İSKENDER PALA  ( 36915 marta o'qilgan) Chop etish

1 2 3 4 5 6 7 B


Ansora  21 Yanvar 2011, 17:31:27

Beberuhi, yeni gelenlere plastik kupalarda birer bardak soğuk su ikram edip bahşişini aldıktan sonra tozlu bir pöstekinin üzerinde yer gösterir. Sessiz olmalarını tembih edip çekilir. Kaygılı Baba tam karşılarında oturmuş fal sırası gelen zenneye nasırlı ellerini öptürmekte, karşısında diz çökerek derdini anlatmasını söylemektedir. Yanında kirli çanaklarda acayip tütsüler ve kokular durur, elini ıslattığı su çanağından önünde bekleyen müşterinin üstüne bir ayin mehabetiyle su serperek "Püf, püf, püf!.. Tüh, tüh, tüh!." İye diye üstüne başına tükürür Karagöz ile Hacivat duvarlara göz gezdirdiler: Kargacık burgacık hatlar, ne olduğu belli olmayan çizgi ve ilkel resimler, tılsım havası verilmiş cahilane şekil ve rakamlar... Hacivat fısıldar:

- Aman Karagözüm, burada hayırlısıyla bize sıra gelmez, çok bekleriz, acaba diyorum...

- Hişt!.. Sana sessiz ol denilmedi mi?

- Eve.., Hayır, hayır...

O sırada yanlarına yalpalayarak Matiz gelir. Izbandut gibi bir adamdır, emredercesine sorar:

- Sebeb-i ziyaret ağalar? Sandık sonuçları, hı?

- Eve.. Hayır! Hayır!..

- O halde niçin geldiniz?

- Sandık sonuçları.

Qayd etilgan


Ansora  21 Yanvar 2011, 17:33:29

- Bin kere elemtere fiş!.. Efendiler, doğru cevap verecek misiniz?

- Hayır, ebediyyen hayır!..

- Sus Hacı Cavcav, bi sus!.. (Matiz'e döner) Siz ona bakmayınız, ne dediğini bilmez. Sandık sonuçları için geldik, inşallah hayırdır.

- Anlaşıldı!.. Bunun için hiç lekesiz bir kara tavuk getirmeniz gerekiyordu!

- Nasıl yani?

- Yanisi Kaygılı Baba hazretleri siyaset işlerini Hacı Kazık Efendi'nin ruh-ı azizine sorar. Eh, Rahmetli de sağlığında kara tavuk etini pek severdi!

- Hımm!... Bilemedik. Şimdi tavuğu nerden bulalım; acaba parasını versek?!..

- Bin kere Kefeştetayyuş!.. Kaygılı Baba Hazretlerinin parayla işi yoktur. Kara tavuk size lazım. Hani hayır çıkması için... Bi koşu, şurda, türbenin yanında tavukçumuz var.

Matiz çekilip gider. Hacivat sorar:

- Karagözüm efendim! Burada tezgaha geliyoruz galiba, isterseniz...

- İstemem Hacıvatım, istemem!.. Şimdi gidip birimizin tavuk alması gerekiyor, aramızda yazı tura atalım mı?!..

- Oluuur ( Oh!.. Çok şükür bu sefer "evet" demedim).

Qayd etilgan


Ansora  21 Yanvar 2011, 17:33:45


Üç saat sonra Kaygılı Baba, mendile yaydığı baklalara bakarak karşısında diz çöken iki kafadarın üzerlerine "Tüf, tüf, tüf!" diye salyalarını serpiştirirken fallarını okur:

- Yaşayan ölür, giden gelmez, yağmur yağar, otlar biter. Irmak tersine akmaz. Millet boş lafa bakmaz. Baklalar saçılır, fallar açılır, umutlar yürek yakar, sandıktan evet çıkar... Ben bile çeviremem bunu "hayır"a; sizi artık yüce Mevla kayıra. İlla falınızda görürüm ki bayram ertesi birbirinize düşeceksiniz. Eğer şu tılsımı üç vakit okursanız her günde ve her dilde; belki muhabbetiniz daim olur her seçimde, her ilde. Ömür biter yol bitmez, hayır diyen ileri gitmez. Rahat bulmak için, huzur duymak için tekrar edin her nefes "Mernunes, tefernunes, debernunes!.." Buna diliniz dönmezse şu da mücerreptir: "Sellem düşman, merden pişman!.."

İki kafadar bahçe kapısından çıkarken tekrarlamaktadırlar:

-Mernunes, tefernunes, debernunes!..

-Sellem düşman, merden pişman!.."

O sırada önlerinden lekesiz bir beyaz tavuk geçer. Yıktın perdeyi eyledin viran, varalım sahibine... Sürç-i lisan ettiysek, affola!..

Bayram tebriki:

Bülbülüm şâd, güllerin ikramı ikram üstüne

Haneniz görsün yine bayramı bayram üstüne

Qayd etilgan


Ansora  21 Yanvar 2011, 17:36:09

Bin dört yüz yıl evveldi...


Taala'nın adıyla...

"İşte size Allah katından bir nur ve hakikatleri açıklayan bir kitap geldi. (Maide,15)"

Bin dört yüz yıl evveldi, tam bin dört yüz yıl evveldi... Bir Kitap indirildi göklerden, ezelde yazılmış bir kitap... "Oku!" diye başlayan ve bütün insanlığı sayfa sayfa, cümle cümle, harf harf okuyan bir kitap. Okumak istendiğinde ferahlık, anlamak istendiğinde sırların anahtarını verir insana.

Bir Kadir gecesiydi... Yaradan katından aldılar melekler Kitab'ı ve yer semasına getirdiler. Ezel günündeki gül Cemal'in kokusu hâlâ üstündeydi ve efendiler efendisi Muhammed'e gül kokuları getirdi. Sonra tam yirmi üç yıl boyunca görünmeyen âlemden görünen âleme aktı ve ezeli ebede, gökleri yere, Arş'ı ferşe bağladı rahmet, rahmet...

Kur'an, insanlığın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak üzere gönderildi ve 114 sûrede tamamladı sözünü. İçinde salt vahiy ve halis hidayet vardı. Fikir ve hikmet kitabıydı, düşünenler için; ahlak ve ibadet kitabıydı, inananlar için; hüküm ve buyruk kitabıydı sınananlar için, ve sonraki zamanlarda bütün kitaplar yalnızca o kitabı açıklamak için yazılır oldu.

Bin dört yüz yıl evveldi, tam bin dört yüz yıl evveldi... Bir Kitap indirildi göklerden... Bütün kitapların anası ve Allah'ın insanlığa vahyi idi. Kendi ifadesiyle çok yüksek ve mühim bir mesaj içeren İlahî Kelam idi. "Eğer kulumuza indirdiğimiz Kur'an'ın Allah sözü olduğundan şüpheniz varsa, haydi onun sûrelerinden birine benzer bir sûre meydana getirin ve Allah'tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın, eğer iddianızda haklı iseniz! (Bakara 23)" "Yemin ederim, eğer insanlar ve cinler bu Kur'an'ın benzerini yapmak için bir araya toplansalar, hatta birbirlerine destek olup güçlerini birleştirseler, yine de onun gibi bir Kitap meydana getiremezler. (İsra,88)" İşte bu yüzden Kur'an, güzeller güzeli ve sevgililer sevgilisi Muhammed'in peygamberliğine ilk delildir ve sözü i'caz vasfı taşır. Ta ki her ayetinin, her harfinin mucize olduğu görülsün, anlaşılsın; buna inanmayanlara meydan okusun...

Qayd etilgan


Ansora  21 Yanvar 2011, 17:36:26

Bin dört yüz yıl evveldi, tam bin dört yüz yıl evveldi... Bir ramazan ayında, bir Kadir gecesinde inmişti Kitap, bir Kadir gecesinde akmıştı dünyamıza ışıklı ibrişimler misali nur imbiklerinden... Onun indirilmesi şerefine, onun indirildiği günde, onun indirildiği ayda Allah bize oruç emrediyor. Kur'an'ın şanını tebcil için ve o nimete erişmenin şükranesi olarak... Çünkü buyuruyor: "O ramazan ayı ki, insanlığa bir rehber olan, onları doğru yola götüren ve hakkı batıldan ayıran, en açık ve parlak delilleri ihtiva eden Kur'an, o ayda indirildi. Artık sizden kim ramazan ayının hilalini görürse o gün oruç tutsun. (Bakara, 185)" Çünkü "Sana Kitab'ı gerçeğin ta kendisi olarak indiren O'dur. (Âl-I İmran, 3)" O gerçek ki aklın, adaletin ve doğruluğun gösterdiği yerde doğan bir şafaktır ve insanlığın dertleri yalnızca bu gerçekle çözüme kavuşacaktır.

Bin dört yüz yıldır "Gerçekten bu Kur'an, insanları en doğru yola, en isabetli tutuma yöneltir. Güzel ve makbul işler yapan müminlere, nail olacakları büyük mükâfatları müjdeler." ( İsra,9) Çünkü bin dört yüz yıldır Kur'an-ı Hakîm idi bu Kitap -ki hâlâ öyledir- ve her şey köhnemekteyken o tazelenir durmadan... Her şey eskir, o yeni yeni mânâlarıyla huzurunu yayar, barışını, güzelliğini serper üstümüze. Her saniye, her dakika, her saat, her gün, her ay, her yıl yeniden okunur, her defasında yeniden anlam kazanır, her yeni günde yeni bir müminin kalbine doğar. Ve ben bildiğimi derim; ancak bu Kitap'tır ki insanlığın sancısını dindirecek ve müminlere güzel ahlak edindirecektir. Bu Kitab'a uymadıkça insanoğlu bahtiyar olamayacak ve huzur bulamayacaktır. Bin dört yüz yıllık kurtuluş halkasına girmeyen ve insanlığa rahmet getiren bu kitabın sırrına ermeyenlerin vay hallerine!..

Seni bize bağışlayanın yüce adıyla ey Kitap, dünyada kıraatinden, mahşerde şefaatinden ayrı düşürme bizi!..

Qayd etilgan


Ansora  21 Yanvar 2011, 17:36:39

KUR'AN İÇİN NE YAPABİLİRİZ?

Önümüzdeki Kadir gecesinde Kur'an'ın 1400. yılı başlamış olacak. Kur'an'a "Kitabım" diyen herkes bu yılda ona karşı bir sorumluluğu yerine getirmelidir. Keşke bu yılda hepimiz onu okuyup anlamaya çalışsak. Herkes kendi mesleği ve işi gereği elinden ne geliyorsa onu yapsa mesela... Bu yılı ihya etmiş olmak için bilim adamları Kur'an konulu konferanslar verse, yayıncılar kitaplar hazırlatsa, din adamları vaazlar ve etkinlikler düzenlese, ev hanımları hatimleri çoğaltsa, ev reisleri aile fertlerine her gün bir ayet öğretse, aileler topluca bir tefsiri baştan sona okusalar, hali vakti yerinde olanlar, çocuklarının her biri için 1400 Kur'an dağıtsalar, (Afrika'da, Türkî cumhuriyetlerde Kur'an'ı hiç görmemiş, hiç ona dokunmamış Müslümanlar olduğunu hatırlayalım), kurumlar Kur'an meclisleri düzenlese, her yerde Kur'anî ilhamların konuşulduğu toplantılar yapılsa. Her yüz yıl için seçeceğimiz bir ayetin (toplam ondört ayet) emrini yerine getirsek, her on yıl için bir fakire (toplam yüzkırk fakir) sadaka versek, her bir yıl için...

Qayd etilgan


Ansora  21 Yanvar 2011, 17:37:54

Sevgiye dair


Mumun yanına oturmuş, kıpırdanan alevlere içini dökerken yanaklarından yaşlar süzülüyor ve mırıldanıyordu:

-Ey sevgili! Hayalin gözümde, ismin dilimde, sarayın kalbimde... Peki ama nereye kayboldun?!. Gözlerim her yerde seni arıyor, hâlbuki işte gözbebeğimdesin; kalbim durmadan seni özlüyor, hâlbuki işte bağrımın içindesin. Kaybolup gittin desem kalbim beni doğrulamıyor. Çünkü sen onun içinde bir sır gibi kaldın, hiçbir yere ayrılmadın. Yok, gitmedin, hep yanımdasın desem, gözüm beni yalanlayacak, hani nerede sevgili, diyecek. Ne yapacağımı bilemiyorum. Kaybolan ile bulunan, doğru ile yalan arasında şaşkın kalakaldım. Gönlümdeki yangına şahitlik ederek şu alevlerin içinde gülümseyen, şu gözyaşıma yansıyan hayalin ne vakit hakikat olacak? Ateş ile su arasında kalan hasretim ne vakit dinecek? Neredesin, kiminlesin, neylersin bilsem!..

Baştan sona hasreti anlatan bu sözleri işitince içimin burkulduğunu, derin bir keder hissettiğimi itiraf etmeliyim. "- Galiba kurt ile kuzu, aslan ile ceylan rollerini değiştiler" dedim içimden. Çünkü bir sevgili, ancak böyle bir durumda içini dökerken yukarıdaki cümleleri söylerdi. Seven ile sevilen arasında olup bitenler değiştikçe kimlikler de değişir, seven ile sevilen rol dönüşümüne uğrarlardı. Bu durumda seven işin başlangıcında sevgiliyle ilişkilendirilen, ona benzeyen her şeye ilgi duyuyor, benzemeyenleri bile ona benzetiyor, bundan haz alıyordur. Mecnun dağda tuzağa ayağını kaptırmış bir ceylan görünce onun gözlerini Leyla'nın gözlerine benzetmiş, sırf bu yüzden avcıyı bekleyip diyetini ödeyerek onu serbest bırakmıştı. "Niçin böyle yaptın?" dediklerinde ise "Leyla'ya benzeyen birine zulüm yaraşık değildir!" cevabını vermişti. Mecnun o vakit Leyla'nın aşkının henüz başlangıcında olduğu için böyle davranmıştı. Çünkü sevgi kemale erince seven, mükemmelliğin yalnızca sevgilide olduğunu fark eder ve artık ona benzer bir şey bulamaz. Tıpkı bunun gibi sevginin başlangıcında seven feryat figan eder, ağlayıp inler, yanar yakılır, kalbindeki ateşin dumanı ağzından ah olarak çıkar. Ama sevgi kemale erip de sevenin varlığını ele geçirince artık inlemeler ve ağlamalar son bulur, seven latif bir cisme dönüşür; kusurluluk biter, paklık başlar. Yani ateşin alevi büyüdüğü vakit dumanı azalır, hatta kaybolur gider. Bu durumda sevilen seven için kesif bir dumana dönüşür. Hem de bütün alevi örten bir duman.

Qayd etilgan


Ansora  21 Yanvar 2011, 17:39:07

Hayal ile gerçek arasındaki sevgilinin hikâyesine dalınca birden şehrimi özlediğimi hissettim. Sevgi bana şehri hatırlatmıştı. Belki de sevgi şehri özlemekti. Çünkü şehirler sevgililer gibi sevgileri de saklar, perverde eder. Birden fark ettim ki düşündüklerim yüzünden gönlüm hassaslaşmış, yüreğimin titremesi iki katına çıkmıştı. Sevgi hatıraları yenilemek, eski dostları yeniden görmeyi arzulamaktı herhalde. Çünkü bunu hayal ederken bile sevgi insanın içini ısıtıyor, huzur veriyordu. Hayat sevgiyle yaşanmalıydı.

Bir ara "-Acaba aslan da ceylanın yurduna varırken seviniyor mudur?" diye içimden geçirdim. Acaba onun dışında sevgisini yitirdiğini, ona varınca da sevgiyi bulmayı umduğunu söyleyebilir miydim?!.. Hani herkes için matem olan yurt, seven için bayram, herkese Muharrem olan günler sevene Zilhicce olur gibi... Zeliha'nın, bütün adların içine Yusuf'un adını gizlemesi gibi... Sevgili adını diğer adları söylediğinden daha sıcak bir içtenlikle söylemek, sevgi kelimesini başka kelimelerden farklı telaffuz etmek, sevgi derken sanki yüreğinin bir parçası da ağzından birlikte dökülmek, sevgilinin kalbiyle sevenin kalbi arasında bir ilmeğe bağlanmak gibi...

Qayd etilgan


Ansora  21 Yanvar 2011, 17:39:21

O zaman düşündüm. Sevenin özünde taşıdığı cevher neydi de sevgili o cevhere yansıyordu? Seven, sevgiliyle olmaktan menfaat uman değil, menfaatini sevgiliyle olmaktan umandı çünkü. Sevdiğini söyleyenlerin çoğu ancak sevgilinin bezirgânları, hakiki seven ise onun satışa çıkarılmış metaıydı. Sevgili ona "- Gel kendini ben eyle.!" dese derhal feda olur; çünkü ona muhtaçtır. Eğer seven kendini hakikaten o eylerse belki o da kendini seven eylemeye yönelir. Eğer sevilen kendini seven eylerse, bilinsin ki sevgide ihtiyaç içinde kalmış demektir. Eğer seven kendini sevgili eylerse tamamlanma sevilende gerçekleşmiş; böylece her şey sevilen olmuş sayılır. O vakit niyaz aradan kalkar her şey naz olur. İhtiyaç aradan gider sevgide kendine yeterlilik başlar. Fakirlik kaybolur, zenginlik gelir. Velhasıl her şey bir çare olur, çaresizliğin adı yeryüzünden silinir!..

Bütün bunları düşündükten sonra bir karara vardım. Seven sevdiğini bir sevgili, bir canan sanırsa yanılır; oysa bilmelidir ki sevilen sevenin cananı değil bizzat canıdır.

Ey büyük üstad, ey Fuzulî!.. Sen Leyla ile Mecnun'u yazmasan, cihanda sevgi adı eksik kalırdı!.. Değil mi ki söyledin:

Cânı kim cânânı için sevse cânânın sever

Canı için kim ki cânânın sever cânın sever.

Qayd etilgan


Ansora  21 Yanvar 2011, 17:39:58

Ey yolcu, sevgiye yürü!..

Ilık yaz akşamlarında, meşe dallarının yaprakları arasından göz kırpan yıldızlara doğru uçup gittiğimi düşünmek tekdüze ömrümün en heyecanlı eğlencesi haline gelmişti.

Bahardan bu yana gözlerimi karanlıkta yıldız aramaya alıştırmıştım. Babamın son günlerde iyiden iyiye artan dalgınlık hallerine aldırmadan yıldızlarımı arıyordum. Hatta artık cırcır böceklerinin yeknesak seslerine yetişebiliyor, onların her ötüşünde yeni bir yıldıza daha gidiyor, uçsuz bucaksız göklerde bir yıldızımın daha olmasından haz duyarak elimdeki çakıllardan birini daha yıldız torbama dolduruyordum. Gece olup da sessizliğin en koyu vaktinde bir yıldızda tek başına olmak ve her şeye hükmetmek bir çocuk için sultanlık değil de nedir!?..

Babam o gece her zamanki durağanlığının aksine beni karşısına oturtup önemli şeyler anlatacağını söylemişti. Ürpermiştim. Her gecekinden farklı bir gece olacağını düşündüğüm için benliğime tesir eden bir titreyişle ürpermiştim. Henüz sekiz yaşımdaydım ve çocuk ruhuma ağır gelen hakikat adına ürpermiştim. Elbette cümlelerine yine "-Sevgiye yürü babacım, sevgiye yürü, ta ki hakikate eresin!" diye başladı. Sonra tane tane ve emreder gibi söylemeye devam etti:

-Bütün inançların temeli sevgidir. Her kim bir şey veya kimseyi severse ona inanmış, boyun eğmiş, kulluk etmiş olur. Kulluk, sevginin yedi derecesinden biridir ki ilk adımda dostluğu başlatır. Bu dereceler ezelî ilgiden doğar, ilgiyi sevgi takip eder. Sonra tutku, aşk, şevk ve kulluk diye devam edip ebedî dostlukta nihayet bulur. İyi veya kötü, yararlı veya zararlı her tür sevginin bir etkisi, sonucu, meyvesi ve hükmü vardır. Coşku, zevk, özlem, yakınlaşma, ayrılma, uzaklaşma, terk etme, sevinme, üzülme, ağlama, gülme... Hepsi sevginin etkileri ve halleridir. Kişi sevgi basamaklarında sürekli bir kazanç ve güç kazanarak ilerlemelidir. Belli bir yol aldıktan sonra sevgi yüzünden ağlasa da, gülse de; sevinse de, üzülse de; hatta sıkılsa yahut coşsa da bundan yarar görür. Nitekim sevgiden uzaklaştığı zaman bunun tersi olacak, her halden üzülecektir.

Qayd etilgan