Psikolojik gerilim
Artık romanın hikayesine geçebiliriz: "œŞubat ayının sonları, bir akşam üstü. Hava erkenden kararmış, etrafta mavimsi bir beyazlık var. İstanbul surlarının iç taraf bedenine gömülmüş küçük evlere, kulübelere giden, kaldırımsız, dar bir yolun başındayız. Çiçek çiçek karlar dökülüyor. Karlara batıp çıkan bir çift erkek ayağı görüyoruz. Adamın ayağındaki iskarpinler, bu sokaklarda, yaz kış görünmiyen çeşitten pahalı, güzel ve şık... İnce tabanlı, yumuşak glase iskarpinlerden başımızı biraz yukarıya doğru kaldıralım. Gayet düzgün ütülü, dar gri çizgili bir pantalon... Sonra kabarık, tiftik tüylü yakası kürklü bir palto... Kenarları kıvrık siyah fötr şapkanın altında yumuşak çizgili, sempatik bir çehre var. Saçların şakaklarda kırlaşmış olduğu şapkanın altından belli oluyor. Adamın yüzü son derecede sakin görünüyor. Ellerinde gri, miflonlu eldivenler var, Fakat elleri, yüzü kadar sakin görünmüyor. Sol elinde, bembeyaz keten bir mendil tutuyor. Adam durmadan bu mendili avucunda asabi hareketlerle sıkıyor, buruşturuyor. Sonra iki eldivenli eli ile çekiştiriyor, tekrar avucunda yoğuruyor".
Kılık kıyafetinden, az sora bineceği Cadillac otomobilinden zenginliği hemen anlaşılan bu adam köklü bir ailenin hayattaki tek ferdi, iş adamı İsmet Doğar. İthalattan ihracata, moda evinden güzellik salonu işletmeciliğine kadar pek çok tarakta bezi olan İsmet bey, İstanbul’un sur dibindeki bu yoksul semtinde on yedi yaşında güzel bir kızı gözetliyor, Necla’yı.
Tam o sıralarda İstanbul sokaklarında gazeteci çocuklar da heyecanla bağrışıyorlar; "œyazıyor, dün geceki korkunç cinayeti yazıyor"¦" Bu cinayet, İstanbul’da arka arkaya devam eden faili meçhul cinayetler serisin bir yenisí. Polis, son iki ay içinde, üç genç ve güzel kadın cinayetini tespit etmiş. Ayrıca daha önceki dört kadın ölümün de bu cinayetlerle ilişkisi olduğundan şüpheleniyor. Şüpheleniyor diyorum, çünkü "œkadınların, nasıl ve ne şekilde öldürüldüğünün tespit edilemeyişi yüzünden bu esrarlı cinayetlerin düğümü çözülemiyor ("¦) Maktul kadınlar. kendi ecelleriyle ölmüş oldukları intibaını verecek kadar tabii bir ölüm halinde bulunmuşlar ve ilk zamanlar bu yüzden bir cinayet şüphesi uyandırmamış""¦
Cinayet masası şefinin gözü, son cinayet olayında öldürülen kadınla aynı odada kaldığı tespit edilen İsmet Doğar’ın üzerinde. İsmet bey ise genç Necla’dan başkasını görecek halde değil. Kızsa kendisi gibi yoksul bir üniversite öğrencisiyle nişanlı. Elbette zengin adam yoksul delikanlıyı parası sayesinde kolaylıkla alt edecektir. Ne var ki detektifler İsmet Doğar’ın hatıra defterini ellerine geçirmişler, onun çocukluğuna dair kayıtlardan cinayetlerin faili olduğuna kanaat getirmişlerdir. Hikaye İsmet beyin köşkündeki düğünde, köşkün dehlizlerindeki bir kovalamaca sahnesiyle son bulur.
Elli yıl önce ekmek parası gailesiyle yazılmış bir polisiye, muhtemelen polisiye tutkunları dışında kimsenin ilgisini çekmeyecektir. Ancak, ne Aziz Nesin’in ne Kemal Tahir’in ne de Peyami Safa’nın belli ki yazarlık kariyerlerine yakıştırmadıkları için takma isimlerle kaleme aldıkları bu romanları küçümsemeyin. Yazarlar her buldukları fırsatı değerlendiriyor, metinlerinde hem dünya görüşlerini hem de yazma hünerlerini ustalıkla sergiliyorlar. Mesela Aziz Nesin, sosyal farklılıkların keskinliğini, yoksulların çaresizliğini, kentin zengin ve yoksul mahallelerinin yarılmışlığını hikayesine kusursuzca ama gözümüze de sokmadan yerleştirivermiş. Üstelik yer yer katilin iç dünyasına nüfuz etmeyi, gerilimli bir atmosfer yaratmayı da başarıyor.