2010'da Edebiyat
Bir yıl geride kaldı. Yerlisi ve yabancısıyla pek çok eserin yazıldığı, yayımlandığı, okunduğu bir yıl. Ama kitapçı vitrinlerini daha ziyade vampir hikâyeleri doldurdu.
Üstelik bu kan emicilerin hepsi çok karizmatik, çok sevecen, çok yakışıklı ve iyi kalpli gösterilmekten memnunlar. O kadar ki Tolstoy'un Anna Karenina'sı veya Tanpınar'ın Mümtaz'ı onların yanında uzaylı gibi duran karakterler. Edebi eserden ziyade eğlencelik okuma malzemesi gibi.
Yayıncı kuruluş ve meslek birliklerinden edindiğim verilere göre bu yıl da yine en fazla klasiklere rağbet edilmiş. Batı klasikleri kadar doğu klasikleri de yayınlananlar arasında üstelik. Hüseyin Rahmi, Refik Halit, Orhan Kemal isimleri ise bu serinin yerli uzantıları. Ahmet Günbay Yıldız yine liste başında bir satış grafiği çizmiş. 2010'da daha önce çevrilmemiş bazı kitaplar, bir ihtiyaç gibi alıcı bulmuş. Cervantes'ten "Çingene Kızı", Aku Tagava'nın, "Rashomon"u bunlardanmış. Unutmadan söyleyelim, Nobel'li yazarların yeni kitapları da dilimize hızla çevrilenler arasında. Doris Lessing'in "Hayatta Kalma Güncesi", Mario Vargas Llosa'nın "Elebaşılar, Hergeleler", Jose Saramago'nun "Kopyalanmış Adam" eserleri bu serinin ürünleri. Ve elbette Necip Mahfuz'un adını anmalıyız: "Cebelari Sokağı'nın Çocukları, Miramar, Başkanın Öldürüldüğü Gün, Serap, Düğün Evi..." Hepsi de bestseller olmadan okuyucuyu doyuran romanlar. İsmail Kadare'nin "Ölü Ordunun Generali" ile Sadık Çubek'in "Sabır Taşı" adlı görkemli eserleri ise bu yılın en rağbet görenleri olmuş. Okumanızı tavsiye ederim. "Ye, Dua et, Sev" herhalde yılın en iyi çeviri kitabıydı. Filmi de onu destekledi üstelik.