinde görev aldı.şimdilerde "œkaralama defteri" olarak nitelediği ilk polisiye romanı 1999 başında çıktı. iki kızıyla birlikte San Francisco’da yaşayan Ayşe Akdeniz, polisiye romanlar yazıp yoga yapıyor.

YAZARIN ESERLERİ

ATEŞLE TANGO

Ferhat’ın psikolojik sorunları ile dedesinin yaşadıkları birbirine geçiyor. Ustaca kurgulanmış romanın sonunda da okuyucuyu büyük bir sürpriz bekliyor. Aşkın, maceranın, gizemin ve tarihin harmanlandığı Ateşle Tango size heyecan dolu saatler vaat ediyor

RÜZGAR, KAN VE KELEBEK

Soğuk bir kış gecesinde, İstanbul'da bir gece kulübünde, genç bir kadın kalbinden hançerlenerek öldürülür. Tanınmış arkeolog Rüzgar Kızıldeniz'in tesadüfen tanık olduğu bir cinayet onu, Londra, Beyrut, Atina, İstanbul, Rodos hattında gelişen ölümcül bir maceranın içine sürükleyecektir.
Bir ucunda Piri Reis'in sır dolu hatıraları vardır bu maceranın, diğer ucunda Usame bin Ladin'in adamları... Piri Reis haritalarında gizlenen Antik bir Ege uygarlığı ile küçük Artemis'in sırrı da, bu soluk soluğa kovalamacının sonunda aydınlanacaktır.
Rüzgar, Kan ve Kelebek hayatı sürekli sorgulayan, aşka tutkun, kızgın Sahra kumu gibi sıcak kalbinde birden fazla erkeğe yetecek kadar sevgi barındıran, romantik ve tutkulu bir kadının, Ayastefanoslu Rüzgar Kızıldeniz'in, kendini bulma, "ölümsüz kimliğini" keşfetme hikayesidir aynı zamanda. Ve de ona ulaşmaya çalışan Akdeniz erkeklerinin...

Qayd etilgan


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:27:53

AZİZ NESİN

Asıl adı Mehmet Nusret’tir. 20 Aralık 1915’de İstanbul’da Heybeliada’da doğdu. 1935 yılında Kuleli Askeri Lisesi’ni bitirip Harp Okuluna geçti. 1937 yılında Ankara’da Harp Okulunu bitirip asteğmen oldu. İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Trakya’da çadırlı ordugahta görev yaptı. 1942’de Erzurum Müstahkem Mevkii İstihkam Tb. Bölük Komutanlığına atandı. Bir bomba kazasında yaralandı. Erzincan’da depremde yıkılmış olan ordu cephaneliğinin boşaltılmasıyla görevlendirildi. 1944 yılında Ankara Harp Okulu’nda açılan ilk tank kursuna katıldı. Aynı yıl Zonguldak’ta uçaksavar top mevzileri yaptırmakla görevlendirildi.
Aziz Nesin, 1945 yılında askerlikten ayrıldı. Karagöz Gazetesinde ve Yedigün Dergisinde redaktörlük ve yazarlık yaparak profesyonel yazarlığa başladı. Aynı yıl Tan gazetesinde köşe yazarlığı yapmaya başladı. İlk bağımsız eseri olan ‘Parti Kurmak Parti Vurmak’ adlı 16 sayfalık broşürü yine 1945’te çıktı. 1946’da Sabahattin Ali ile birlikte Markopaşa ve Gülmece gazetelerini çıkardı. Nesin, 1947 yılında yazılarından dolayı Bursa’ya sürgün edildi. İkinci kitabı Azizname’yi 1948’de çıkardı. Taşlamalardan oluşan bu kitap için İstanbul 2.Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı. 4 ay tutuklu olarak süren dava sonunda mahkumiyet almadı. Başka bir yazısından dolayı açılan davada bu kadar şanslı olmadı. 1949 yılında İngiltere Prensesi Elizabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi, Mısır Kralı Faruk birlikte Ankara’daki elçilikleri aracılığıyla Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na resmen başvurarak, bir yazısında kendilerini aşağıladığı iddiasıyla aleyhine dava açtılar. 6 ay hapse mahkum edildi.
Aziz Nesin 1955 yılında 6-7 Eylül olaylarında İstanbul’daki azınlıkların ev ve dükkanlarının yıkımına karışmakla suçlandı ve sıkıyönetim tarafından tekrar tutuklandı. Daha sonra Halil Lütfü Dördüncü’nün ‘Yeni Gazetesi’nde köşe yazarlığına başladı. 1956 yılında İtalya’da (Bordighera’da) yapılan ve 22 ülkenin katıldığı Uluslararası Gülmece Yarışmasında ilk ödülü olan Altın Palmiye’yi ‘Kazan Töreni’ adlı öyküsüyle kazandı. Ertesi yıl aynı ödülü ‘Fil Hamdi’ adlı öyküsüyle ikinci kez kazandı. 1961 yılında Tanin Gazetesi’nde köşe yazarlığına başladı. Aynı yıl Zübük adlı haftalık gülmece gazetesini de çıkarmaya başladı. 1962’de sahibi olduğu Düşün Yayınevi, sebebi bilinmeyen bir şekilde yandı. Ancak 50 yaşında pasaport alabildiği için ilk kez yurtdışına çıkışı 1965 yılında oldu. Pasaport alabildikten sonra davetli olduğu Berlin ve Weimar’daki Antifaşist Yazarlar Toplantısı’na katıldı ve dönüşünde gözaltına alındı. Altı ay süren bu ilk yurtdışı gezisinde, Polonya, Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan’a gitti. 1972’de kimsesiz çocuklara yardım amaçlı Nesin Vakfı’nı kurdu. 1977 yılında Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı seçildi. İlk ciddi rahatsızlığını Rusya’da geçirdi; 1982 yılında Vietnam’daki Asya-Afrika Yazarlar Birliği toplantısından dönüşte Moskova’da kalp hastalığından hastaneye kaldırıldı. Kalp Hastalıkları Araştırma Merkezi’nde bir ay kalarak tedavi gördü. 1984 yılında 12 Eylül rejimine karşı Aydınlar Dilekçesi girişiminde bulundu. 1985 yılında Tüyap’ın düzenlediği ‘Halkın Seçtiği Yılın Yazarı’ ödülünü kazandı. 1989’da Salman Rüşdi’nin Şeytan Ayetleri kitabını Türkçeye çevirtip yayınlamak istedi ancak başarılı olamadı. 2 Temmuz 1993’de Sivas’da katıldığı Pir Sultan Abdal şenliklerinde ateşe verilen Madımak Oteli'ndeki 37 kişiyle birlikte öldürülmekten kıl payı kurtuldu. Aziz Nesin, 5 Temmuz 1995’de İzmir-Çeşme’de katıldığı bir imza günü sonrası, sabaha karşı kalp krizi geçirerek öldü. Ölümünden sonra vasiyeti gereğince Nesin Vakfı’nda bilinmeyen bir yere gömüldü.

Qayd etilgan


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:28:13

DÜĞÜMLÜ MENDİL (Aziz Nesin’den bir Seri Katil Romanı-1955)

Tekrarı bile anlamsız aslında; Aziz Nesin büyük bir mizah ustasıydı. Hikaye, roman, oyun, taşlama ve diğer türlerde yazdığı eserlerinin hemen hepsinde bu yanı ağır basar. Ancak okuyacağınız yazıda bu türden eserleri üzerinde durmayacağım. Aziz Nesin’in pek az bilinen bir romanından söz etmek istiyorum; "œDüğümlü Mendil"den. Belki Nesin hayranları biraz garipseyeceklerdir. Çünkü "œDüğümlü Mendil", edebiyatımızın belki de ilk "œseri katil"ini barındıran bir polisiye roman!.. Esinlenmişliği nedeniyle Rıza Çavdarlı’nın 1941 tarihli "œMüthiş Katil Landru"sunu saymadığımı belirtmek isterim.
"œAyda Bir Polis Romanları"nın üçüncü kitabı olarak 1955 yılında yayımlanmış "œDüğümlü Mendil". O yılların polisiye roman ölçülerinde, küçük boyutlarda, yüz elli sekiz sayfa tutarında. Kitabın arka sayfalarında yayınevinin ilk iki kitabının isimlerine rastlıyoruz. İlk kitap Peyami Safa’nın Server Bedi müstearı ile yazdığı -Cingöz Recai serisinden- "œBeyaz Zehir"miş. İkinci kitap ise ünlü polisiye ustaların çeviri hikayelerinden derlenen "œOtomobilde Üç Kişiydiler".

Aziz Nesin’in böyle bir polisiye roman yazdığının bilinmemesinin en önemli nedeni, hiç kuşkusuz kitaba kendi ismini koymayışı. Hatta kapakta yazar ismi bile yok. Kapağı çevirdiğimizde yazarının Nuru Hayat olduğunu öğreniyoruz. Anlaşılan o ki, vatanın/milletin yüce menfaatleri bahanesiyle devletimizin aydın, yazar ve sanatçılarına göz açtırmama geleneğinin gadrine 1950’li yıllarda uğrayan Aziz Nesin, geçim sıkıntısı nedeniyle tıpkı Kemal Tahir gibi takma isimle "œucuz" bir kitap üretmek zorunda kalmış. Hemen hatırlatalım, yazılarında iki yüze yakın takma ad kullanmıştı Nesin.
Devletin ve toplumun bir kısmının aydın, yazar ve sanatçıları şüpheli görme geleneği sürdüğüne göre, bu konu üzerinde durmaya gerek duymuyorum. Önemli olan Aziz Nesin, Kemal Tahir, Peyami Sefa, Afif Yesari, Oğuz Alpaçin ve daha pek çok yazarın geçimlerini temin etmek için takma isimle polisiye roman üretmişlikleri; hem de seriler halinde!.. Gerçekten de 50’li yıllarda polisiye roman —özellikle Mayk Hammer tarzında sert özel detektif maceraları- büyük ilgi görmüş, Çağlayan yayınlarının hazırladığı kitaplar o zaman dek akla hayale gelmedik baskı adetlerine ulaşmışlardı. Çevirecek kitap yokluğunda ise iş yerli yazarlara düşmüştü. Yeri gelmişken 50’li yıllarda polisiye romanlar yazan diğer ünlü yazarlarımızın isimlerini de analım: Vala Nurettin (Tuzaktaki Kaplan, 1951), Refik Halit Karay (Dişi Örümcek, 1953 - Yer Altında Dünya Var, 1953 - İki Cisimli Kadın, 1955), Bedirhan Çınar (Ateşle Oynayanlar, 1954), C.Fehmi Başkurt (Valde Sultanın Gerdanlığı, 1954), E. Mahmut Karakurt (Son Tren, 1954), İlhan Engin (Kaderden Kaçamazsın, 1955), Server Bedi (Kral Faruk’un Elmasları, 1955), H.Cemal Beydeşman (Katillerini Arayan Ölüler, 1956), Ümit Deniz (Ölüm Perdesi, 1957) ve Aydın Arıt (Sapıklar, 1959).

Qayd etilgan


Ansora  20 Yanvar 2011, 18:28:32

Psikolojik gerilim
Artık romanın hikayesine geçebiliriz: "œŞubat ayının sonları, bir akşam üstü. Hava erkenden kararmış, etrafta mavimsi bir beyazlık var. İstanbul surlarının iç taraf bedenine gömülmüş küçük evlere, kulübelere giden, kaldırımsız, dar bir yolun başındayız. Çiçek çiçek karlar dökülüyor. Karlara batıp çıkan bir çift erkek ayağı görüyoruz. Adamın ayağındaki iskarpinler, bu sokaklarda, yaz kış görünmiyen çeşitten pahalı, güzel ve şık... İnce tabanlı, yumuşak glase iskarpinlerden başımızı biraz yukarıya doğru kaldıralım. Gayet düzgün ütülü, dar gri çizgili bir pantalon... Sonra kabarık, tiftik tüylü yakası kürklü bir palto... Kenarları kıvrık siyah fötr şapkanın altında yumuşak çizgili, sempatik bir çehre var. Saçların şakaklarda kırlaşmış olduğu şapkanın altından belli oluyor. Adamın yüzü son derecede sakin görünüyor. Ellerinde gri, miflonlu eldivenler var, Fakat elleri, yüzü kadar sakin görünmüyor. Sol elinde, bembeyaz keten bir mendil tutuyor. Adam durmadan bu mendili avucunda asabi hareketlerle sıkıyor, buruşturuyor. Sonra iki eldivenli eli ile çekiştiriyor, tekrar avucunda yoğuruyor".
Kılık kıyafetinden, az sora bineceği Cadillac otomobilinden zenginliği hemen anlaşılan bu adam köklü bir ailenin hayattaki tek ferdi, iş adamı İsmet Doğar. İthalattan ihracata, moda evinden güzellik salonu işletmeciliğine kadar pek çok tarakta bezi olan İsmet bey, İstanbul’un sur dibindeki bu yoksul semtinde on yedi yaşında güzel bir kızı gözetliyor, Necla’yı.
Tam o sıralarda İstanbul sokaklarında gazeteci çocuklar da heyecanla bağrışıyorlar; "œyazıyor, dün geceki korkunç cinayeti yazıyor"¦" Bu cinayet, İstanbul’da arka arkaya devam eden faili meçhul cinayetler serisin bir yenisí. Polis, son iki ay içinde, üç genç ve güzel kadın cinayetini tespit etmiş. Ayrıca daha önceki dört kadın ölümün de bu cinayetlerle ilişkisi olduğundan şüpheleniyor. Şüpheleniyor diyorum, çünkü "œkadınların, nasıl ve ne şekilde öldürüldüğünün tespit edilemeyişi yüzünden bu esrarlı cinayetlerin düğümü çözülemiyor ("¦) Maktul kadınlar. kendi ecelleriyle ölmüş oldukları intibaını verecek kadar tabii bir ölüm halinde bulunmuşlar ve ilk zamanlar bu yüzden bir cinayet şüphesi uyandırmamış""¦
Cinayet masası şefinin gözü, son cinayet olayında öldürülen kadınla aynı odada kaldığı tespit edilen İsmet Doğar’ın üzerinde. İsmet bey ise genç Necla’dan başkasını görecek halde değil. Kızsa kendisi gibi yoksul bir üniversite öğrencisiyle nişanlı. Elbette zengin adam yoksul delikanlıyı parası sayesinde kolaylıkla alt edecektir. Ne var ki detektifler İsmet Doğar’ın hatıra defterini ellerine geçirmişler, onun çocukluğuna dair kayıtlardan cinayetlerin faili olduğuna kanaat getirmişlerdir. Hikaye İsmet beyin köşkündeki düğünde, köşkün dehlizlerindeki bir kovalamaca sahnesiyle son bulur.
Elli yıl önce ekmek parası gailesiyle yazılmış bir polisiye, muhtemelen polisiye tutkunları dışında kimsenin ilgisini çekmeyecektir. Ancak, ne Aziz Nesin’in ne Kemal Tahir’in ne de Peyami Safa’nın belli ki yazarlık kariyerlerine yakıştırmadıkları için takma isimlerle kaleme aldıkları bu romanları küçümsemeyin. Yazarlar her buldukları fırsatı değerlendiriyor, metinlerinde hem dünya görüşlerini hem de yazma hünerlerini ustalıkla sergiliyorlar. Mesela Aziz Nesin, sosyal farklılıkların keskinliğini, yoksulların çaresizliğini, kentin zengin ve yoksul mahallelerinin yarılmışlığını hikayesine kusursuzca ama gözümüze de sokmadan yerleştirivermiş. Üstelik yer yer katilin iç dünyasına nüfuz etmeyi, gerilimli bir atmosfer yaratmayı da başarıyor.

Qayd etilgan