AZİZ NESİN HİKAYELERİ  ( 21200 marta o'qilgan) Chop etish

1 2 B


Ansora  19 Yanvar 2011, 13:10:43

AZİZ NESİN




Aziz Nesin (asıl adı Mehmet Nusret Nesin) (d. 20 Aralık 1915, Heybeliada, İstanbul - ö. 5 Temmuz 1995, Alaçatı, Çeşme, İzmir), mizah, kısa öykü, tiyatro ve şiir dallarında pek çok yapıtı bulunan Türk mizah yazarı. UNESCO'nun Index Translationum bilgisine göre Aziz Nesin Türkçe'den yabancı dillere eserleri en çok çevrilen 4. yazar durumundadır.

Çocukluğu


Aziz Nesin, 20 Aralık 1915'de İstanbul Heybeliada'da doğdu. Babası Abdülaziz Bey Giresun'un Şebinkarahisar ilçesine bağlı Ocaktaşı köyünden İstanbul'a yerleşti ve bahçıvanlık yaparak geçimini temin etti.[1] Abdülaziz Bey, torunu Ateş Nesin'e göre "dini bütün...II. Abdülhamit hayranı, sıkı bir Atatürk düşmanıydı".[1]

Öğrenim hayatı


Aziz Nesin, 1924'te İstanbul Süleymaniye'deki adı daha sonra İstanbul 7. İlkokul olarak değiştirilecek olan "Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebi'nin 3. sınıfına girdi. İki yıl Darüşşafaka Lisesi'nde okuduktan sonra, 1935'de Kuleli Askeri Lisesi'ni, 1937'de Ankara'da Harp Okulu'nu bitirip asteğmen oldu. Son olarak 1939'da Askeri Fen Okulu'nu bitirdi. Bu dönemde bir yandan da Güzel Sanatlar Akademisi Süsleme Bölümü’ne devam etti. Bir röportajında ona bu eğitim hayatının ‘Fikri takip’ dedikleri şeyi getirdiğini belirtmiştir.

Çalışma hayatı



Çalışma hayatı aslen Ankara Harp Okulu'nu bitirmesinin ardından asteğmen rütbesiyle orduya katılmasıyla başlamıştır Nesin'in. Ardından da subay olarak Anadolu ve Trakya’nın çeşitli yerlerinde görev yapacaktı.

1941'den başlayarak II. Dünya Savaşı yıllarında 2 yıl Trakya'da çadırlı ordugahta görev yaptığı bilinir. 1942'de Erzurum Müstahkem Mevkii İstihkam Taburu Bölük Komutanlığı'na atandı ve bir bomba kazasında yaralandı. Erzincan'da depremde yıkılmış bir cephaneliğin boşaltılmasıyla görevlendirildi. 1944'de Ankara'da Harp Okulu'nda açılan ilk tank kursuna katıldı. Aynı yıl Zonguldak'ta uçaksavar top mevzileri yaptırmakla da görevlendirildikten sonra üsteğmen rütbesindeyken "œgörev ve yetkisini kötüye kullandığı" suçlamasıyla askerlikten uzaklaştırıldı.

Askerlikten ayrılmasının ardından bir süre bakkallık, muhasiplik gibi işler yaptı. 1945 yılında ise gazeteciliğe başladı. Önceleri Sedat Simavi’nin çıkardığı "œYedigün" dergisine girdi; daha sonra Karagöz gazetesinde de yapacağı gibi redaktörlük ve yazarlık yaptı. Aynı yıllarda profesyonel olarak oyun yazarlığı yaptı ve Tan gazetesinde köşe yazarlığına başladı. 4 Aralık 1946'da bir grup üniversite gencinin Tan gazetesini yakması üzerine, sekiz sayı süren, "œCumartesi" adlı haftalık magazin dergisini çıkarmaya girişti. Bu dergi denemesi de sonlanınca, "œVatan" gazetesinde çalışmaya başladı. Aynı yıl, ilk bağımsız yapıtı olan "Parti Kurmak Parti Vurmak" adlı 16 sayfalık broşürü de yayınlanmıştı.

1946'da Sabahattin Ali’yle birlikte Marko Paşa mizah gazetesini çıkardı ve büyük ses getirdi. Dergi dönemin politikacılarını ve tiplemelerini sözünü esirgemeden eleştirmeyi bilmiş, tüm baskıların ve defalarca kapatılmasının getirdiği zor koşullara karşın ulaştığı satış rakamlarına ulaşmıştır. Ancak davalar ve suçlamalar dergi yazarlarına epeyi zor dönemler yaşatmıştır. Nitekim yeni adlarla sürdürmeye çalıştıkları "Markopaşa" ekolünün hararetle eleştirdiği Amerikan yardımının Türkiye üzerindeki emellerine değindiği henüz yayınlanmamış olan "œNereye Gidiyoruz?" adlı yazısı nedeniyle; 12 Ağustos 1947’de on ay ağır hapis ve üç ay on gün de Bursa’da "œemniyet-i umumiye nezareti" altında bulundurulma cezasına çarptırıldı.

İkinci kitabı Azizname’yi 1948’de çıkardı. Taşlamalardan oluşan bu kitap için İstanbul 2.Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı. 4 ay tutuklu olarak süren dava sonunda mahkumiyet almadı; ancak 1949 yılında İngiltere Prensesi Elizabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi, Mısır Kralı Faruk birlikte Ankara’daki elçilikleri aracılığıyla Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na resmen başvurarak, bir yazısında kendilerini aşağıladığı iddiasıyla aleyhine dava açınca 6 ay hapse mahkûm edildi.

1952'de İstanbul'da Levent'te bir dükkân kiraladı ve Oluş Kitabevi'ni açtı; Levent sakinlerine gazete dağıtma işini sürdürmekle beraber, iki küçük çocuğunun geçimini sağlayamayınca, 1953'de Beyoğlu'nda bir ortağıyla "Paradi Fotoğraf Stüdyosu"'nu kurdu. 1954'te Akbaba dergisinde takma adlarla öyküler yazmaya başladı. Zira edebiyat hayatında iki yüze yakın takma ad kullanmıştır.



Qayd etilgan


Ansora  19 Yanvar 2011, 13:11:54

1955'de 6-7 Eylül faciası olarak tarihimize gelen İstanbul'daki azınlıkların ev ve dükkânlarının korkunç yıkımına suçlu aranmaya başlanmıştı. Aziz Nesin de suçlu olarak Sıkıyönetimce tutuklandı.

Dolmuş", (1955); "œYeni Gazete" (1957), Akşam (1958), "œTanin" (1960), "Günaydın" (1969), Aydınlık (1993) gibi dergi ve gazetelerde yayımlanan gülmece öyküleri, röportajlar ve fıkralarla Çağdaş Türk edebiyatının tanınmış ve en verimli kalemlerinden biri durumuna geldi.

1956'da Kemal Tahir’le birlikte Düşün Yayınevi’ni kurdu. 1958’de "œDolmuş-Karikatür" dergisi ile birleşerek 1963'e dek yayıncılığı tek başına sürdürdü. Bir yandan da Yeni Gazete, Akşam ve Tanin'de günlük köşe yazıları yazdı. 1962'de 42 sayı yaşayacak olan "œZübük" adlı mizah dergisini çıkardı.

1956 yılında İtalya’da (Bordighera’da) yapılan ve 22 ülkenin katıldığı Uluslararası Gülmece Yarışmasında ilk ödül olan Altın Palmiye’yi ‘Kazan Töreni’ adlı öyküsüyle kazandı. Ertesi yıl aynı ödülü ‘Fil Hamdi’ adlı Öyküsüyle ikinci kez kazandı. İlk ödülünü 1960 yılında devlet hazinesine bağışladı.

Yayınevinin Şubat 1963’te yanması üzerine, yazarlığı tek uğraş edindi. İlk kez 1965 yılında -ancak elli yaşındayken bu hakkı elde edebilmişti- bir pasaport alabildi. Berlin ve Weimar'daki Antifaşist Yazarlar Toplantısı'na davetli olarak katıldı. Altı ay süren bu ilk yurtdışı gezisinde, Polonya, Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan'a gitti.

Nesin, 1966'da Bulgaristan'da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında birincilik ödülü olan Altın Kirpi'yi "Vatani Vazife" adlı öyküsüyle kazandı. 1968'de Milliyet Gazetesi'nin açtığı Karagöz oyunu yarışmasında "Üç Karagöz" oyunuyla birincilik ödülü aldı.

1969'da Moskova'da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında "İnsanlar Uyanıyor" adlı öyküsüyle Krokodil birincilik ödülü, 1970'de de Türk Dil Kurumu'nun oyun ödülünü "Çiçu" adlı oyunuyla kazandı

1972’de Nesin Vakfı’nı kurdu. Vakıf’ta, her yıl belirli sayıda alınan kimsesiz ve yoksul çocukların bakım ve eğitimlerini üstlendi. Kitaplarının tüm gelirini vakfa bıraktı.

1976-1980 arasında her yılın edebiyat ürünlerinden seçmelerin bulunduğu "Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı"'nı çıkardı. 1974'de Asya-Afrika Yazarlar Birliği'nin Lotus ödülünü kazanan Nesin, 1975 Lotus ödülünü almak için Filipinler'in başkenti Manila'da yapılan törene katıldı. 1976'da Bulgaristan'da Gabrovo kentinde düzenlenen gülmece kitabı uluslararası yarışmasında birinciliği elde ederek Hitar Petar ödülünü kazandı. 1977'de Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı seçilen Nesin, bu göreve uzun yıllar devam etti.

1978'de "Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz" adlı romanıyla Madaralı Roman Ödülü'nü kazanırken, 1982'de Vietnam'daki Asya-Afrika Yazarlar Birliği toplantısından dönüşte Moskova'da kalp hastalığından hastaneye kaldırılan Nesin, "Kalp Hastalıkları Araştırma Merkezi"nde bir ay kalarak tedavi gördü.

1983'de Amerika Birleşik Devletleri'nde Indiana Üniversitesi'nin düzenlediği uluslararası toplantıya çağrılan Nesin, pasaportu geri alındığı için bu toplantıya katılamadı.

20 Aralık 1984'de Şan Sinema Salonu'nda 70. doğum günü töreni yapıldı. 1984'de Aydınlar Dilekçesi girişiminde bulundu. 1985'de Ekin A.Ş'nin kurulması girişiminde bulundu. Aynı yıl, İngiltere'de PEN Kulüp onur üyeliğine seçildi ve TÜYAP'ın düzenlediği "Halkın Seçtiği Yılın Yazarı" ödülünü kazandı.

Nesin, 1989'da "Demokrasi Kurultayı"nın toplanmasında etkin görev aldı ve oluşturulan "Demokrasi İzleme Komitesi"nin iki başkanından biri oldu. Aynı yıl, Sovyet Çocuk Fonu'nun ilk kez verilen "Tolstoy Altın Madalyası"na değer görüldü.

19 Mart 1990'da Ankara Sanat Kurumu'nda 75. yaşını kutlayan Nesin, 2 Temmuz 1993'de Pir Sultan Abdal etkinliklerine katılmak üzere Sivas'a gitti. 35 kişinin yaşamını yitirdiği Madımak Oteli katliamından sağ kurtuldu.

Yazar, söyleşi ve imza günü için gittiği Çeşme Alaçatı’da, (Sivas Katliamı"nın 3. yıldönümünden 3 gün sonra) 5 Temmuz’u 6 Temmuz’a bağlayan gece sabaha karşı geçirdiği kalp kriziyle öldü. Cenazesi Çeşme Cumhuriyet Savcısı’nın isteğiyle otopsi yapılmak üzere 6 Temmuz’da İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’ne getirildi. 7 Temmuz 1995’de vasiyeti gereği hiçbir tören yapılmaksızın ve yeri belli olmayacak şekilde Çatalca’daki Nesin Vakfı’nın bahçesine gömüldü. Ardında 80 yıllık mücadele, sayısız başarı ve "Nesin Vakfı"'nı bıraktı.

Ankara Uluslararası Film Festivali çerçevesinde verilen özel ödüllerin arasında "Aziz Nesin Emek Ödülü" verilmektedir.


Qayd etilgan


Ansora  19 Yanvar 2011, 13:15:40

Başlıca yazım biçimleri


Aşağıda, Aziz Nesin'e özgü başlıca yazım biçimleri verilmiştir.

-beri, -buçuk, aradabir, arasıra, arayer, azbiraz, azçok, azkaldı, azkalsın, başüstüne, beribenzer, bibakıma, bibaşına, biçok, bidolu, bigün, bikaç, bikez, birara, birarada, birdenbire, biriki, bisüre, bisürü, bir şey, bitakım, bitane, bitek, bitürlü, biyana, biyer, buyüzden, candarma, cıgara, çokaz, enaz, ençok, epiy, fotograf, gülegüle, hangibir, herhangibiri, herneyse, her şey, hertürlü, heryan, heryer, herzaman, hiçbir şey, hiçkimse, hoşgeldin, hoşbulduk, Istanbul, ikidebir, işgören, kıravat, kimbilir, nağra, pekaz, pekçok, sağol, Sıvas, tiren, ya da ve yazıyla gösterilen her sayı bitişik

Eserleri

 Öyküleri (Hikayeleri)

Parti Kurmak ve Parti Vurmak (1946)

Geriye Kalan (1953)

İt Kuyruğu (1955)

Yedek Parça (1955)

Fil Hamdi (1956)

Damda Deli Var (1956)

Koltuk (1957)

Kazan Töreni (1957)

Deliler Boşandı (1957)

Mahallenin Kısmeti (1957)

Ölmüş Eşek (1957)

Hangi Parti Kazanacak? (1957)

Toros Canavarı (1957)

Memleketin Birinde (1958)

Havadan Sudan (1958)

Bay Düdük (1958)

Nazik Alet (1958)

Gıdıgıdı (1958)

Aferin (1959)

Kördöğüşü (1959)

Mahmut ile Nigar (1959)

Hoptirinam (1960)

Gözüne Gözlük (1960)

Ah Biz Eşekler (1960)

Yüz Liraya Bir Deli (1961)
 
Bir Koltuk Nasıl Devrilir (1961)

Biz Adam Olmayız (1962)

Yeşil Renkli Namus Gazı (1964)

Sosyalizm Geliyor Savulun (1965)

İhtilali Nasıl Yaptık (1965)

Rıfat Bey Neden Kaşınıyor (1965)

Vatan Sağolsun (1968)

İnsanlar Uyanıyor (1972)

Hayvan Deyip De Geçme (1973)

Seyyahatname (Duyduk Duymadık Demeyin) (1976)

Büyük Grev (1978)

Benim Delilerim (1979)

70 Yaşım Merhaba (1984)

Kalpazanlık Bile Yapılamıyor (1984)

Maçinli Kız için Ev (1987)

Nah Kalkınırız (1988)

Rüyalarım Ziyan Olmasın (1990)

Aşkım Dinimdir (1991)

Gözünüz Aydın Efendim (1997)

Herkesin İşi Gücü Var (2005)

Bende Çocuktum (1979)
 
Zübüklüğün Sonu Yok

Qayd etilgan


Ansora  19 Yanvar 2011, 13:24:43

Romanları

Kadın Olan Erkek (1955)

Gol Kralı (1957)

Erkek Sabahat (1957)

Saçkıran (1959)

Zübük (1961)

Şimdiki Çocuklar Harika (1967)

Tatlı Betüş (1974)

Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz (1977)

Surnâme (1976)

Tek Yol (1978)

Anıları


Bir Sürgünün Hatıraları (1968)

Böyle Gelmiş Böyle Gitmez (1. bölüm 1966, 2. bölüm 1976)

Poliste (1967)

Salkım Salkım Asılacak Adamlar (1987)

Rüyalarım Ziyan Olmasın (1990)

Qayd etilgan


Ansora  19 Yanvar 2011, 13:26:18

Masalları


Memleketin Birinde (1953)

Hoptirinam (1960)

Uyusana Tosunum (1971)

Aziz Dededen Masallar

La Fontaine'nin Yazamadığı Masal

Taşlamaları


Azizname (1948)

Fıkra kitapları


Nutuk Makinası (1958)
 
Az Gittik Uz Gittik (1959)

Merhaba (kitap) (1971)

Suçlanan ve Aklanan Yazılar (1982)

Ah Biz Ödlek Aydınlar (1985)

Korkudan Korkmak (1988)

Gezi notları

Duyduk Duymadık Demeyin (1976)

Dünya Kazan Ben Kepçe (1977)

Qayd etilgan


Ansora  19 Yanvar 2011, 13:28:43

Oyunları

 
Biraz Gelir misiniz (1950)

Bir Şey Yap Met (1959)

Toros Canavarı (1963)

Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı (1968)

Çiçu (1970)

Tut Elimden Rovni (1970)

Hadi Öldürsene Canikom (1970)

Beş Kısa Oyun (1979)

Bütün Oyunları (Adam Yayınları) (1981)

Maçinli Kızın Evi(1959)

Başarımı Karılarıma Borçluyum (1992)

Bütün Oyunları 2

Şiirleri


Sondan Başa (1984)

Bağışla (1986)

Kendini Yakalamak (1988)

Hoşçakalın (1990)

Sivas Acısı (1995)

En Uzun Maraton

Kimin Var ki

Konuşmaları



İnsanlar Konuşa Konuşa (1988)

Çuvala Doldurulmuş Kediler (1995)

Qayd etilgan


Ansora  19 Yanvar 2011, 13:29:41

Aldığı ödüller



1956 - Altın Palmiye, İtalya (Kazan Töreni adlı öyküsüyle)

1957 - Altın Palmiye, İtalya (Fil Hamdi adlı öyküsüyle)

1966 - Altın Kirpi, Bulgaristan (Vatani Vazife adlı öyküsüyle)

1968 - Milliyet Gazetesi 6. Karacan Armağanı Birincilik Ödülü (Üç Karagöz adlı oyunuyla)

1969 - Krokodil Ödülü, Sovyetler Birliği (İnsanlar Uyanıyor adlı öyküsüyle)

1970 - Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü (Çiçu adlı oyunuyla)

1975 - Lotus Asya-Afrika Yazarlar Birliği Ödülü

1977 - Bulgaristan Uluslararası Gülmece Kitapları Yarışması Hitar Petar Ödülü

1978 - Madaralı Roman Ödülü (Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz adlı romanıyla)

1985 - TÜYAP Halkın Seçtiği Yılın Yazarı

Qayd etilgan


Ansora  19 Yanvar 2011, 13:32:02


Qayd etilgan


Ansora  19 Yanvar 2011, 16:16:29

Hazinedeki paslı teneke (Memleketin birinde)


(Öykü)


Bir yokmuş, iki yokmuş, üç yokmuş...

Eski günlerde yeryüzünün bir ülkesinde hiçbişey yokmuş. Hiçbişeyi olmayan bir ülkenin bir padişahı varmış. Bu padişahın da bir hazinesi varmış. Bu hazinede o ulusun en değerli bir emaneti korunurmuş. Atalardan kalan bu emanetle o ulus övünürmüş. "Hiçbişeyimiz yoksa da, atalarımızdan bize böyle bir emanet kaldı" diye avunurlar, yoksunluklarını, yoksulluklarını unuturlarmış.

Atalardan kalan emanet, bir kişinin, iki kişinin değil, bütün ulusun olduğundan, herkes bu değerli emanetten kendine övünme payı çıkarırmış. Onun korunmasına canla, başla çalışırlarmış.
Bütün ulusun malı olan emaneti korumak için en uygun yer padişahın hazinesi olduğundan, bu emanet de hazinede saklı dururmuş. Hazineyi, gözlerini kırpmadan silahlı nöbetçiler beklermiş. Hazinenin olduğu yerde kuş bile uçurtmazlarmış.





Padişah, sadrazam, vezirler, sarayın bütün ileri gelenleri, her yılın bir günü, atalardan kalan kutsal emaneti koruyacaklarına namusları üzerine yemin ederlermiş.
Gel zaman git zaman, günlerden bigün padişahın içine, ulusun canları, kanları yoluna korudukları bu emanetin ne olduğunu anlamak isteği düşmüş. Padişah, bu emanet kutusunun içindekini görmek için yanıp tutuşurmuş. Sonunda bu isteğini yenememiş, bigün hazine dairesine girmiş. Nöbetçiler padişaha da yasak diyecek değiller ya... Sarayın hazinesine padişah, sadrazam, vezirler her zaman ellerini kollarını sallayarak özgürce girerler, emanetin yerinde durup durmadığına bakarlarmış. Padişah da böyle yapmış. Bu emanet, oda oda içinde, oda oda içinde kırk odadan geçtikten sonra kırkbirinci odanın içinde dururmuş. 0 odanın içinde de kutu kutu içinde, kutu kutu içinde, kırkbirinci kutunun içindeymiş.

Padişah kırk odanın kapısını açmış. Kırkbirinci odaya girmiş. Sonra kırk kutu açmış. Kırkbirinci kutuyu açarken heyecandan yüreği küt küt çarpıyormuş. "Bunca yıldır koruduğumuz emanet ne ola?" diye büyük bir merak içindeymiş.

Bir de kırkbirinci kutuyu açıp baksın ki, ne görsün: Yeryüzünde o zamana kadar görülmemiş bir mücevher. Bir alev gibi yanıp duruyor. Altın desen altın değil, platin desen platin değil, gümüş hiç değil... Padişah kendini tutamamış, içinden, "Atalardan kalan bu kutsal emaneti ben kendime alırım. Benim olur. Kim nereden bilecek?" diye geçirmiş.

Qayd etilgan


Ansora  19 Yanvar 2011, 16:17:00

Güneşten koparılmış bir parça gibi ışıl ışıl yanan kutsal emaneti kutusundan çıkarıp, cebine atmış. Atmış ama, "Ya benim çaldığım anlaşılırsa..." diye de içine bir korku düşmüş. O zaman, "Ben bu pınl pırıl yanan şeyi alır, onun yerine üstü yakut, sedef, zümrüt, inci, elmasla süslü bir platin koyarım, hiç kimse bu emaneti görmediğine göre, günün birinde kutuyu açarlarsa, kutsal emanetin çalındığını anlayamazlar..." diye düşünmüş. Dediği gibi de yapmış. Sonra kırkbir kutuyu içiçe, onun üstüne de, kırkbir odanın kapısını da üst üste kilitleyip hazineden çıkmış arna, yaptığı düzen anlaşılacak diye de ödü kopuyormuş. Hiç kimsenin, kutsal emaneti çaldığını anlamaması için, o zamana kadar yılda bir kutsal emanet üzerine ant içilirken, padişah bu andı yılda ikiye çıkarmış. Her yıl iki kez, alanlarda toplanırlar, padişah da, başkaları da, bütün ulus, atalardan kalan kutsal emaneti kanları ile, canlan ile koruyacaklarına ant içerlermiş.

Sadrazam kurnaz bir kişiymiş. "Eskiden yılda bir kez emaneti korumak için ant içilirken, şimdi neden padişah bunu ikiye çıkardı?.." diye sadrazamın içine bir kuşku düşmüş. "Yıllardan beri koruduğumuz bu emanet ne ola?" diye o da bigün hazineye girmiş. Kırkbir odadan geçip, Kırkbir kutuyu açıp emaneti görmüş. Ne de olsa padişah, dalaveresi çakılmasın diye, çaldığı emanetin yerine en değerli taşlarla süslü koca bir altın koyduğundan, bu güzel şey karşısında sadrazam şaşkına dönmüş. "Ben bu emaneti alır, yerine üstü renkli, parlak taşlarla süslü bir altın koyarım. Nasıl olsa, hiç kimse, emanetin ne olduğunu bilmediğinden, günün birinde kutuyu açarlarsa, kutsal emanetin bu olduğunu sanırlar..." diye düşünmüş. Dediği gibi de yapmış. Ama içinde, yaptığı iş anlaşılacak diye bir korku olduğundan, padişahın yılda ikiye çıkardığı ant içme törenini, yaz, kış ve baharlarda olmak üzere yılda dörde çıkarmış.

Gelgelelim vezirlerden biri kurnaz bir kişiymiş. "Şimdiyedek, yılda iki ant içilirken neden dörde çıkarıldı?.." diye içine bir kuşku girmiş. O da, kimseye danışmadan hazineye girebildiğinden, bigün, hazineye girmiş, kırkbir odadan geçmiş, kırkbir kutuyu açmış. Kırkbirinci kutudan çıkan üstü parlak taşlarla süslü altını görünce, sevinçten gözleri parlamış. "Ben bunu alır yerine bir gümüş koyarım. Kim nerden bilecek?.." diye düşünmüş. Düşündüğü gibi de yapmış. Yapmış ama içinde öyle bir korku varmış ki, hırsızlığı belli olmasın diye, ulusa kutsal emaneti ne kadar iyi koruduğunu anlatmak için, yılda dört kez yapılan ant içme törenini her ay yaptırmaya başlamış. Ulus, her ay alanlarda toplanıp, son kişide son damla kan kalana kadar kutsal emaneti koruyacağına ant içermiş.

Qayd etilgan