Tüfeğin icadı ile bozulan mertliğe isyan edenler yalnızca Çaldıran'da görülmemiştir. II. Viyana kuşatması uzayıp da asker sıkıntısı çekildiğinde Osmanlı yeni birliklere ihtiyaç duydu ve Boz-Ulus, Yeni-il, Dul Kadırlı gibi Türkmen boylarından asker istedi. 1691 Ağustosu'nda Salankamen harbine katılan bu askerler ordudaki Kürtler ile birlikte top ateşine dayanamayıp meydandan dönmüşlerdi. Yaptıkları bir korkaklık değildi; hayır, farklı bir algılama biçimiydi. Onlara göre insan savaşacaksa şöyle bir at sırtında, elinde yayı ve okuyla, kılıcı ve kalkanıyla şahlanarak düşman üstüne atılmalıydı.
Asyalı feodal toplumların pek çoğu, modern zamanların savaş teknolojisine bir türlü uyum sağlayamamışlar, üstelik uzun asırlar boyunca düşmanının ateşli silahlarına gerekli önemi de vermemişlerdir. Oysa savaşmak için lenduha silahlar taşımanın "Bir süvari için pratik olmadığı" bahanesi, yalnızca bir bahane idi. Onlara göre at kişnemesinden, ok gıcırtısından, kalkan sesinden dağlar sada verip seslenmeliydi. Süvari birlikleriyle ünlü Memluk ordusu bu yüzden yok olmuş, İran'ın Zaferlü Kürt boyu, Rusya'nın destanlar yazan asilzadeleri veya Japonların onur abidesi samurayları bu yüzden hazin bir son ile yüzleşmişti. Onlara göre savaşmak bir cinayet değil bir sanat olmalıydı ve ateşli silahlar cinayetin başlangıcı oluyordu. Onlar bu yüzden öldüler. Öldüler ve tarih oldular. Öldüler, ama şerefli gözyaşlarıyla öldüler, civanmert yiğitler olarak öldüler.
Çaldıran'da Osmanlı'nın cihangirleri için de destanlar yazıldı. Orada Selim ile İsmail, Hüseyin ile Ömer birbirine denk idi. Her ikisi de birer deha olarak birbirleri üstüne atıldılar. Biri mağlup olacaktı. Oldu.
Gelin biz yine şaire kulak verelim ve hadisenin özünü rakipler üzerinden değil canan üzerinden terennüm edelim, rakipleri canan eyleyelim. O vakit "hadise" de bize gülümseyecektir.
"Bir hadise var can ile canan arasında"
[1] Bugünlerde Şah ile Sultan'ı anlatan bir romanın sonuna geldim. 24 Ağustos'ta Çaldıran sahrasına gidip, Tebriz'de son cümlesini yazacağım inşallah. Güzeller güzeli Taçlı'nın hikâyesi etrafında tarihî hakikatlerin bilinmesi ve açılıma bir katkı niyetine...